Ateistlerin ıç Dünyası
Dinsiz, inançsız, kâinata hâkim bir kuvvete inanmayan, Allahsız hiçbir insan yoktur. "Ate"ler ve ateistler dahil. Bunlar, "Biz Tanrı tanımayız, ateistiz" derken, Tanrı yerine ikame ettiği başka bir şeye inanırlar. Meselâ "Materyalistim ben" diyor. Maddeye inanıyor. Maddenin ezelî ve ebedî olduğunu, kendi arasında birtakım kanunları bulunduğunu, tesadüflerin; bu kanunlar vasıtasıyla canlıları ve diğer varlıkları ortaya çıkardığını, ölünce yok olacağımızı iddia eden bir görüş bu. Ne oluyor? Bizim Allah inancımız yerine, maddeden ve tesadüften ibaret bir kâinat fikrini Tanrı gibi kabul ediyorlar. Yine Tanrı inancı var. Ama bizim anladığımız mânâda bir Allah değil bu, belki şunu demek istiyorlar: "Biz, sizin inandığınız Allah´a inanmıyoruz. Böyle bir şey yok. Bizim inandığımız başka şeydir." O zaman, Kur´ân´ın tavrını takınacaksınız: "Sizin inancınız size, bizim ki bize" diyeceksiniz, o kadar.
ınsanlar neden ate (Allah´ı tanımaz) olur meselesine gelince... Yaşa göre ortaya çıkabilen psikolojik gelişmeler vardır. Meselâ gençlerin zaman idraki ile, yaşlılarınki birbirinden farklıdır. Psikanalizden ayrılarak kendi ekolünü kuran Jung, bunu çok iyi işlemiştir. Hayatı bir güne benzetiyor Jung ve diyorki; sabahleyin önünüzde uzun bir gün vardır. Elinizde, yapacağınız işlere dair bir sürü proje mevcuttur. Fakat öğleden sonra olur, güneşin zeval vakti yaklaşmıştır. Olavak şeyler olmuş, yapılamayanların yapılmasına da vakit kalmamıştır. Ve başka imkân da yoktur. ınsanın içini bir karamsarlık kaplar. ınsan ömrü de böyle, diyor. Eğer güneşin tekrar doğacagına dair bir inanç, bir ümit olmazsa insanın içinde, bu akşamın kasvetini nasıl giderebiliriz?
Orta yaşların sonunda erkek intiharlarının çoğunun sebebi, bu dünya görüşündeki zeval korkusudur. Yâni öte âlem inancı, öldükten sonra tekrar dirileceği inancı olmasa, insanın 40 yaşından sonra, ömrünün son senelerinde zihin hıfzıssıhhasını -şimdi ruh sağlığı deniyor yanlış olarak- nasıl ayakta tutarız? diye soruyor. Bu inançların ben hijyen mantal (akıl hıfsızsıhhası) bakımından lüzumuna ve zaruretini kâniyim diyor, bir psikiyatr gözüyle.
Bazı insanlar, âni bir affektif, emotif şok neticesi, yâni teessür veya heyecanla alâkalı ve şok uyandırıcı bir hâdise neticesi, bakıyorsunuz dinsizken dindâr oluyor. Allah´sızken imâna geliyor. Aksi de vârid. ınançlarını kaybediyor. Bütün inançları yerinde ama, üzerinde fazla düşünmemiş. Meselâ bir yakını vefat ettiği zaman "Allah nasıl kıydı benim yakınıma" diye isyan ediyor. ınkâra saplanıyor.
Böyle âni şoklar neticesi inanç değiştirenler olduğu gibi, uzun araştırmalar neticesi inançlarını seçen kişiler de var. Meselâ Jean Paul Sartre, ömrünü egzistansiyalizmin ateist kanadında geçirdi. Fakat ömrünün son senelerinde "Ben yanıldım" diyor, "Allah var, inanıyorum" diyor. Lâkin onun beraber yaşadığı Simone de Beauvoir, bunun açıklanmasını önlüyor.
Zaten bu ate cereyanlar, daha çok Batı´da ortaya çıkıyor. Çünkü Hıristiyanlığın getirdiği Allah telâkkisi, yozlaşmış bir Allah telâkkisidir. Hazreti ısa hem Allah, hem baba, hem oğul. Garip bir din anlayışı. Batılı münevverlerde buhrâna sebep oluyor bu. Onların çoğunun inkâr ettiği Allah, Hıristiyanlığın öğrettiği Allah´tır. Nitekim, ıslam´ın Allah inancını öğrenince samimi bir kalple Müslüman olanlar var. ışte Maurice Bucaille, işte Roger Garaudy. Bilhassa Abdülvahid Yahya adını alan Rene Quenon...
Firengililer herkese frengi bulaştırmaya çalışır. şimdi AıDS´liler var. Onlar da başkalarıyla düşüp kalkarak, ne kadar çok kişiye hastalığını bulaştırırsa o kadar rahat edecek gibi hisseder kendisini. Ateistler de, bu inkâr mikrobu zihinlerine girmiş, yerleşmiş ve yuvalanmış tipler de, başkaları da bizim gibi düşünsün diye, kendi menfî imanlarını, bir frengi gibi yayma ihtiyacı hissedebilirler. Ateizm ve ateist cereyanlar bundan çıkıyor.
Bir mesele daha var, insan bir sosyal mahlûktur. Yani başkaları ile yediğini, içtiğini, zevkini, inandığını paylaşmak ihtiyacındadır. Tek başına kalamaz. "Herkes benim gibi düşünsün, benim gibi düşünmeyenlerin yanında ben rahatsızlıktan kurtulayım" der. Bunlar pek rahatsızdırlar. Allah´a, peygambere, dine inanmıyor. ınananların yanında rahatsızlık hissediyor. "Onları da inanmaz hale getirirsem, ben rahat olacağım" diyor.
Kendi içlerinde de bir rahatsızlık söz konusu. Öyle olmasa fikirlerinin müdafaasına, propagandasına kalkışır mıydı? Ate olarak kalırdı. Ayıbını gizler gibi kimseye birşey söylemezdi. Ama ateist oluyor. ışin partizanı halinde; azılı bir propagandacısı ve mücadelecisi halinde ortaya çıkıyor: Kendini rahat hissetme ihtiyacı.