Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

02.04.2009, 08:28

..mânevî evlâtlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyir...

Âyet-i Kerime Meâli



ıman edip güzel işler yapanları Biz elbette sâlihler arasına katacağız.


Ankebut Sûresi: 9


02.04.2009




Mânevî evlâdım, fedakâr hizmetkârım Zübeyir



Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: ıhtiyat ve temkin ve meşveret etmek lâzımdır.

Saniyen: Zübeyir bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine ve Ceylân merhum biraderzadem Fuad bedeline verilmiş diye mânevî ihtar aldım. Ben de burada işimi onlara bıraktım.

şualar, s. 458

***

Hakikî fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddet-i ihtiyacım zamanında buraya imdadıma geldi. Yoksa Isparta’dan o sistemde birisini isteyecektim.

Emirdağ Lâhikası, s. 262

***

..mânevî evlâtlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyir...

Emirdağ Lâhikası, s. 433

***

Vasiyetnâmemdir

Aziz, sıddık kardeşlerim ve varislerim,

Ecel gizli olmasından, vasiyetnâme yazmak sünnettir. Benim metrukatım ve Risâle-i Nur’dan olan benim hususi kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmuâlarım ve sair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların heyetine, başta Hüsrev ve Tahiri olarak o heyetten on iki* kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki, emr-i Hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukatım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.

Kardeşlerim, bu vasiyetten telâş etmeyiniz. Ben, teessürâttan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zayıf olmakla beraber gizli münafıkların desiselerle müteaddit suikastları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı ılâhî devam ediyor.

* Kardeşim Abdülmecid, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Atıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih.

Emirdağ Lâhikası, s. 118

***

Aziz, sıddık, sarsılmaz kardeşlerim,

Evvelâ: “El hayru fî mahterahullah” (Cenâb-ı Hakk’ın kullarını sevk ettiği her şey hayırlıdır) sırrınca, meselemizin tehirinde hayır var. Kalbim ve Nurların serbestiyeti öyle istiyordu. Siz hem birbirinizi teselli, hem kuvve-i mâneviyeyi takviye, hem tatlı sohbetle müzakere-i ilmiye, hem Nurların yazması ve mütalâalarıyla bu geçici zahmetin noktasını siler rahmet yapmaya, bu fâni saatleri bâki saatlere çevirmeye muvaffak olursunuz inşaallah.

Saniyen: Madem bayramlaşmamız mahkemenin muvakkat hapis menzilinde oldu; ben de bayram tatlısı olarak, Konya kahramanı Zübeyir’in bana getirdiği zemzemle Nurs karyesinin bence çok mânidar balını gönderdim. Siz bal matarasına su koyun, karıştırınız. Sonra zemzemi içine bırakınız, kemâl-i âfiyetle içiniz.



şuâlar, s. 446



ihtiyat: Yedek; sakınma, tedbirlilik.

temkin: Ağırbaşlılık, ölçülü hareket.

biraderzade: Kardeş oğlu. Yeğen.

şiddet-i ihtiyac: şiddetli ihtiyaç.

metrukat: Bırakılan yerler, terkedilenler. Miraslar.

teessürât: Üzüntüler, teessürler.

inayet-i Rabbaniye: Herşeyi terbiye ve idâre eden Cenab-ı Hakk`ın yardımı.

hıfz-ı ılâhî: Allah`ın koruması.

kuvve-i mâneviye: Mânevi kuvvet, moral gücü, mâneviyâttan gelen dayanma gücü.

müzakere-i ilmiye: ılmî müzâkere.

muvakkat: Geçici.

karye: Köy.


02.04.2009

2

02.04.2009, 08:29

Ali FERşADOğLU

Bir sadakat zirvesi: Zübeyir Gündüzalp





Bediüzzaman’ın hizmetkârlarından Zübeyir Gündüzalp, Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebine sadakatte öne çıkmış—diğer hizmetkârların da şehadetiyle—mümtaz bir şahsiyettir. Bu özelliğinden dolayıdır ki, Bediüzzaman ona “Nurun sadık kahramanı ve kumandanı” ünvanını vermiştir.

Bediüzzaman’ı ilk ziyaretinde olmadık meşakkatler çeker. Huzuruna girer girmez de Bediüzzaman’dan “Kardeşim, mesleğimiz meşakkattir; meşakkat alâmet-i makbuliyettir” dersini alır. Üstadı, onun çok yönlü olduğunu keşfederek sır kâtibi, sırdaş olarak yanına alır. Hizmet metotlarını sindire sindire ona belletir. Hatta, hizmet stratejisini, siyasî ve içtimâî meseleler ile basını takip vazifesini de ona yükler.1 Zaten, içtimâî ve siyâsî meseleleri bir araya getirip tanzim ettiği “Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı” isimli eserini kaleme alması da bunu apaçık gösteriyor.

1953’ten sonra bir gölge gibi Bediüzzaman’ı takip eden Gündüzalp, Üstadıyla birlikte olabilmek için kendisini ısmet ınönü’ye ihbar edip hapse attırır. Hapse girdiği için şükür secdesi yapar ve günü gelmeden salıverildiği için, henüz vaktin gelmediğini bildirerek hapiste kalır.

Bediüzzaman, ziyaretine gelenlere onun fedakârlığını anlatıyor; sadakati, feraseti, Isparta sistemini takip etmesi ve birçok kabiliyetleri için sık sık istişare ediyor ve “Ben Zübeyir’i kâinata değişmem!” diyordu.

Sadakati o derecede idi ki, en küçük bir zikir kelimesinin sözlü olarak bile ilâvesine müsaade etmezdi. Meselâ, tesbihata, “ılâhî, salli ve sellim...” şeklinde ilâve yapanlara kitapçığı açar, “Bak kardeşim, ‘ılâhî’ kelimesi metinde yoktur, burada nasıl ise aynen öyle oku!” derdi. Her meselede kaynağını göstererek ikaz ederdi. Bu hassasiyeti Üstadı’nın şu ölçüsünden aldığı muhakkaktı:

“Hadis ve Kur’ân’da dahi ziyade veya noksan etmek memnudur (yasaktır). Fakat ziyade etmek, nizamı bozduğu ve vehme kapı açtığı için, daha zararlıdır. Noksana cehil bir derece özür olur. Fakat ziyade etmek, ilimle olur. Âlim olan mâzur değildir. Kezâlik, dinden birşeyi fasl veya olmayanı vasl etmek, ikisi de caiz değildir. Belki hikâyâtın bakırları ve ısrailiyâtın müzahrafatı ve teşbihâtın mümevvehâtı elmas-ı akidede, cevher-i şeriatta, dürer-i ahkâmda idhal etmek, kıymetini daha ziyade tenzil ve müteharrî-i hakikat olan müşterisini daha ziyade tenfir ve pişman eder.”2 “ıhsân-ı ılâhîden fazla ihsan, ihsan değildir. Her şeyi, olduğu gibi tavsif etmek gerektir.”3

Gündüzalp, sadakat ve sıddıkıyette öyle hassasiyet gösterir ki, bütün derdi, ızdırabı Kur’ân ve Sünnet’in bu zamanda en muhteşem tefsiri olan Risâle-i Nur idi. Onun uğrunda her zorluğa, her fedakârlığa katlanırdı. Ve asla prensiplerinden taviz vermezdi, verdirmezdi. Risâle-i Nur hakikatlerinden taviz vermekten kendisini bile sakındırırdı. Bu öylesine bir sadakat idi ki, Dr. Mehmet Akay’a, “Eğer benim aklım bozulsa ve sana ‘Risâle-i Nur’dan vaz geç’ desem beni dinleme! Mes’ul olursun. Ben dâvânın hak ve hakkâniyetine gölge düşürecek hâl ve hareketlerde bulunursam, bana bir iğne yapın, ahirete gönderin, size hakkımı helâl ediyorum!”4 diyordu. Bununla, gerçek rehberin Risâle-i Nur olduğunu, şahsiyetçiliğe yer olmadığını bizzat kendisinden örnek vererek anlatıyordu. Bir mesele halledilmek istendiğinde, “Kardeşim, sadırdan olmasın, satırdan olsun!” diyerek “Risâle-i Nur’da yeri varsa göster, yoksa ‘Kanaat-i âcizanem’ dedin mi, bu olmaz! Sizin yaptığınız bir şey, Üstad’da varsa kabul ederim. Her meselenizde delil getirmelisiniz!” diyerek oradan delil getirirdi.

Ve kendisi dahil şahıslara bağlanmayı asla tasvip etmezdi. Hatta bunu ferasetiyle keşfeder ve gerekli ikazları yapardı. “Bir kardeşimiz, Zübeyir ağabeyin ayrılık fitnelerine karşı verdiği mücadele ve aldığı sonuç için kalbinden, ‘Allah Allah, fesübhanellah! Bir beşer ancak bu kadar muvaffak olur!’ diye geçirerek ona karşı bir merbutiyet, bir bağlılık hisseder. Hemen ona sesini yükselterek: ‘Kardeşim böylesi zayıftır. Üstadımız bizi doğrudan doğruya Allah’a, doğrudan doğruya Resûlullah’a, doğrudan doğruya Kur’ân’a raptetmiştir’ der.”5



Dipnotlar:



1- ıbrahim Kaygusuz, Nurun Sadık Kahramanı/Zübeyir Gündüzalp, s. s. 142-143. 2- Muhakemat (eski), s. 46.; 3- Hutbe-i şamiye, s. 127. 4- ıbrahim Kaygusuz, Nurun Sadık Kahramanı/Zübeyir Gündüzalp, s. 314. 5- A.g.e., s. 360.

02.04.2009

E-Posta: afersadoglu@hotmail.com fersadoglu@yeniasya.com.tr

3

02.04.2009, 08:30

şaban DÖğEN

Tükenmez hazineyi elde etme yolunda





Çok hareketli, yerinde duramayan, aktif bir çocuktu. Anlatılan menkıbeleri sadece anlatmakla yetinmeyen, yaşayıp öyle anlatan dedesi Hurşid Çavuş’tan iyi bir eğitim aldı. Helâli haramı öğrendi. Kazanılan herşey mutlaka helâl olmalıydı. Onun için de ömrü boyunca bir lokma olsun haram lokma geçmemişti ağzından.

Mahmud Nedim Hocadan da Kur’ân dersi aldı. Sünneti, ahlâkı, âdâbı öğrendi.

Keskin bir feraset ve basirete sahipti. ıleri görüşlüydü. Baskıyı kaldırmaz, zorbalığa tahammül etmezdi.

Mükemmeliyetçiydi de. Her şeyin en iyi, en mükemmel yaratıldığı kâinatta en iyiyi, en güzeli aramak gerekmez miydi?

Müthiş bir ticarî zekâya sahipti. Sayılı zenginlerden olabilirdi. O günkü anlayışıyla, “Türkiye’nin en zengini olmalı ve en güzel kızıyla da evlenmeliyim” diyordu.

1943’lü yılllar… Bir taraftan Konya PTT’sinde çalışırken, boş vakitlerinde arttırdığı paralarla ticaret yapıyor, kısa zamanda altı tane ticarî ortaklık kuruyordu. “Yürü kulum” demişti bir kere Allah. Bu gidişle emeline ulaşması hiç de imkânsız değildi.

En göze çarpan özelliği ise okumayı sevmesiydi. Kitap âşığıydı. Evini dolduran binlerce kitap en sadık dostlarıydı. Nice hikâye, roman, edebî, felsefî, psikoljik, klasik eserleri okumuştu. Bir kısmını üniversite talebeleri bile anlamakta zorlanırdı.

Dindardı da. Sabah namazlarını bile Konya’nın Piri Mehmet Paşa Camii’nde kılardı. Cami arkadaşı Konya lisesi öğrencisi Rıfat Filizer, “Kendimi büyük bir bahtiyarlık, büyük bir saadet ve nimet içinde buldum” dediği Risâle-i Nur adındaki eserlerle tanıştıktan sonra bu harika eserleri kendisine de tanıtmak istemiş, fakat o, “Önümde 300 tane kitap var, onları okuyayım. Sonra Risâle-i Nur’u da okurum” demişti. Rıfat da azimliydi, bırakmadı peşini, tam altı ay bu eserlerden okudu, anlattı ve Küçük Sözler’le, Gençlik Rehberi’ni verdi.

ışte onun iç dünyasında inkılaplar yapan eserler bunlardı. Artık ticareti, ortaklıkları bitirecek, evliliği aklından silecek, Nurların karasevdalısı olacak, “ımanı kurtarmak, Kur’ân’a ve Nur’a hizmet gibi mukaddes ve asil bir dâvâ uğrunda hayatımı fedadan çekinmeyeceğim”1 deme noktasına gelecekti. 38 sene önce 2 Nisan 1971’de Hakkın rahmetine kavuşan bu iman ve Kur’ân fedâîsi Zübeyir Gündüzalp’tan başkası değildi. Ruh, kalp ve aklında inkılap yapan bu eserleri okuduğunda neler hissetmişti merhum Zübeyir Gündüzalp? Bunun üzerinde de inşaallah bir sonraki makalemizde duralım.



Dipnotlar:



1- Altın Prensipler, s. 27.

02.04.2009

E-Posta: sdogen99@ttnet.net.tr

4

02.04.2009, 08:31

Raşit YÜCEL

Hayatını iman ve Kur'ân hizmetine adayan fedakâr bir adam





Bir bahar günü idi.

Tarih 1971.

Gün ise iki nisan.

Kamuoyunun az tanıdığı, Nur camiasının yakından tanıdığı ve sevdiği bir isimdi o.

Zübeyir Gündüzalp.

O gün hayata ve canı gibi sevdiği Nur Talebelerine veda etmişti.

Vefatı ne medyada, ne de radyo ve televizyonlarda duyuldu.

Fakat o gün ıstanbul mahşerî bir kalabalığa sahne olmuştu.

Fatih Camii’nin avlusu lebâlep dolmuştu.

Dışardan bu kalabalığı görenler merakla soruyorlardı.

“Vefat eden bu zat kim?”

O bir Anadolu insanı idi.

Eskilerin alpereni.

Mevlânâ Celâleddin-i Rumi’nin dâvâsını asırlara taşıyan Hüsameddin Çelebi gibi idi.

Çağımızın mevlânâsı Bediüzzaman Said Nursî Hazretlernin en yakın talebesi idi.

Hayatını iman ve Kur’ân hizmetine adadı.

Uzun yıllar Bediüzzaman’ın hemen yanında idi.

“Zübeyir’imi kâinata değişmem” diyordu Üstad.

Üstadında fani olmuş, hayatını ona, iman dâvâsına adamıştı.

Afyon Mahkemesi’ndeki müdafaası bir şaheserdir.

Her bir gence hayat parolasıdır adeta.

Yıllarca onu tanıyanların dilinden hep onu dinledik. Merhum Tahirî Mutlu ağabey:

“O bizim kumandanımız” diyordu.

Uzun yıllar kendisinden istifade ettiğim “Baba Sadık” lâkabı ile anılan merhum Sadık Büyükkaragöz Ağabeyim, Zübeyir Ağabey ile beraber kalmış, mahkemede birlikte müdafaalarda bulunmuştu. Bir çok hatırayı ondan dinlemiştim. Mukaddes iman ve Kur’ân hizmetinin adeta istikbaldeki seyir çizgisini çizmişti.

Onun yetiştirdiği bir avuç insan da Üstadın adını ve dâvâsını dünyaya duyurdular.

Bediüzzaman’ın “şu Akdamar adasında, bana elli insan verseler, ben onlarla bütün dünyaya ıslâmiyeti yayarım” dediği insanlardan biri Zübeyir Gündüzalp.

Bediüzzaman Hazretleri ancak hayatının son anlarında kısmen hürriyetine kavuşmuş ve bir elin parmakları kadar talebeyi hususi yetiştirmiştir.

“Zübeyir bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine ve Ceylan merhum biraderzadem Fuat bedeline verilmiş diye mânevî ihtar aldım.” (şuâlar, s. 458 )

Mekânı Cennet olsun, ruhu şâd olsun.

02.04.2009

E-Posta: rasityucel@hotmail.com

5

02.04.2009, 08:34

ALLAH SENDEN EBEDEN RAZI OLSUN ZÜBEYR ABı,

Üstaddan sonra cematin istikamet üzere gitmesini sağladın.

Bu istikamet yolunu SADAAKETLE aştın.

Senin saadakatin ve dik duruşun inşaallah bizim olur.

ALLAH GANı GANı RAHMET EYLESıN. AMıN.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir