Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.04.2009, 11:43

Bîtarafâne muhakemede nefse itimat edilmez

Âyet-i Kerime Meâli



Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.


Nahl Sûresi: 18


22.04.2009




Hadis-i şerif Meâli



Size verdiği nimetlerin çokluğu sebebiyle Allah'ı sevin. Allah uğruna sevgi sebebiyle beni sevin. Ben kendilerini sevdiğim için de Ehl-i Beytimi sevin.


Câmiü's-Sağîr, No: 139


22.04.2009




Bîtarafâne muhakemede nefse itimat edilmez



ı

’lem eyyühe’l-aziz!

Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallitleriyle münâzarâyla iştigal edenler büyük bir tehlikeye mâruzdurlar. Çünkü, nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedricen hasımlarına mağlûp olur ki, bîtarafâne muhakeme denilen munsıfâne münâzarâda nefs-i emmâreye emniyet edilemez. Çünkü, insaflı bir münâzır, hayalî bir münâzarâ sahasında, ara sıra hasmının libasını giyer, ona bir dâvâ vekili olarak onun lehinde müdafaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla dimağında bir tenkit lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lâkin, niyeti hâlis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çare-i necatı, tazarru ve istiğfardır. Bu suretle o lekeyi izâle edebilir.

Mesnevî-i Nuriye, s. 96,

***

Hem, bîtarafâne muhâkeme nâmiyle veya insaf nâmına deyip, şıkk-ı muhâlifi iltizam ede ede tâ öyle bir hale gelir ki, ihtiyârsız, taraf-ı muhâlifi iltizam eder; ona vâcib olan hakkın iltizâmı kırılır. O da tehlikeye düşer; hasmın veya şeytanın bir vekil-i fuzûlîsi olacak bir hâlet, zihninde takarrür eder.

Sözler, s. 251, (yeni tanzim, s. 440)

***

Bizim hizmet-i îmâniyeye nazaran cam parçaları hükmündeki siyasetle alâkamız yoktur. Diyânet Riyâseti ehl-i vukuf raporunda, “Risâle-i Nur kitaplarında siyaseti alâkadar eden mevzûlar yoktur” demiştir. Hattâ, o zaman, yine Afyon savcısı da iddiânâmesinde, “Bediüzzaman ve talebelerinin faaliyeti siyasî değildir” diye hükmetmiştir.

Evet, Risâle-i Nur şâkirtlerinin meşgul olduğu vazife, en muazzam olan mesâil-i dünyevîyeden daha büyüktür. Siyasetle uğraşmaya vaktimiz yoktur. Yüz elimiz de olsa, ancak Nura kâfî gelir. Amerika, ıngiliz kadar servetimiz de olsa, yine îmânı kurtarmak dâvâsına hasredeceğiz.

Hem birtakım siyasî işlerle veya birtakım bâtıl cereyanlarla ve fikirlerle uğraşmaya zamanımız yoktur. Ömrümüz kısadır, vaktimiz dardır. Üstadımızın dediği gibi, “Fena şeylerle meşguliyet fena tesir eder, fena iz bırakır.” Husûsan böyle bir asırda, “Bâtılı, iyice tasvir etmek, sâf zihinleri idlâldir.” Evet menfîlikleri öğrenerek mücâdele edeceğim gibi saf bir niyetle başlayıp, menfì şeylerle meşgul ola ola, dînî bağları ve dînî salâbet ve sadâkati eski haline nazaran gevşemiş olanlar olmuştur.

Risâle-i Nur, nûru yerleştirerek zulmeti izâle ediyor, yok ediyor; iyiyi öğreterek, fenayı fark ve tefrik ettiriyor ve vazgeçiriyor; hakîkati ders vermekle, bâtıldan kurtarıyor ve bâtıldan mahfuz kılıyor.



Tarihçe-i Hayat, s. 600, (yeni tanzim, s.1059)


LÜGATÇE:


ehl-i ilhad: Dinsizler.

mukallit: Taklitçi.

münâzarâ: Tartışma.

iştigal: Meşgul olma.

tezkiye: Temizleme, terbiye etme.

emniyet: Güven.

tedricen: Tedricle, yavaş yavaş.

hasım: Düşman.

bîtarafâne muhakeme: Tarafsız düşünme, akıl yürütme.

munsıfâne: ınsaflıca, insaflılıkla.

nefs-i emmâre: ınsanı kötülüğe sürükleyen nefis.

münâzır: Tartışan, tartışmacı.

libas: Elbise.

dimağ: Zihin.

husul: Ortaya çıkma.

çare-i necat: Kurtuluş çaresi.

tazarru: Kendini alçaltarak yalvarma.

izâle: Zevale erdirme, yok etme.

şıkk-ı muhâlif: Muhalif şık.

iltizam: Birinin tarafını tutma, taraftarlık yapma.

taraf-ı muhâlif: Muhalif taraf.

vâcib: Terki câiz olmayan.

vekil-i fuzûlî: Fuzulî vekil, gereksiz yere boşu boşuna yapılan vekillik.

takarrür: Karar bulma, karar kılma, yerleşme.

Diyânet Riyâset: Diyanet ışleri Başkanlığı.

ehl-i vukuf: Herhangi bir konuya vakıf olanlar, bilirkişiler.

mesâil-i dünyevîye: Dünyaya ait meseleler.

bâtıl: Boş, beyhûde, hurafe.

tasvir: Resmini yapma. Bir şeyi yazıyla veya başka ifade tarzlarıyla anlatma.

idlâl: Dalâlete düşürme, doğru yoldan çıkarma, saptırma.

menfîlik: Olumsuzluklar, bir şeyin olmayacak yönleri.

salâbet: Sağlamlık. Metanet, mânevî kuvvet.

zulmet: Karanlık.

mahfuz: Korunmuş.


22.04.2009

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir