Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

03.12.2009, 11:02

Terakkînin birinci kapısı, Meşrûtiyet-i Meşrûa


Âyet-i Kerime Meâli


Kim ihlâs ile Allah'a yönelir ve güzelce kullukta bulunursa, işte onun
mükâfatı Rabbinin katındadır. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar
mahzun da olmayacaklardır.

Bakara Sûresi: 112





03.12.2009










Terakkînin birinci kapısı, Meşrûtiyet-i Meşrûa

Tenbih

Medeniyetten istifam, sizi düşündürecek. Evet, böyle istibdat ve
sefâhete ve zilletle memzuç medeniyete, bedeviyeti tercih ediyorum. Bu
medeniyet, eşhası fakir ve sefih ve ahlâksız eder. Fakat hakikî
medeniyet, nev-î insanın terakkî ve tekemmülüne ve mâhiyet-i
nev’îyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet ettiğinden, bu nokta-i
nazardan medeniyeti istemek, insâniyeti istemektir.

Hem de mânâ-yı meşrûtiyete iptilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki:

Asya’nın ve âlem-i İslâmın istikbalde terakkîsinin birinci
kapısı meşrûtiyet-i meşrûa ve Şeriat dâiresindeki hürriyettir. Ve tali’
ve taht ve baht-ı İslâmın anahtarı da meşrûtiyetteki şûrâdır. Zira,
şimdiye kadar üç yüz yetmiş milyon İslâm, ecânibin istibdâd-ı mânevîsi
altında eziliyordu. Şimdi hâkimiyet-i İslâmiye, âlemde, bahusus bundan
sonra Asya’da hükümfermâ olduğu halde, herbir ferd-i Müslüman
hâkimiyetin bir cüz-ü hakikîsine mâlik olur. Ve hürriyet üç yüz yetmiş
milyon İslâmı esaretten halâs etmeye bir çâre-i yegânedir. Farz-ı muhal
olarak, burada yirmi milyon nüfus, te’sis-i hürriyette çok zarardîde
olsalar da, feda olsunlar. Yirmiyi verir, üç yüzü alırız.

Yazık! Eyvahlar olsun! Bizdeki unsurlar, ırklar, hava gibi
muhtelittir. Su gibi memzuç olmamışlar. İnşaallah, elektrik-i hakâik-i
İslâmiyetle imtizaç ederek, ziyâ-yı maarif-i İslâmiye hararetiyle
kuvvet tevlid ederek bir mizâc-ı mûtedile-i adâlet vücuda gelecektir.

Yaşasın meşrûtiyet-i meşrûa! Sağ olsun hakîkat-i Şeriat terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet!

İstibdâdın Garîbüzzamanı, meşrûtiyetin Bediüzzamanı, şimdikinin de Bid’atüzzamanı:

Divân-ı Harb-i Örfî, s. 55

***

Eğer medeniyet böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere ve nifak verici
iftiralara ve insafsızcasına intikam fikirlerine ve şeytancasına
mugalâtalara ve diyanette lâübâlicesine hareketlere müsait bir zemin
ise, herkes şahit olsun ki, o saadet-saray-ı medeniyet tesmiye olunan
böyle mahall-i ağrâza bedel, vilâyat-ı şarkiyenin, hürriyet-i
mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet
çadırlarını tercih ediyorum. Zira bu mim’siz medeniyette görmediğim
hürriyet-i fikir ve serbesti-i kelâm ve hüsn-ü niyet ve selâmet-i kal,
şarkî Anadolu’nun dağlarında tam mânâsıyla hükümfermadır.

Bildiğime göre, edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri
nâşir-i ağrâz görüyorum. Eğer edep böyleyse ve efkâr-ı umumî böyle
karma karışık olsa, şahit olunuz, böyle edebiyattan vazgeçtim. Bunda da
dahil değilim. Vatanımın yüksek dağlarında, yani, Başit başındaki ecram
ve elvâh-ı âlemi, gazetelere bedel mütalâa edeceğim.

Muarrâdır fezâ-yı feyzimiz şeyn-i temennâdan,

Bize dâd-ı ezeldir zîrden bâlâdan istiğnâ.

Çekildik neşve-i ümitten, tûl-i emellerden,

Öyle mecnunuz ki, ettik vuslat-ı Leylâdan istiğnâ.

Divân-ı Harb-i Örfî, s. 53

http://www.yeniasya.com.tr/2009/12/03/lahika/default.htm
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir