Risale-i Nur hem zülcenaheyn/iki kanatlı bir biçimde sinelerde, hem de sayfalarda yaşıyor. Yaşayan Risale-i Nur’dan sinelerde yaşayanı kastediyoruz. Zira sayfalarda yaşayanlar da zapt açısından mühim ise de anlama ve yaşama açısından sineler daha önemlidir. Ya da bunu kompleks ve karmaşık hale getirmeden hadis diliyle ifade edelim: “Muhakkak ki Allah, ilmi insanlardan söküp almak suretiyle almaz. Fakat ilmi, ulemayı almak suretiyle kabzeder. Ulema kalmayınca ilim de kalkar. Bu suretle hiç âlim kalmayınca, insanlar cahilleri rehber edinir ve (meselelerini) onlara sorar. Onlar da ilimsiz olarak fetva verir; hem kendileri sapar, hem de halkı saptırırlar.” (Buharî, Müslim vd.) Bundan dolayı ‘ilim satırda değil sadırdadır’ denmiştir. Bu itibarla, yaşayan Risale-i Nur’dan bahsetmek mümkündür. Peygamberimiz öyle fitnelerden bahseder ki; sahabeler ‘Ya Rasûlullah bütün bunlar Kur’an aramızda iken mi olacaktır’ deyince Peygamberimiz, Yahudilerin Tevrat aralarında iken sapıttıklarını hatırlatmıştır. Dolayısıyla yaşayan ilim ve örnek önemlidir. Kitabın mahfuziyeti ve masuniyeti sadece zaptta değil, aynı zamanda anlayışındadır da. Bu anlayışı da doğru zapteden ulemadır. Kitabın pergeli ve sağlaması ulemadır. Uleması olmayan milletler, kitaplarını da kaybetmişlerdir. Lâkin İslâm ümmetinin onlardan bir tek farklı meziyeti ve faikiyeti Tevrat ve İncil’in mahfuziyeti alimlere bırakılmış iken Kur’an doğrudan doğruya Allah’ın hıfzı ve emanı altında olmasıdır.