BıR KISSA BıN HıSSE
Hem feth-i Mekke gününde, Fedâle namında birisi, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına, vurmak niyetiyle geldi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakıp tebessüm etti. “Nefsinle ne konuştun?” dedi ve Fedâle için taleb-i mağfiret etti. Fedâle imana geldi ve dedi ki: “O vakit ondan daha ziyade dünyada sevgilim olmazdı.”
Yedinci hadise: Nakl-i sahihle, Yahudiler, suikast niyetiyle, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın oturduğu yere, üstünden büyük bir taş atmak ânında, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada hıfz-ı ılâhî ile kalkmış; o suikast de akîm kalmış.
Bu yedi misal gibi çok hadiseler vardır. Başta ımam-ı Buharî ve ımam-ı Müslim ve eimme-i hadis, Hazret-i Aişe’den naklediyorlar ki: “Allah seni insanlardan korur” (Mâide Sûresi, 5:67.) âyeti nâzil olduktan sonra, ara sıra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı muhafaza eden zatlara ferman etti: “Nöbettarlığa lüzum yok. Benim Rabbim beni hıfz ediyor.”
ışte, şu Risale de, baştan buraya kadar gösteriyor ki, şu kâinatın her nevi, her âlemi, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tanır, alâkadardır. Herbir nev-i kâinatta onun mu’cizâtı görünüyor. Demek, o zât-ı Ahmediye (a.s.m.), Cenâb-ı Hakkın—fakat “kâinatın Hâlıkı” itibarıyla ve “bütün mahlûkatın Rabbi” ünvanıyla—memurudur ve resulüdür. Evet, nasıl ki bir padişahın büyük ve müfettiş bir memurunu herbir daire bilir ve tanır; hangi daireye girse onunla münasebettar olur. Çünkü umumun padişahı namına bir memuriyeti var. Eğer meselâ yalnız adliye müfettişi olsa, o vakit adliye dairesiyle münasebettar olur; başka daireler onu pek tanımaz. Ve askeriye müfettişi olsa, mülkiye dairesi onu bilmez. Öyle de, anlaşılıyor ki, bütün devâir-i saltanat-ı ılâhiyede, melekten tut, tâ sineğe ve örümceğe kadar herbir taife onu tanır ve bilir veya bildirilir. Demek, Hâtemü’l-Enbiyâ ve Resûlü Rabbi’l-Âlemîndir. Ve umum enbiyanın fevkinde, risaletinin şümûlü var.
Mektubat, s. 162
Süleyman KÖSMENE
14.02.2005
Kaynak