Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Alıntı
Peygamberimizin gönderildiği sıralarda doğu Roma ile ıran, dünyanın en büyük iki devletiydiler. Hindli Süleyman Nedevî
efendinin Asr-ı Saadet tarihinde ifade ettiği üzere peygamberliğin beşinci, yani Milâdın 613. yıllarında bu iki komşu ve rakib devlet, birbirleriyle kanlı bir savaşa girişmişlerdi. ıran, ıkinci Hüsrev'in, Rum Hirakl'in hükmü altındaydı, sınırları Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde birbiriyle birleşiyordu. Filistin, Suriye, Mısır ile Irak'ın bir bölümü ve küçük Asya (Anadolu) Rumlara tabi idi. ıranlı'lar, Rumlara iki taraftan saldırdılar. Dicle ve Fırat üzerinde (e z reât ve Busrâ) mevkilerinden Suriye'ye, Azerbeycan ve Ermenistan tarafından küçük Asya'ya saldırdılar. ıran orduları, Rum kuvvetlerini her iki cepheden geri atarak denize dökünceye kadar takip etmiş, Suriye'deki bütün mukaddes şehirleri zabtetmiş, Milâdın 614. yılında bütün Filistin'i ve Kudüs'ü ele geçirmişti. Bu istilâ sırasında bütün kiliseler yıkılmış, bütün dini binalar tahrib edilip kirletilmişti. ıranlılara katılan yirmi altı bin yahudi, altmış binden fazla hıristiyanı kılıçtan geçirmişlerdi. ıran k i srasının sarayı, öldürülen otuz bin kişinin kafatası ile donatılmıştı.
Bu istilâ tufanı, burada durmayarak Mısır'ı da basmış, Milâdın 616. yılında ıranlı'lar bir taraftan Nil vadisini işgal ederek ıskenderiye'ye ulaşmışlar, diğer taraftan bütün Anadolu'yu ele geçirerek ıstanbl'un boğaziçi sahillerine kadar gelmişler, doğu Roma ımparotorluğu'nun başkenti olan Kostantıniye (ıstanbul) şehrinin karşısında görünmüşler, saltanatlarını Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu'ya yaymışlardı. ıranlılar, girdi k leri her yerde ateşgedeler (Ateşe tapanların, ateş yaktıkları tapınaklar) meydana getiriyorlar ve böylece Hıristiyanlığın çıktığı yerlerde ateşperestliği yayıyorlardı. Doğu Roma ımparatorluğu'nun bu yenilgisi karşısında kendisine tabi bulunan birçok vilây e tler isyan etmiş, Afrika'daki ülkeler, Avrupa tarafındaki vilâyetler, hatta ıstanbul'a komşu şehirler, bu devletin egemenliğinden çıkmak istemişler ve çıkmışlardı. Kısaca doğu Roma ımparatorluğu darmadağın olmuş, helâk olup yerlere serilmişti.
Romalıların bu yengilgi haberi Mekke'ye ulaştığı zaman müşrikler sevinmiş ve müslümanlara karşı onların yenilgisinden duydukları sevinci açığa vurmuşlar: "Siz ve hıristiyanlar kitap ehlisiniz, biz ve Fâris (ıranlılar) ümmiyiz; bizim kardeşlerimiz, sizin kardeşle r inizi tepelediler. Biz de sizi tepeleriz" demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Muhammed'in bir mucizesi olmak üzere bu âyet inip buyuruldu ki: Gerçi Rumlar yenildi yerin en yakınında, Mekke toprağının, yani Arabistan'ın en yakınında; şam'da yahut Rum başken t inin pek yakınında, yani Anadolu'da ıstanbul civarında demek olabilir ki, ikisi de doğrudur. O sırada Rum ımparatorluğu öyle perişan olmuştu ki, iç isyanlarla devlet ihtilâle uğramış, ordusu dağılmış, hazinesi boşalmış, imparator Hirakl,
ıstanbul'u terkederek Kartaca'ya kaçmayı bile kurmuştu. ıranlıların galip kumandanları, zaferin verdiği sarhoşlukla şu barışı teklif etmişler: ımparator, ıranlılar tarafından istenecek her şeyi verecektir. Bu cümleden olarak bin yük altın, bin yük gümüş, bin yük ipek, bin a t, bin kadın teslim edecektir. Rum ımparatorluğu, bütün bu aşağılayıcı şartları kabul etmiş, bu esaslar üzerinde barışı imzalayacak delegeler göndermişlerdi.
Bu delegeler, ıranlıların yanına vardıkları zaman Husrev, şu sözleri de söylemiş: "Bu yeterli değildir. Bizzat imparator Hirakl, karşıma zincirler içinde gelerek asılıp çarmıha gerilmiş olan ilâhına karşılık ateşe ve güneşe tapmalıdır." ışte o yenilgi, böyle bir yenilgiydi. Böyle bir çöküş içinde Romalıların birkaç yıl zarfında canlanıp yeniden g a lip geleceklerine kesinlikle hüküm vermek şöyle dursun, ihtimal vemek bile normal olarak akılların havsalasına sığacak bir şey değildi.