Olaya sadece bilim ve tespit edebildiği ile yaklaşanlar, hissettiklerin, beynin algıladıkları ve değerlendirebildiği kadardır der.
Bu durumda, ruh vücudu terkedince, ruhda hiç bir algı yeteneği kalmamış olur. Bu durum dediğim, bütün hissenin, bedenin maddiyatına verildiği durumdur.
Üstad ise demiş ki:
Gayet katî bir hads ile belki müşâhede ile sabittir ki, cesed ruh ile kâimdir. Öyle ise, ruh onun ile kâim değildir; belki, ruh binefsihî kâim ve hâkim olduğundan, cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun istiklâliyetine halel vermez
Yani cesed, ruh olmaz ise, bir çuval gibi oluyor. Öyle ise, ruh, cesetten bir fayda görerek varlığını sürdürmüyor, öyle olsa, cesetten çıkınca, cesetin metabolizması durmazdı.
Ruh kendi başına ve kendisine hakim, cesedin başına gelenler ise, ruhun bu haline etki edemiyor.
Hem sonradan uzuvlarını kaybedenler söylüyorlar ki, uzuvları varmış gibi hissediyorlar. Hatta felç geçirerek, o uzuvlarınının kontrolünü kaybedenler, varmış ve hareket ettirebiliyormuş gibi terapiler yaparak, kısmen veya tamamen iyileşebiliyor. Tıp bunu yeni keşfetti.
Halbuki o uzuv kopunca, geriye sinir vesaire kalmıyor. Sinir hücrelerinin tahrip ve kopması sonucu değil, beyinde olan bazı şeylerden, beyin kanaması, beyne oksijen gitmemesi gibi sebeplerden ötürü felce uğrayanlar, bu terapiyi yaparak, tekrar o uzuvlarını kullanabiliyor.
Belki beyin, ruh ile cesed arasında bir köprü. Cesedin anladığı ve itaat ettiği, çok ufak ve nitelikli, işlenmiş, elektrik sinyalleri, cesed ile beyin sürekli iletişim halinde, bunu sağlayan ise sinir sistemi.
Sinir sistemi ise bazı parçalar şeklinde incelenir. Birşey yapmak istediğinizde beyninizden, gerekli uzvunuza sinyaller gider. Bir algı aldığınızda, sinirler ile beyne iletilir. Fakat bazı durumlarda, değerlendirmeyi otomatik olarak yapar beden. Buna da refleks diyorlar. Kontrolün ise omurilik soğanında olduğunu hatırlıyorum. şu an bir kaynağa bakmadan ezbere yazıyorum bu kısımlarda bazı hatalar olabilir.
El-hasıl, Allahu â'lem, ruhumuz bedenden yani cesetten bağımsızdır. Beyin ise cesetle ruh arasında köprüdür.
Bu sefer akla, beyinin depolama, değerlendirme gibi görevlerinin olduğu, oksijen gitmeyince zekada durma olabildiği, hatta vücutta kurşun gibi ağır metallerin biriktiği durumlarda, ölümden önce zeka geriliği görülebildiği gibi sorular geliyor. Yani, ruh ile zeka ayrı şeyler mi?
Sonradan kurşun gibi ağır metal zehirlenmesiyle, zihninde gerilik görülenler için malesef geç oluyor. Enzim ve vitaminler, geçmeli parçalar gibidirler, gereken moleküllerle birbirine bağlanarak, önemli görevler yerine getirirler. Kurşun gibi ağır metaller ise, bunlarla birleşir, ama ayrılmaz, biriktiği yerden de atılamaz.
Buna örnek trajedilerden birisi, ıngiltere'den ayrılan denizcilerin, Amerika kıtasına kuzey kutbuna yakın bir yerden giderken olmuştur. Yolculuğun çetinleştiği bir aşamadan sonra, adaya çıkıp mola vermek zorunda kalırlar.
Adaya çıktıklarında ise fazla yaşamazlar. Sonradan adada onların cesetlerini bulanlar görüyor ki, önceden gömdükleri kişiler var. Adaya çıkarlarken, yanlarına aldıkları eşyalar ise, hayatta kalmalarına yarayacak malzemelerden ziyade, en son ihtiyaç duyulacak, fuzuli şeyler.
Buzul ortamda mumyalaşmış vücutlarına tahlil yapıldığında, normalin çok üstünde miktarda kurşun tespit ediliyor. Sonradan ortaya çıkıyor ki, o yıllarda tenekeden yapılma, uzun süre dayanan konserveler yeni çıkmış. ıngiltere'de ise bunları üreten kişiler, bu konserve kutularını kapatırken yaptıkları perçinde kurşun kullanmışlar.
O yüzden ölümler olmuş. Adaya çıkabilenler de, normal bir insanın yapmayacağı davranışlarda bulunmuşlar. Hayatta kalmak için gerekli olan şeyleri gemide bırakıp, en son lazım olanları yanlarına almak gibi.
Benzer etkinin, çok miktarda alkol veya uyuşturucu alanlarda da olduğunu biliyoruz. Demek ki, beyin, kimyasala maruz kaldığında veya oksijen gibi hücrelerinin çalışması için gerekli şeylerden mahrum kaldığında, bilinç kaybı oluşuyor.
Beyin insan vücudunun en karmaşık kısmı olduğu için, hala bilinmeyenleri, bilinenlerinden çok çok çok daha fazla. Bu sorulara tam cevap bulamıyoruz.
Ama beden de cesedin parçası olduğuna ve ruh bir kere çıktıktan sonra işe yaramadığına göre, beyin her ne kadar önemli olursa olsun, değerlendirmede ruhu göz ardı ettirmemeli.
Her insan ruhu olduğunu hisseder, bu sadece beyne, moleküllere, maddeye vermez. Çünkü biz robotlar gibi değiliz, çok letaifimiz var. Yapay hiçbir canlı ise bugüne kadar bizimki gibi bir bilinç sahibi olamamıştır. Bizim gibi duygulara, hislere sahip olan başka hangi varlık var?
نزع kelimesi sökmek, çıkarmak, ayırmak, görevden almak gibi anlamlara geliyor. an, ila gibi kelimelerle bazı farklı anlamları var.
Eğer ruh, nezea ediliyorsa, demek ki cesedi tek ayakta tutan beyin değil. Daha araştırmamız lazım.