Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

04.07.2009, 16:26

Eski hal muhal; ya yeni hâl veya izmihlâl...

Âyet-i Kerime Meâli

De ki: Ey insanlar, ben sizi Allah’ın azabından ap açık bir sakındırıcıyım. ıman edip güzel işler yapanlara gelince, günahlardan bağışlanma ve tükenmez bir rızık onlarındır.

Hac Sûresi: 49



Eski hal muhal; ya yeni hâl veya izmihlâl...

Sual: Nasıl iyilikten fenalık gelir?

Cevap:
Muhali talep etmek, kendine fenalık etmektir. Zerrâtı günahkârlardan mürekkep bir hükûmet tamamıyla mâsum olamaz. Demek, nokta-i nazar, hükûmetin hasenâtı, seyyiâtına tereccuhudur. Yoksa, seyyiesiz hükûmet muhal-i âdidir. Ben öyle adamlara anarşist nazarıyla bakıyorum. Zira onlardan birisi-Allah etmesin-bin sene yaşayacak olsa, âdetâ mümkün hükûmetin hangi suretini görse, hülya ile yine razı olmayacak. şu hülyanın neticesi olan meylü’t-tahrip ile, o sureti bozmaya çalışacak. şu halde, böylelerin fena zannettikleri Jön Türkler nazarlarında dahi, mel’un, anarşist ve iğtişaşcı fırkasından addolunurlar. Meslekleri ihtilâl ve fesattır.

Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?

[b]Cevap:
[/b] Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: ışte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...

Suâl:
“Acaba daha Sultan Hamid gibi padişah tahta çıkmayacak mıdır? Eski hal olmayacak mıdır?”

Cevap:
Acaba sizin şu siyah çadırmız parça parça edilip yandırılırsa havaya savrulursa o külden yeniden çadır edip içinde oturmak kâbil midir?

Suâl: “Neden?”

Cevap:
Zîrâ eskiden bin adamdan yalnız onu mütenebbih iken, istibdat o dehşetli kuvvetiyle karşısmda duramadı, parçalandı. şimdi, istibdâdın kuvveti binden bire indi; tenebbüh ve iltihâb-ı ezhân birden bine çıktı.

Suâl: “ıstibdat o kadar fena birşey iken, niçin herkes bir çeşit ile onu irtikâb ederdi?”

Cevap:
ıçinde tefer’unun lezzet-i menhûsesi ve tahakküm ve tehevvüs-ü nemrudâne vardı.

Suâl:
“şimdi çok hilâf-ı şeriat şeyler yapılıyor”

Cevap: Bence, muhâlif-i hakîkat-i şeriat olan şeyler meşrûtiyete dahi muhâliftir, ya günahlarıdır veya ilcâ-i zarûrettir. Farzediniz, şu siyâset muhâlif olsun, yine telâşa mahâl yoktur. Zîrâ, şeriat-ı Garrânın bin kısmından bir kısmıdır ki, siyâsete taallûk eder. O kısmın ihmâliyle, şeriat ihmâl olunmaz.

Evet, imtisâl etmemek, inkâr etmek demek değildir. Hem de, Devlet-i Osmâniyeye tâbî olan ıslâmların on beş misli ıslâmlar, sırf siyâset-i ecânib altındadırlar. Onların dinlerine zarar gelmez; nerede kaldı ki, şu hükûmette-Ki; Kendisi ıslâm, millet-i hâkimesi ıslâm; üssü’l-esas-ı siyaseti de şu düsturdur: Bu devletin dini, din-i ıslâmdır; şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünkü, milletimizin maye-i hayatiyesidir.

Sual:
Demek hükûmet bundan sonra da ıslâmiyet ve din için hizmet edecek midir?

Cevap:
Hayhay! Bazı akılsız dinsizler müstesna olmak şartıyla, hükûmetin hedef-i maksadı-velev gizli ve uzak olsa bile-uhuvvet-i imaniye sırrıyla üç yüz milyonu bir vücut eden ve nurânî olan ıslâmiyetin silsilesini takviye ve muhafaza etmektir. Zira, nokta-i istinad ve nokta-i istimdad yalnız odur. Yağmurun kataratı, nurun lemeatı dağınık ve yayılmış kaldıkça çabuk kurur, çabuk söner. Fakat sönmemek ve mahv olmamak için, Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak bize “Ayrılığa düşüp dağılmayın” (şûrâ Sûresi: 13) ve “Ümidinizi kesmeyin” (Zümer Sûresi: 53) ile ezel cânibinden nidâ ediyor. Evet, şeş cihetten nağme-i lâteknatû (Ümidinizi kesmeyin nağmesi) eyler hurûş.

Evet, zaruret ve incizab ve temayül ve tecarüb ve tecavüb ve tevatür, o katarat ve lemeatı musafaha ettirerek, ortalarındaki mesafeyi tayyedip bir havz-ı âb-ı hayatı ve dünyayı ışıklandıracak bir elektrik-i nevvareyi teşkil edecektir. Zira, kemâlin cemâli dindir. Hem, din saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir.

Münâzarât, s. 51-54, (yeni tanzim, s.124-132)

LUGATÇE:

mürekkep: Bir kaç maddeden, elemandan yapılmış.
tereccuh: Üstün olma.
seyyie: Kötülük, fenalık, günah.
meylü’t-tahrip: Tahrip etme yönelimi.
iğtişaşcı: Karıştıran, kargaşa çıkaran.
izmihlâl: Yok olma, bozulma, perişan olma.
mütenebbih: Uyanmış.
tenebbüh: Uyanış.
iltihâb-ı ezhân: Zihinlerin alevlenmesi, uyanması.
tefer’un: Firavunlaşma.
lezzet-i menhûse: Uğursuz, pis lezzet.
tehevvüs-ü nemrudâne: Nemrutçasına bir heveslenme.

04.07.2009
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir