Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

81

24.09.2006, 10:05

Amin Ecmain inşaallah...

ışte şu üç temsili fehmettinse, bak: Nakkaş-ı Ezelî, gözümüzün önünde, kışın beyaz sayfasını çevirip, bahar ve yaz yeşil yaprağını açıp, rûy-i arzın sayfasında üç yüz binden ziyâde envâı, kudret ve kader kalemiyle ahsen-i sûret üzere yazar; birbiri içinde birbirine karışmaz. Beraber yazar; birbirine mâni olmaz. Teşkilce, sûretçe birbirinden ayrı, hiç şaşırtmaz; yanlış yazmaz.

Evet, en büyük bir ağacın ruh programını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte derc edip muhâfaza eden Zât-ı Hakîm-i Hafîz, vefât edenlerin ruhlarını nasıl muhâfaza eder, denilir mi? Ve küre-i arzı bir sapan taşı gibi çeviren Zât-ı Kadîr, âhirete giden misafirlerinin yolunda, nasıl bu arzı kaldıracak veya dağıtacak, denilir mi? Hem, hiçten, yeniden bütün zîhayatın ordularını bütün cesedlerinin taburlarında kemâl-i intizamla zerrâtı emr-i ile kaydedip yerleştiren ordular icâd eden Zât-ı Zülcelâl, tabur-misâl cesedin nizâmı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrât-ı esâsiye ve eczâ-i asliyesini bir sayha ile nasıl toplayabilir, denilir mi?

Hem, bu bahar haşrine benzeyen, dünyanın her devrinde, her asrında, hattâ gece gündüzün tebdilinde, hattâ cevv-i havada bulutların icâd ve ifnâsında haşre numune ve misâl ve emâre olacak ne kadar nakışlar yaptığını gözünle görüyorsun. Hattâ, eğer hayalen bin sene evvel kendini farz etsen, sonra zamanın iki cenâhı olan mâzi ile müstakbeli birbirine karşılaştırsan, asırlar, günler adedince misâl-i haşir ve Kıyâmetin numunelerini göreceksin. Sonra, bu kadar numune ve misâlleri müşâhede ettiğin halde, haşr-i cismânîyi akıldan uzak görüp istib'âd etmekle inkâr etsen, ne kadar divânelik olduğunu sen de anlarsın. Bak; ferman-ı âzam, bahsettiğimiz hakikate dâir ne diyor:


Elhâsıl: Haşre mâni hiçbir şey yoktur; muktazî ise, herşeydir.
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

82

25.09.2006, 06:32

Efendimizin insanın durumu şu hadisleri ile açıklıyor. ıbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) birgün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinad eden bir kısım küçük çizgiler attı.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: şu çizgi insandır. şu onu saran kare çizgisi de eceldir. şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de müsibetlerdir. Bu musibet oku yolunu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer.

Buhârî, Rika 3; Tirmizî, Kıyamet 23, (2456); ıbnu Mace, Zühd 27, (4231).

83

25.09.2006, 06:42

Kardeşler kimin yazdığını bilmiyorum arşivimde buldum okuyalım inşallah çok hoşuma gitti benim..

Alıntı

Ebedi yaşama arzusu ebedi hayatında varlığına da delildir

Dr. Alexis Carreil’e “zaman” adlı uzun bir makalesinde bu problemi araştırıyor ve şöyle diyor: "ınsan, ebediliği araştırmaktan ve onun ötesine koşmaktan hiçbir zaman usanmayacatır”

ınsanın bu arzusu ahiretin varlığını gösteren kuvvetli bir piskolojik bir delildir. Nasıl insanın içinde su arzusu dış alemde suyun varlığını, yemek arzusu yiyecek şeylerin varlığını gösteriyorsa, ebedi yaşama arzusuda ebedi bir alemi gösterir.

Bu diğer canlılarda da böyledir. Bir ördek yavrusu doğar doğmaz hemen bir su birikintisi arar, onun içine bir su bulma arzusu koyan Allah Suyuda yaratmıştır. Öyle ise ördeği yaratanla suyu yaratan aynı zattır. Ördeğer yemek ihtiyacı verdiği gibi bir suda yüzme arzusu vern aynı zattır. O zat onun yiyecek arzusunu karşıladığı gibi su arzusununda karşılıyacaktır.

Hayvanlarda bile onlara verilen arzular dış alemde var ediliyorsa edilmemekle hayvanlara bile zülüm yapılmıyorsa insan hiç yapılmaz. ınsanın en ufak arzularına yaratmakla cevap veren insana verdiği arzu ve isteklerinin en küçüğünü bile şu alemde yoktan vareden Allah O insana verdiği ebedi yaşama arzusunu da ebedi hayatı yaratarak cevap verecektir.

Verecektir zira “vermek istemeseydi istemek vermezdi”

>Allah vermeyeceği şeyi istetir mi?

>Allah bir şeye çok ihtiyaç duyacak şekilde bizi yartıpta o ihtiyacımıza cevap vermezme adaletine uygun bir iş yapmış olur mu?

Bir anne düşünelim yavrusuna çok ihtiyacı olan bir şeyi ona verecegini söylüyor ve vereceği şey karşılığında bazı şeyler yapmasını istiyor. Annenin bu sözüne inanan yavru denilenleri yapıyor ve annenin gözlerine bakıyor. Anne ihtiyacı olan şeyi yavrusuna söz verdiği halde vermez ise çocun gözünde toplumun değer yargılarında ve kendi vicdanında hangi noktaya düşer. Düşeceği nokta hiç bir insanın arzu etmeyeceği bir noktadır. Hiç bir annenin izzeti onu bu noktaya düşmeyi istetmez.

Allah’ın izzeti böyle bir zillete hiç izin vermez. Hiç bir annenin şefkati evladına ihtiyacı olan bir şeyi verebileceği halde yavrusuna vermemekle onu üzmeyi istemez. Allah’ın kullarına şefkati yanında deryanın yanıda damla gibi kalan anne şefkatinin izin veremeyeceği bu duruma Allah’ın sonsuz şefkat ve merhameti hiç izin vermez. Her türlü kötülüğe açık insana bile yakışmayan bu durumun her türlü kesurdan münezzeh ve müberra Allah’a yakışması ve yakıştırılması mümkün değildir.

Evet Ebedi yaşama tutkusu bir pisikolojik gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu pisokoljik gerçek tarihin her döneminde her toplum ve kültürde kendini bir şekilde görülmüş ve görenler tarafından da insanlara gösterilmiştir. ınsanlık sezdiği bu gerçeğe ancak vahyin aydınlatıcı tayfları altında baktığında doğru isimler koyabilmiştir.

84

25.09.2006, 06:44

Üstadın benzetmesi

Üstad Bediüzzaman Said Nursi dünyayın halini güzel bir kervansaraya benzeterek şöyleder;

Bir Sultan düşünün daimî sarayında misafir etmek için bendelerini davet ediyor. Yol bir hayli uzun, sultan merhametinden yollarda Kervansaraylar inşa ettiriyor. Saraya davetli yolculardan bir kısmının gözleri kervansarayların güzelliği karşısında kamaşıyor. Akılları başlarından gidiyor. Kısa süreli kalacakları yeri daimi kalacak bir yer gibi telakki ediyorlar. Duyguları kendilerini aldatıyor.

Uzun bir yoldan sonra erecekleri sadeti bir gecelik geçici sadete tercih edip aldanmışlardan oluyorlar. Diğer bir kısım yolcular ise kervansarayın güzelliğine kendinlerini kaptırmayıp, sarayın güzelliğini düşünüyorlar ve şöyle diyorlar; “Bir gece kalacağımız kervansarayı böylesine güzel süslüyen zat acaba bizleri daimî sarayında neler ile ağarlıyacak, nasıl güzellikleri bizlere sunacak, bir gece için bizleri misafir ettiği şu handa bizlere bu derece güzel lutuflarda bulunuyorsa bu onun zenginliğine cömertliğine ve davet ettiklerine sevgisini gösterir, öyle ise bizde onu sevmeli, ve sevgimizi saygı ve kulluk ile göstermeliyiz.”

85

27.09.2006, 19:02

Hem madem güneş gibi, gündüz gibi, zemin yüzünde bir umumî rahmet ve ihatalı bir şefkat ve kerem gözümüzle görüyoruz.

Meselâ, o rahmet, her baharda umum ağaçları ve meyveli nebatları cennet hûrileri gibi giydirip, süslendirip, ellerine her çeşit meyveleri verip bizlere uzatıp "Haydi alınız, yiyiniz" dediği gibi; bir zehirli sineğin eliyle bizleri şifalı, tatlı balı yedirdiği ve elsiz bir böceğin eliyle en yumuşak ipeği bizlere giydirdiği gibi, bir avuç kadar küçücük çekirdeklerde, tohumcuklarda binler batman taamları bizim için saklayan ve ihtiyat zahîresi olarak o küçücük depolarda yerleştiren bir rahmet, bir şefkat, elbette hiç şüphe olamaz ki, bu derece nâzeninâne beslediği bu sevimli ve minnettarları ve perestişkârları olan mü'min insanları idam etmez. Belki, onları daha parlak rahmetlere mazhar etmek için, hayat-ı dünyeviye vazifesinden terhis eder diye, Rahîm ve Kerîm isimleri sualimize cevap veriyorlar, "El-Cennetü hakkun" diyorlar.

Asa-yı Musa 7.mesele'den

86

27.09.2006, 19:11

Nasıl ki bir saatin saniyeleri ve dakikaları ve saatleri ve günleri sayan haftalık saatin milleri birbirine benzer, birbirini ispat eder. Saniyelerin hareketini gören, sair çarkların hareketlerini tasdik etmeye mecbur olur.

Aynen öyle de, semâvât ve arzın Hâlık-ı Zülcelâlini bir saat-i ekberi olan bu dünyanın saniyelerini sayan günler ve dakikalarını hesap eden seneler ve saatlerini gösteren asırlar ve günlerini bildiren devirler birbirine benzer, birbirini ispat eder.

Ve bu gecenin sabahı ve bu kışın baharı kat'iyetinde fâni dünyanın karanlıklı kışının bâki bir baharı ve sermedî bir sabahı geleceğini hadsiz emârelerle haber verir diye, Hafîz ismi ile isimleri, biz Hâlıkımızdan sorduğumuz haşir meselesine, mezkûr hakikatle cevap veriyorlar.


Asa-yı Musa 7.mesele'den

87

01.10.2006, 22:58

Ölüm son değildir

"Nasıl ki gecesi var gündüzlerin,
Başka baharın da dirilmesi var."


Kime hizmet ediyor da
Yıldızlar kayıyor?
Güneş denen o harika
Nasıl ışık yayıyor?

Neden güneş vuruyor da
Topraktaki su bulut oluyor?
Sonra o bulutlar
Bir bir yağmur oluyor.

Nasıl oluyor da
Olmazlar var oluyor?
Toprağa düşen o su
Pür-nur yaprak oluyor.

Kimden emir alıyor da
ınsanlar var oluyor?
Ana karnındaki su
Bir gün insan oluyor.

Nasıl ki toprağa düşen su
Bir bir yaprak oluyor.
ışte aynen
Bir damla sudan
Hayat dolu bir insan oluyor.

Nasıl ki mevsimi gelince
O yaprak toprak oluyor.
ışte aynen onun gibi
ınsan da toprak oluyor.

Hani kışta kuruyan ağaç
Baharda yeşeriyor.
Sen de aynen mahşerde
Dirileceksin öylece.

Ömer Sercan

89

05.10.2006, 13:06

ınsan, sair hayvanata muhalif olarak, hanesiyle alâkadar olduğu misilli, dünya ile alâkadardır.

*Ve akaribiyle münasebettar olduğu gibi, nev-i beşer ile de ciddî ve fıtrî münasebettardır.

* Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi, bir dâr-ı ebedîde bekasını, aşk derecesinde arzuluyor.

*Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecburdur, çabalıyor.

* Ve öyle arzuları ve matlapları var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor.



Hattâ, Onuncu Sözde işaret edildiği gibi, bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "Ah!" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi.
ışte, madem mahiyet-i insaniyenin bir hizmetkârı olan kuvve-i hayaliyeyi bu dünya lezzetleri tatmin etmiyor; elbette gayet câmi mahiyet-i insaniye, ebediyetle fıtraten alâkadardır.


ışte bu hadsiz arzu ve emellere bağlı olduğu halde, sermayesi bir cüz'î cüz-ü ihtiyarî ve fakr-ı mutlak bir insana, âhirete ımân ne derece kuvvetli ve kâfi ve vâfi bir hazine, bir medar-ı saadet ve lezzet, bir medar-ı istimdat, bir merci ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir medar-ı tesellî olduğu öyle bir meyve ve faydadır ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse yine ucuzdur

Asa-yı Musa sekizinci meselenin bir hulesası

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

90

05.10.2006, 17:15

Allah razı olsun devam inş :)
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

91

05.10.2006, 22:09

Amin ecmain devam elbette :) ..

Evet, her insanın, her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi o idamhaneye girmek keyfiyetidir.

Birtek dostu için ruhunu feda eden o bîçare insanın, binler, belki milyonlar, milyarlar dostları ebedî bir müfarakat içinde idam olmalarını tevehhüm edip Cehennem azabından beter bir elem, o düşünmek ucundan göründüğü vakit, âhirete ımân geldi, gözünü açtırdı ve perdeyi kaldırdı... "Bak" dedi. O, imanla baktı. Cennet lezzetinden haber veren bir lezzet-i ruhâniyeyi, o dostları ebedî ölümlerden ve çürümelerden kurtulup mesrurâne bir nuranî âlemde onu da bekliyorlar vaziyetinde müşahedesiyle aldı

Asa-yı Musa sekizinci meselenin bir hulesası

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

92

05.10.2006, 22:59

elhamdulillahi ala nimetil iman.. iman ne büyük nimet...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

93

06.10.2006, 09:26

Allah razı olsun kardeşim hepinizden :D

Yunusum abi ahirete iman ve Allah'ın varlığına deliller kısımlarını açıp bunları okumamıza vesile olduğun için Allah senden de razı olsun inş :D
"Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini"

94

06.10.2006, 09:44

Amin ecmain inşallah :) forumdan duyduğum kadar hiç bir yerde "Allah razı olsun" u bukadar duymadım :D heran dua ediyoruz birbirimize ne güzell!! sizleri seviyorum :)

ınsanın sair zîhayatlar üstündeki tefevvuku ve rütbesi ise, yüksek seciyeleri ve cemiyetli istidatları ve küllî ubudiyetleri ve geniş vücudî daireleri itibarıyladır.

Halbuki o insan hem mâdum, hem ölü, hem karanlık olan geçmiş ve gelecek zamanların ortasında sıkışmış bir kısa zaman olan hazır vaktin mikyasıyla, ölçüsüyle hamiyeti, muhabbeti, kardeşliği, insaniyeti gibi seciyeler alır.

Meselâ, eskiden tanımadığı ve ayrıldıktan sonra da hiç göremeyeceği babasını, kardeşini, karısını, milletini ve vatanını sever, hizmet eder. Ve tam sadakate ve ihlâsa pek nâdir muvaffak olabilir; o nisbette kemâlâtı ve seciyeleri küçülür. Değil hayvanların en ulvîsi, belki baş aşağı, akıl cihetiyle en biçaresi ve aşağısı olmak vaziyetine düşeceği sırada, âhirete ımân imdada yetişir. Mezar gibi dar zamanını, geçmiş ve gelecek zamanları içine alan pek geniş bir zamana çevirir ve dünya kadar, belki ezelden ebede kadar bir daire-i vücut gösterir.

Babasını dâr-ı saadette ve âlem-i ervahta dahi pederlik münasebetiyle ve kardeşini tâ ebede kadar uhuvvetini düşünmesiyle ve karısını Cennette dahi en güzel bir refika-i hayatı olduğunu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş daire-i hayatta ve vücuttaki münasebetler için olan ehemmiyetli hizmetleri, dünyanın kıymetsiz işlerine ve cüz'î garazlarına ve menfaatlerine âlet etmez.

Ciddi sadakate ve samimi ihlâsa muvaffak olarak, kemâlâtı ve hasletleri, o nisbette, derecesine göre yükselmeye başlar, insaniyeti teâli eder. Hayat lezzetinde serçe kuşuna yetişmeyen o insan, bütün hayvanat üstünde, kâinatın en müntehap ve bahtiyar bir misafiri ve Sahib-i Kâinatın en mahbup ve makbul bir abdi olmasıdır. Bu netice dahi Risale-i Nur'da hüccetlerle izahına iktifaen kısa kesildi.

Asa-yı Musa sekizinci meselenin bir hulesası

iman ne büyük nimet...!!!

95

06.10.2006, 14:16

Allah hepinizden razı olsun.benki adi bir şartım sebep bile değilim.

herşey Allahın dilemesiyle oluyor.


nuraşığı ki hakikaten çok ehli himmet ve hizmet birisi Allah ondan elfu elfi razı olsun.

evet ahirete iman olmazsa çoçuğa,ihtiyara kim teselli verir.

aileden biri ölünce kim onları teselli eder.

gençleri hevesatlarından durduran cehennemden başka ne var.

yaşasın Ahirete iman.....

96

06.10.2006, 14:26

"Hayra Vesile Olan Hayır ışlemiş Gibidir." :wink: Hadis-i şerif

Evet nuraşığı kardeşimden diğer yazanlardan, yazmayanlardan herkesten Allah razı olsun inş. :)
"Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini, yâr et bize erdirdiklerini"

97

06.10.2006, 14:32

Amin Allahümme amin elfu elfi amin.

98

06.10.2006, 19:20

Nev-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler.
Yoksa, elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylâz bir hayatla yaşayacak.

Çünkü, her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zayıf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki, hayatı ve aklı o biçareye âlet-i azap ve işkence edeceği zamanda, âhiret imanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der:

"Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve validem öldü, fakat rahmet-i ılâhiyeye gitti, yine beni Cenette kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim" diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir.


Asa-yı Musa sekizinci meselenin bir hulesası

99

06.10.2006, 19:27

Hem insanın bir rub'unu teşkil eden ihtiyarlar, yakında hayatlarının sönmesine ve toprağa girmelerine ve güzel ve sevimli dünyalarının kapanmasına karşı tesellîyi, ancak ve ancak âhiret imanında bulabilirler.

Yoksa o merhametli muhterem babalar ve fedakâr şefkatli analar, öyle bir vâveylâ-yı ruhî ve bir dağdağa-i kalbî çekeceklerdi ki, dünya onlara meyusâne bir zindan ve hayat işkenceli bir azap olurdu.

Fakat âhiret imanı onlara der:

"Merak etmeyiniz. Sizin ebedî bir gençliğiniz var, gelecek ve parlak bir hayat ve nihayetsiz bir ömür sizi bekliyor. Ve zâyi ettiğiniz evlât ve akrabalarınızla sevinçlerle görüşeceksiniz. Ve ettiğiniz bütün iyilikleriniz muhafaza edilmiş; mükâfatlarını göreceksiniz" diye, iman-ı âhiret onlara öyle bir tesellî ve inşirah verir ki; her birinin yüz ihtiyarlık birden başlarına toplansa onları meyus etmez

Asa-yı Musa sekizinci meselenin bir hulesası

100

06.10.2006, 19:32

Nev-i insanın üçten birisini teşkil eden gençler, hevesatları galeyanda, hissiyata mağlûp, cüretkâr akıllarını her vakit başına almayan o gençler, âhiret imanını kaybetseler ve Cehennem azabını tahattur etmezlerse, hayat-ı içtimaiyede, ehl-i namusun malı ve ırzı ve zayıf ve ihtiyarların rahatı ve haysiyeti tehlikede kalır.

Bazı, bir dakika lezzeti için bir mes'ut hanenin saadetini mahveder ve bu gibi, hapiste dört beş sene azap çeker, canavar bir hayvan hükmüne geçer. Eğer iman-ı âhiret onun imdadına gelse, çabuk aklını başına alır.

"Gerçi hükümet hafiyeleri beni görmüyorlar ve ben onlardan saklanabilirim. Fakat Cehennem gibi bir zindanı bulunan bir Padişah-ı Zülcelâlin melâikeleri beni görüyorlar ve fenalıklarımı kaydediyorlar. Ben başıboş değilim ve vazifedar bir yolcuyum. Ben de onlar gibi ihtiyar ve zayıf olacağım" diye, birden, zulmen tecavüz etmek istediği adamlara karşı bir şefkat, bir hürmet hissetmeye başlar.

Asa-yı Musa sekizinci meselenin bir hulesası

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir