Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

18.08.2009, 11:38

Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım

Ey tabaka-i havâss! Biz, avâm ve ehl-i medrese, sizden hakkımızı isteriz.

Suâl: Ne istersin?

Cevap: Sözünüzü, fiiliniz tasdik etmek. Başkasının kusurunu kendinize özür göstermemek. İşi birbirine atmamak. Üzerinize vâcip olan hizmetimizde tekâsül etmemek. Vasıtanızla zâyi olan mâfâtı telâfi etmek. Ahvâlimizi dinlemek, hâcetimizle istişare etmek, bir parça keyfinizi terk etmek ve keyfimizi sormak istiyoruz.

Elhâsıl: Vilâyât-ı şarkiye ve ulemasının istikbalini temin etmek istiyoruz. İttihad ve Terakki mânâsındaki hissemizi isteriz. Üzerinizde hafif, yanımızda çok azîm birşey isteriz.

Sual: Maksadını müphem bırakma, ne istersin?

Cevap: Câmiü’l-Ezher’in kızkardeşi olan, Medresetü’z-Zehrâ namıyla dârülfünunu mutazammın pek âlî bir medresenin Bitlis’te ve iki refikasıyla Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbakır’da tesisini isteriz. Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.

Sual: Nasıl? Ne gibi? Niçin?

Cevap: Ona bazı şerâit ve varidat ve semerat vardır.

Sual: Şeraiti nedir?

Cevap: Sekizdir.

Birincisi: Medrese nâm, melûf ve menus ve cazibedar ve şevk-engiz itibarı olduğu halde büyük bir hakikati tazammun ettiğinden, rağabatı uyandıran o mübarek medrese ismiyle tesmiye.

İkincisi: Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc; ve lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım kılmak.

Sual: Şu mezcde ne hikmet var ki, o kadar taraftarsın, daima söylüyorsun?

Cevap: Dört kıyas-ı fâsitHÂŞİYE ile hâsıl olan safsatanın zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halâs etmek, meleke-i feylesofanenin taklid-i tufeylâneye ettiği mugalâtayı izâle etmek...

Suâl: Ne gibi?

Cevap: Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.

Üçüncü şart: Zülcenaheyn ve Kürtlerin ve Türklerin mutemedi olan Ekrad ulemasının veya istînâs etmek için lisan-ı mahallîye âşina olanları müderris olarak intihap etmektir.

Dördüncüsü: Ekradın istidatları ile istişare etmek, onların sabavet ve besatetlerini nazara almaktır. Zira çok libas var; bir kamete güzel, başkasına çirkin gelir. Çocukların talimi, ya cebirle, ya hevesatlarını okşamakla olur.

Beşinci şart: Taksimü’l-a’mâl kaidesini bitamamihâ tatbik etmek-tâ şubeler birbirine medhal ve mahreç olmakla beraber, herbir şubeden mütehassıs çıkabilsin.

Altıncı şart: Bir mahreç bulmak ve müdavimlerin tefeyyüzünü temin etmek; hem de mekâtib-i âliye-yi resmiyeye müsavi tutmak ve imtihanları, onların imtihanları gibi müntiç kılmak, akîm bırakmamaktır.

Yedinci şart: Dârü’l-muallimîni muvakkaten şu dârülfünun dairesinde merkez kılmak, mezc etmektir. Tâ ki, intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebâdül ile herbiri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun.

Sekizinci şart: Kürdistan’da âdet-i müstemirre olan talim-i infiradiyi halka ve daireye tebdil etmek. “Şüphesiz bu, asırlarca öğrenilip alışılan ve sürüp gelen bir âdettir.”

Haşiye: İşte o kıyaslar: Mâneviyatı maddiyata kıyas edip Avrupa sözünü onda dahi hüccet tutmak. Hem de bazı fünûn-u cedideyi bilmeyen ulemanın sözünü ulûm-u diniyede dahi kabul etmemek. Hem de fünun-u cedidede mahareti için gurura gelip, dinde de nefsine itimad etmek. Hem de, selefi halefe, maziyi hâle kıyas edip haksız itirazda bulunmak gibi fasit kıyaslardır.

Münâzarât, s. 126-129, (yeni tanzim, s. 300)

Bediuzzaman Said Nursi


15.08.2009
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

2

18.08.2009, 13:48

Arabi vacip, Kürdi caiz, Türki lazım

selamünaleyküm. bu gün bir sitede okudum, bizim araştırmacı yazarlardan biri bir makale yazmış.camiayı tenkid ediyor şu malum konuda.Kürt açılımı konusunda.Hani neyimiz var diyor.Başbakana sunacak ne dökümanımız var bu konuda anlamında.Sanki çağırıp soruyorda...Ama o yazarın aksine diyorum ki; bu davadan kimi davet etse en ümmimizi bile , O'na öyle dökümanlar döktürürüz ki Risale-i Nur'dan,açılım nasıl olurmuş görür..

Kardeşim adamların hesabında Nurcular yok Nurcular..! Bakan Bey gidip Yaşar Kemal'le görüşmüş. BU gün haber sitelerinde vardı.Hangi Nurcu Yaşar Kemal'den aşağı şeyler söyler Allah aşkına. Niye Mehmet Kutlular'la görüşmüyor????? Niye Yeni Asya gazetesi'ninin baş yazarıyla köşe yazarıyla görüşmüyor???? Veya farketmez, niye Nur Cemaatlerinin diğer temsilcileriyle görüşmüyor????

Zehracan Kardeşim ellerine sağlık. Al işte sana açılım..! Alsana Bediüzzaman'ın bu görüşlerini..Teklif etsene yüreğin yetiyorsa...Heyhaaaat.....

3

19.08.2009, 19:42

Bana enteresan gelen şey şu ki, dersanelerimizde İngilizce sohbetlere müsade ediliyor ama neden Kürtçe sohbetlere müsade edilmiyor? Oysa Üstadımız (r.a.) caiz dememiş mi?

Bu konuyu değerlendir