Soruyu birine sordum şu cevabı verdi.
Hicretten bir buçuk sene önce, Recep ayının 27. gecesiydi. Bu gecede Peygamber Efendimizin en büyük mucizelerinden biri olan ısra* ve Mirâc** mucizesi vuku buldu.
Mezkûr gecede Cebrail (a.s.) geldi ve Resûl-i Zîşan Efendimizi Mescid-i Haram'dan*** alıp Burak ile Mescid-i Aksâ'ya**** götürdü. Oradan da, gökyüzündeki harika icraat ve Cenâb-ı Hakkın kudretine delalet eden âyet ve alâmetlerin birer birer gösterilmesi için, semavata çıkarıldı. Sema tabakalarında bulunan bütün peygamberlerle görüştürüldü. Oradan da "imkân ve vücub ortasında Kab-ı Kavseyn ile işaret olunan" makama çıktı. Kendilerine bir çok acib ve garip şeyler temaşa ettirildi. Ve bilemeyeceğimiz, anlayamayacağımız bir şekilde mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hakkın bizzat kelamını işitti ve Cemal-i Pâkini müşahede etti. Aynı gece hâne-i saâdetine geldi.
Cenâb-ı Hak, sevgili Resûlünün zâtıyla ilgili bu mûcizesini Kur'ân-ı Azimüşşan'ında bize şöyle haber verir:
"Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir." 1
Bu âyet-i kerime aynı zamanda ısra ve Mirâc mûcizesinin hikmetini de beyan etmektedir. O da, Resûl-i Kibriya Efendimize, Cenâb-ı Hakkın kudretine delâlet eden harikaların gösterilmesidir.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Sözler isimli eserinin Mi'râc-ı Nebeviye'ye dâir kısmında şöyle der:
"Mi'râc meselesi, erkan-ı îmâniyenin usûlünden sonra terettüp eden bir neticedir. Ve erkan-ı îmâniyenin nurlarından meded alan bir nurdur. Erkan-ı îmâniyeyi kabul etmeyen dinsiz mülhidlere karşı elbette bizzat ispat edilemez. Çünkü, Allah'ı bilmeyen, peygamberi tanımayan ve melâikeyi kabul etmeyen veya semâvâtın vücûdunu inkâr eden adamlara Mirâc'dan bahsedilmez. Evvelâ, o erkânı ispat etmek lâzım geliyor" (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s.514)
Peygamber Efendimizin Mübarek Lisanından ısra ve Mi'rac Mu'cizesi:
ısra ve mirac mucizesi, zaman ve zemin kayıtlarının dışında mülk ve melekuta dair sırlarla dolu Rasul-i kibriya efendimizin muazzam bir mucizesi olduğundan müteaddid tariklerle güzide sahabiler tarafından Peygamberimiz (s.a.v.)den nakledilmiştir… Bu güzide sahabelerin rivayetlerine göre:
Resul-i Kibriya Efendimiz, bir gece Ka'be-i Muazzama'nın Hatim kısmında yatarken Hazret-i Cebrail gelip göğsünü yardı; ve kalbini zemzem suyu ile yıkadıktan sonra içine hikmet doldurup eski haline koydu. Sonra beyaz bir binit (Burak) getirildi. Habib-i Kibriya Efendimiz, ona bindirildi. Cibril'in (a.s.) refakatında yol aldılar.
Burak, adımını, gözün erişebileceği yerin ilerisine atıyordu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Cibrîl (a.s) ile birlikte Beyt-i Makdis'e vardı. Orada, bütün peygamberlerin toplanmış olduğunu gördü. Onlara imam oldu ve birlikte namaz kıldı.
Resûl-i Ekrem Efendimizin, Mescid-i Aksâ'da bütün peygamberlere imam olarak namaz kıldırması demek onların şeriatlarının asıllarına vâris-i mutlak olduğunu göstermesi demekti.2
Sunulan Üç Bardak
Peygamber Efendimize, orada birinde süt, birinde şerbet ve diğerinde ise su bulunan üç bardak takdim edildi. Takdim esnasında,
"Eğer, suyu alırsa kendisi de, ümmeti de ihtiyaçsız ve kanâatkar olur. şerbeti alırsa kendisi de, ümmeti de mahrumiyete düçar olur. şayet sütü alırsa kendisi de, ümmeti de doğruyu bulur" diye bir ses işitti.
Resûl-i Ekrem, süt bardağını alıp içti. Bunun üzerine Cebrâil,
"Yâ Muhammed" dedi. "Sen, fitrî ve tabiî olanı seçtin. Sen de, ümmetin de doğru yola iletildiniz."3
Semâvâta Yükselme Ve Peygamberlerle Görüşme
Beytü'l-Makdis'de yüksek makamlara çıkmak için Mir'ac merdiveni kuruldu. Peygamber Efendimiz, bu merdivene Cebrâil (a.s.) ile birlikte bindirildi ve birlikte yükseldiler... Nihâyet dünya semâsına vardılar. Hz. Cebrâil gök kapısını çaldı:
"Kim o?" denildi.
"Cibril'im!"
"Yanındaki kim?"
"Muhammed."
"Ona gelsin diye haber gönderildi mi?"
"Evet, gönderildi."
Bundan sonra gök kapısı açıldı ve dünya semâsının üstüne çıktılar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, orada oturan bir zât gördü. Sağ ve sol yanında bir takım karaltılar vardı. Sağına bakınca gülüyor, soluna bakınca ağlıyordu. Resûl-i Ekrem Efendimize,
"Hoş geldin, safa geldin, salih peygamber, salih oğul!" dedi.
Peygamber Efendimiz, Cebrâil'e,
"Bu kim?" diye sordu.
Hz. Cebrâil şu cevabı verdi:
"Bu senin baban Âdem'dir. şu sağındaki, solundaki karaltılar da çocuklarının ruhlarıdır. Sağındakiler Cennetlik, solundakiler Cehennemlik olanlardır. Sağına bakınca güler, soluna bakınca ağlar."4
Buradan ikinci semâya yükseldiler. Gök kapısı açıldı ve Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, orada Hz. Yahya ve Hz. ısâ (a.s.) ile karşılaştı.
Hz. Cebrâil, "Bu gördüklerin Yahya ve ısâ'dır. Onlara selâm ver" dedi.
Selâmlaştılar ve onlar Peygamber Efendimize,
"Hoş geldin, safa geldin sâlih peygamber, sâlih kardeş" dediler.
Bundan sonra Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Cebrâil ile birlikte aynı minval üzere üçüncü katta Hz. Yusuf, dördüncü katta Hz. ıdris, beşinci katta Hz. Hârun, altıncı katta Hz. Mûsa ve yedinci katta da Hz. ıbrâhim (a.s.) ile görüştü. Onların hepsi de kendisine "hoş geldin"de bulundular ve mirâcını tebrik ettiler.
Sidre-i Müntehâ'da
Cebrâil (a.s.), yedinci kat semâdan Resûl-i Ekrem Efendimizi alıp yükseklere çıkardı. Daha sonra Habib-i Kibriyâ'nın karşısına Sidre-i Müntehâ sahası açıldı.
Cebrâil (a.s.),
"ışte, bu Sidre-i Müntehâ'dır. Ben, buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım" dedi ve oradan ileriye tek adım atmadı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Sidre-i Müntehâ'dan dört nehirin aktığını gördü.
Ayrıca Peygamber Efendimiz, burada Cebrâil'i (a.s.) bir kere daha aslî şekil ve suretinde gördü. Daha önce de, kendilerine Risâlet vazifesi verildiği sırada onu Mekke'nin Ciyad mevkiinde ufku kaplayan haşmetli kanatlarıyla görmüştü.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz daha sonra yanında Cebrâil (a.s.) olmadığı halde "imkân ve vücûb ortasında Kâb-ı Kavseyn ile işâret olunan" makama vardı. Bundan sonra mekândan münezzeh Zât-ı Zü'l-Celâlin sohbeti ve cemâliyle müşerref oldu.
Yazar:salih suruç
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...