Hadis-i şerif Meâli
şüphesiz Cennette gözün görmediği, kulağın işitmediği ve hiç kimsenin hatırına gelmeyen nimetler vardır.
Câmiü's-Sağîr, No: 1307
07.04.2009
Amerika Risâle-i Nur’u elbette arayacaktır
ıstanbul’daki Amerika Sefiri vasıtasıyla Amerika’daki Müslüman heyetine Zülfikar’ı ve bir Asa-yı Musa’yı göndermesini isteyen o dostumuz ve kardeşimize deyiniz ki: Sefirlerin kafası siyasetle meşgul olduğundan ve Risâle-i Nur, siyasetle alâkası olmadığından, siyasî bir kafa çabuk takdir edemiyor.
Hem Risâle-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı. Amerika, buranın en küçük bir havadisini merakla takip ettiği halde, buranın en büyük bir hadisesi olan Risâle-i Nur’u elbette arayacaktır. Bundan sonra her meselemizde emir, Risâle-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.
Umum kardeşlerimize binler selâm ve selâmetlerine duâ eden ve duâlarını isteyen kardeşiniz...
Emirdağ Lâhikası, s. 194-195,
(yeni tanzim, s. 383)
***
Nev-i beşer, bu son Harb-i Umuminin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdâdı ile ve merhametsiz tahribâtı ile; ve birtek düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle; ve mağlûpların dehşetli me'yusiyetleriyle; ve gàliplerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribâtlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla; ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olması ve medeniyet fantâziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle; ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidâdâtın ve mahiyet-i insaniyesinin umumi bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur'ân'ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyâset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakiki sûreti görünmesiyle; elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki, şimâlde, Garbda, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev-î beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak; ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üç yüz altmış senede, her asırda üç yüz elli milyon şâkirdi bulunan; ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan; ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisânlarıyla beşere ders veren; ve hiçbir kitapta emsâli bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren; ve bütün beşerin yaralarını tedâvi eden Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarîhan ve işareten, on binler defa dâvâ edip haber veren; ve sarsılmaz kat’î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetleriyle, hayat-ı bâkiyeyi kat’îyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyâmet başlarına kopmazsa, ısveç, Norveç, Finlandiya ve ıngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın Din-i Hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükümetleri, Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü, bu hakikat noktasında, kat’iyyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz; ve hiçbir şey bu mû’cize-i ekberin yerini tutamaz.
Sözler, s. 140, (yeni tanzim, s. 251)
Lügatçe:
sefir: Elçi.
Zülfikar: ıçerisinde başlıca Mû’cizat-ı Ahmediye ve Kur’âniye risâlelerinin bulunduğu bir Risâle-i Nur Külliyatı’ndan bir eser.
havadis: Hadiseler.
şahs-ı manevî: Belli bir kişi olmayıp bir cematten meydana gelen mânevî şahıs.
şakirt: Talebe, yardımcı.
şimâl: Kuzey.
Garb: Batı.
emâre: Delil; işaret, belirti, iz.
Bediuzzaman Said Nursi
07.04.2009