Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Alıntı
şu Sûrenin başında Kıyamet gününü isbât için der:
"Size zemini güzel serilmiş bir beşik; dağları hânenize ve hayatınıza defineli direk, hazineli kazık; sizi birbirini sever, ünsiyyet eder çift; geceyi hâb-ı rahatınıza örtü; gündüzü meydân-ı maişet; Güneş'i ışık verici, ısındırıcı bir lâmba; bulutları âb-ı hayat çeşmesi gibi ondan suyu akıttım. Basit bir sudan bütün erzâkınızı taşıyan bütün çiçekli, meyveli muhtelif eşyayı kolay ve az bir zamanda îcad ederiz. Öyle ise, yevm-i fasl olan kıyamet sizi bekliyor. O günü getirmek bize ağır gelemez."
ışte bundan sonra kıyamette dağların dağılması, semâvâtın parçalanması, Cehennem'in hâzırlanması ve Cennet ehline bağ ve bostan vermesini gizli bir Sûrette isbatlarına işaret eder.
Mânen der: "Mâdem gözünüz önünde dağ ve zeminde şu işleri yapar. Âhirette dahi bunlara benzer işleri yapar." Demek sûrenin başındaki "dağ", kıyametteki dağların haline bakar ve bağ ise, âhirde ve âhiretteki hadîkaya ve bağa bakar.
ışte sâir noktaları buna kıyas et, ne kadar güzel ve âlî bir üslûbu var, gör. Meselâ: قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ اْلمُلْكِ تُؤْتِى اْلمُلْكَ مَنْ تَشَآءُ وَتَنْزِعُ اْلمُلْكَ ِممَّنْ تَشَآءُ ilâ âhir... Öyle bir üslûb-u âlîde benî-beşerdeki şuunat-ı ılahiyyeyi ve gece ve gündüzün deveranındaki tecelliyat-ı ılahiyyeyi ve senenin mevsimlerinde olan Tasarrufat-ı Rabbaniyyeyi ve yeryüzünde hayat-memat, haşir ve neşr-i dünyeviyedeki icraat-ı Rabbaniyyeyi öyle bir ulvî üslûb ile Beyân eder ki, ehl-i dikkatin akıllarını teshir eder. Parlak ve ulvî geniş üslûbu, az dikkat ile göründüğü için şimdilik o hazineyi açmayacağız.
Meselâ: اِذَا السَّمَآءُ انْشَقَّتْ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ وَاِذَا اْلاَرْضُ مُدَّتْ وَاَلْقَتْ مَا فِيهَا وَ تَخَلَّتْ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ Gök ve zeminin Cenâb-ı Hakk'ın emrine karşı derece-i inkıyad ve itaatlerini şöyle âlî bir üslûb ile Beyân eder ki:
Nasıl bir kumandan-ı âzam, mücahede ve manevra ve ahz-ı asker şûbeleri gibi mücahedeye lâzım işler için iki daireyi teşkil edip açmış. O mücahede, o muamele işi bittikten sonra o iki daireyi başka işlerde kullanmak ve tebdil ederek istimal etmek için o kumandan-ı âzam o iki daireye müteveccih olur. O daireler, herbirisi hademeleri lisanıyla veya nutka gelip kendi lisanıyla der ki: "Ey kumandanım bir parça mühlet ver ki, eski işlerin ufak tefeklerini,pırtı-mırtılarını temizleyip dışarı atayım, sonra teşrif ediniz. ışte atıp senin emrine hâzır duruyoruz. Buyurun ne yaparsanız yapınız. Senin emrine münkâdız. Senin yaptığın işler bütün hak, güzel, maslahattır."
Öyle de: Semâvât ve Arz, böyle iki daire-i teklif ve tecrübe ve imtihan için açılmıştır. Müddet bittikten sonra Semâvât ve Arz, daire-i teklife ait eşyayı emr-i ılahiyle bertaraf eder. Derler: "Ya Rabbenâ! Buyurun, ne için bizi istihdam edersen et. Hakkımız sana itaattir. Her yaptığın şey de haktır." ışte, cümlelerindeki üslûbun haşmetine bak, dikkat et
Alıntı
Hem meselâ:
يَآ اَرْضُ ابْلَعِى مَآءَ كِ وَيَا سَمَآءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ اْلمَآءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَت¡ 8; عَلَى اْلجُودِىِ¡ 7; وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّاِلمِ¡ 0;نَ
ışte bu âyetin bahr-ı belâgatından bir katreye işaret için bir üslûbunu bir temsil âyinesinde göstereceğiz. Nasıl bir harb-i umumîde bir kumandan, zaferden sonra ateş eden bir ordusuna "Ateş kes!" ve hücum eden diğer bir ordusuna "Dur!" der, emreder. O anda ateş kesilir, hücum durur. "ış bitti, istilâ ettik. Bayrağımız düşmanın merkezlerinde yüksek kalelerinin başında dikildi. Esfelüssâfilîne giden o edebsiz zâlimler cezalarını buldular" der.
Aynen öyle de: Padişah-ı Bîmisâl, kavm-i Nuh'un mahvı için Semâvât ve Arz'a emir vermiş. Vazifelerini yaptıktan sonra ferman ediyor: Ey Arz! Suyunu yut. Ey Semâ! Dur, işin bitti. Su çekildi. Dağın başında memur-u ılahînin çadır vazifesini gören gemisi kuruldu. Zalimler cezalarını buldular. ışte şu üslûbun ulviyyetine bak. "Zemin ve gök iki muti' asker gibi emir dinler, itaat ederler" diyor.
ışte şu üslûb işaret eder ki, insanın isyanından kâinat kızıyor. Semâvât ve Arz hiddete geliyorlar ve şu işaretle der ki: "Yer ve gök iki muti' asker gibi emirlerine bakan bir Zâta isyan edilmez, edilmemeli." Dehşetli bir zecri ifade eder. ışte tufan gibi bir hâdise-i umumiyeyi bütün netâiciyle, hakaikıyla birkaç cümlede îcazlı, i’câzlı, cemâlli, icmâlli bir tarzda Beyân eder. şu denizin sâir katrelerini şu katreye kıyas et.