Acz ve fakrımı vesile yaparak Rabbime iltica ettim. Mes.
Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i maneviyesinde nihayetsiz azim bir acz ve hadsiz cesim bir fakr dercetmiştir. Tâ ki, kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınası nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerim bir zâtın hadsiz tecelliyatına câmi’ geniş bir âyine olsun.” Sözler
ıbadet ve marifet için yaratılan insan bu vadide mertebe kat edebilmek için aczini ve fakrını hissedecek, sürekli olarak Rabbine sığınacak ve Ondan medet dileyecektir. Duadan geri durmayacak, huzuru yakalamaya çalışacaktır. Bunlar ise başta nefis ve şeytan olmak üzere, dünya hayatında insanı, medet dilemeye ve sığınmaya götüren her türlü musibet, hastalık, çaresizlik ve sıkıntılarla mümkün.
Çaresizlik içinde kalıp Rabbine sığınan ruhlar, bu dünya imtihanını kazanma noktasında müspet bir puan almış oluyorlar. Ama, refah, sıhhat ve saadet gibi tecellilerde insanoğlu, aczini anlamak yerine, bunlara meftun olup, kul olduğunu unutup, gaflete dalabiliyor.
Dünyanın fani, ahiretin ise baki olduğu ve insanın şu kısa ömürde ahiret hesabına mühim bir imtihan geçirdiği dikkate alındığında, insanın ebedî saadetine vesile olan hastalık ve musibetlerin, hakikatte, çok büyük bir ihsan olduğu daha iyi anlaşılır.
Konunun çok önemli bir yanı da şu:
Marifetullah, yani Allah’ı tanıma denilince, bütün isim ve sıfatları dikkate almak gerekiyor; sadece cemalî isimleri değil.
Allah, Rahman olduğu gibi Kahhar’dır da. ızzeti tattıran da O’dur zilleti çektiren de.
Soru sahibinin temenni ettiği gibi, bu dünyada sadece cemalî isimler tecelli etse ve insan sadece bunlara muhatap olsa idi marifeti noksan kalırdı. Bu imtihan meydanında, insanoğlu Allah’ı hem celal, hem de cemâl sıfatlarıyla tanımak durumunda. Ahirette ise, yollar ayrılacak. ınsanların bir kısmı ibadet, ihlas, salih amel ve güzel ahlaklarına mükafat olarak, cennete girecek ve lütuf, kerem, ihsan gibi nice cemal tecellilerine, azami ölçüde ve ebediyen muhatap olacaklar. Küfür ve şirk yolunu tutarak dalalet ve sefahate düşenler ise celal, izzet ve kahır tecellileriyle karşılaşacaklar. Böylece, ahiret yurdunda, Allah’ın hem cemalî hem de celâli isimleri en ileri manada tecelli etmiş olacak.
Nur Külliyatında bir dua cümlesi var:
“Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba’larını göster.” Sözler
Lütuf gibi kahrın da aslı ahirette. Burada her ikisi de gölge kadar tecelli ediyorlar. Yani, bu dünyadaki varlıklar, ahirete nispetle, gölge kadar zayıf bir tecelliye muhatap oluyorlar. Ve bu gölge hayatın gereğini yapan ve hakkını vermeye çalışanlar, asıla kavuşuyorlar.
alıntı