Gayb Türleri:
Başlıca gayb türleri şunlardır:
1 - Sadece Allah (c.c)’ın bildiği ve bu konuda melek, cin ve rasuller dahil hiç kimseye bilgi vermediği gayb.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. O’ndan başkası onu bilemez. Karada ve denizde olanları yalnız O bilir.” (En’am: 59)
Bu ayete göre; gaybın ilmi sadece Allah (c.c)’a aittir. Sadece Allah (c.c)’ın bildiği bu konularda hiç kimse melek, cin, rasul dahi olsa söz sahibi değildir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“(Ey Muhammed! Onlara) De ki: “Gaybı bilmek, sadece Allah’a mahsustur.”
(Yunus: 20)
Bir başka ayette Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Yine de ki: “Göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilemez.” (Neml: 65)
Kur’an’da, Allah (c.c)’ın mahiyetini açıklamadığı, sadece varlığını ve ismini bildirdiği bazı gaybi gerçekler vardır.
Buhari’de geçen meşhur Cibril (a.s) hadisinde, Cibril (a.s) kıyametin ne zaman kopacağını sorunca Rasulullah (s.a.s):
“Bu, Allah (c.c)’tan başka hiç kimse tarafından bilinmeyen beş gaybi meseleden biridir” buyurdu ve şu ayeti okudu:
«Kıyametin saatini bilmek ancak Allah’a mahsustur. Yağmuru o indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilemez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, herşeyden haberdardır.”
(Lokman: 34)
Bu ayete göre; kıyametin ne zaman kopacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, doğacak olan çocuğun en ince ayrıntısına kadar nasıl ve ne şekilde olacağını, kişinin nerede ve ne zaman öleceğini ve bir kimsenin yarın ne kazanacağını yalnız Allah (c.c) bilir. Bu konularda fikir beyan etmek, yorum yapmak tahminden başka birşey değildir ve bunlar imana yakışmayan davranışlardır. Bunların kesin olarak bilinebileceğini iddia etmek küfürdür.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Sana: “Ruh nedir?” diye soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindedir. Size çok az ilim verilmiştir.” (ısra: 85)
Bu ayete göre; ruh da sadece Allah (c.c)’ın bildiği gaybi bilgilerdendir. O halde ruhu, Kur’an ve sünnetin beyan ettiği sınırlar dışında tanımlamaya çalışmak ya da mahiyetini araştırmak boş ve yasak bir davranıştır.
Müminlere düşen; böyle konularda yorum yapmayıp onları Allah (c.c)’ın bildirdiği şekilde tasdik etmektir.
ınsanların kalblerinden geçirdiği düşünce ve niyetler ancak Allah (c.c)’ın bilebildiği gaybi bilgilerdir. Hiçbir kulun bu gibi şeyleri bilme veya bu gibi konularda fikir beyan etme kudreti ve izni yoktur.
Buna göre her kim kalbten geçenleri bildiğini iddia ederse:
a - Yalnız Allah (c.c)’a ait olan “gaybı bilme” sıfatını kendisinde gördüğünden dolayı,
b - Kendisine vahiy geldiğini iddia ederek Allah (c.c)’ın vahyin kesildiğine dair haberini yalanladığından dolayı kafir olmuştur.
2 - Allah (c.c)’ın vahiy yoluyla sadece rasullerden dilediğine bildirdiği gayb.
“Görülmeyeni bilen Allah, görülmeyeni kimseye göstermez. Ancak rasullerinden razı olduğu, seçtiği kimseler müstesna... Çünkü onun önüne ve arkasına izleyiciler (koruyucu melekler) dizer.” (Cin: 26-27)
Bu ayette açıkca görülüyor ki; Allah (c.c) bazı gaybi bilgileri seçmiş olduğu rasullerine bildirmiştir. Bu bilgilerden bazıları; geçmiş ümmetlere ait haberler ve gelecekte zuhur edecek bir takım olaylardır. Hatta bazı zamanlarda insanların kablerinden geçenleri Rasullerine bildirmiştir. Onlar da vahiy sayesinde bu gibi konularda insanlara haberler vermişler veya zahirde gösterdikleri alametlere rağmen insanlara kalblerinden geçenlerle hükmetmişlerdir. Fakat bu hal, ancak Rasullere mahsus bir özelliktir.
Görülüyor ki rasuller dahi Allah (c.c) bildirmedikçe gaybi bilme yetkisine sahip değildirler. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“(Ey Muhammed) De ki: “Ben kendime Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda ve ne de bir zarar vermeye sahibim. şayet gaybi bilseydim, elbette daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı.”
(A’raf: 18
3 - Allah (c.c)’ın rüya veya ilham yoluyla salih kimselere bildirdiği gayb. Tıpkı Ömer (r.a)’in hadisesinde geçtiği gibi...
Ömer (r.a), hilafeti zamanında Sariye (r.a)’yi ıslam ordusunun başında bir savaşa göndermişti. Kafirlerle savaş yapılan yer bir dağın eteği idi. Savaş esnasında müslümanlar biraz güçsüz kalmışlardı. Kafirler dağın arkasından gelip müslümanları haberleri olmadan kuşatmak ve ani bir baskın yapmak istediler. Bu sırada Ömer (r.a), Medine’de cuma günü minberde hutbe okuyordu. Allah (c.c) Ömer (r.a)’e savaş meydanını gösterdi. Ömer (r.a) müslümanların arkadan baskına uğrayacaklarını görünce:
“Ey Sariye! Dağa, dağa!” diye seslendi. Allah (c.c), Ömer (r.a)’in sesini Sariye’ye işittirdi. Bunun üzerine Sariye hemen tedbir alıp düşmanın baskınını önledi. Taarruza geçerek düşmanı bozguna uğrattı.
(ıbni Esir - El-Kamil Fi’t-Tarih, ıbn Hacer - El-ısabe)
Bu hadiseden; Allah (c.c)’ın, Ömer (r.a)’e ilham ederek gayb olan birşeyi bildirdiği anlaşılmaktadır.
Salih kimselerin rüya veya ilham yoluyla bildikleri “bilgi” uyulması gereken mutlak bilgi değildir. Çünkü bu kimselere bildirilen şeyler, rasullere gelen vahyin korunduğu gibi şeytanlardan korunmamıştır. Bu sebeple insanlara, kendilerine gelen bilginin Allah (c.c)’tan olduğunu söyleyemezler. Bu kimseler kendilerine ilham veya rüya yoluyla bildirilen şeyleri sadece kendi şahıslarında yaşarlar. Rüya ve ilhamlar şer’i kaynak değildirler. Böyle bir kimsenin, kendisine ilham edilen şey vasıtasıyla gaybı kesin bir şekilde bildiğini iddia etmesi küfürdür. Çünkü kendisine gelen rüya veya ilhamın Allah (c.c)’tan olduğu kesin değildir, şeytandan da olabilir.
4 - Cinlerin semadan çalarak kahin ve sihirbaz dostlarına bildirdikleri gayb.
Allah (c.c) ileride olacak bir takım olayları Levhi Mahfuzda görevli meleklere yazdırır, melekler de bu haberleri birbirlerine aktarırlar. Rasulullah (s.a.s) gelmeden önce cinlerin bu haberleri almalarına müsade edilmişti. Fakat Rasulullah (s.a.s) rasul olarak gönderildikten sonra cinlerin semadan haber almaları kıyamete kadar yasaklandı ve sema haberlerini dinlemek isteyen cinler şihab adlı gök taşlarıyla kovalanmaya başlandı.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“şimdi kim dinleyecek olursa kendisini gözleyen bir ateş (göktaşı) buluyor.” (Cin: 9)
Kendisine şihab (göktaşı) isabet etmeyip de kurtulan cinler semadan çaldıkları haberlere yüzlerce yalan katarak hemen sihirbaz ve kahin dostlarına ulaştırırlar. Bu kahin ve sihirbazlar da bunları insanlara anlatırlar. Bu söylediklerinden bazıları doğru çıkınca insanlar onların gaybı bildiklerini zannederler. Oysa bu haberler, Allah (c.c)’ın meleklere bildirmesiyle zaten gayb olmaktan çıkmıştır.
Aişe (r.a)’den, Rasulullah (s.a.s)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Melekler, (bir bulut olan) Anane’ye (bir bulut ismi) inerler de gökte kaza ve hükmolunan bazı şeyleri görüşürler. Bu sırada şeytanlar kulak hırsızlığı yaparlar. ışittiklerini de kahinlere gizlice ulaştırırlar. (Cinler) bu haberlere yüz yalan da kendilerinden katarlar.”(Buhari)
“Bir kimse bir kahine giderek söylediğine inanırsa Muhammed’e inenden beri olmuştur.”
(Ahmed sahih senedle)
“Uğura ve uğursuzluğa inanan bizden değildir. Kahinlik yapan ve kahine giden bizden değildir. Kendisi için sihir yapılan bizden değildir.” (Taberani sahih senedle)
“Arraf veya kahine giderek söylediğini tasdik eden Muhammed’e ineni inkar etmiş olur.”
(Ahmed sahih senetle)
Arraf; çalınan, kaybolan ve bunlar gibi durumu bilinmeyen bazı gaybi meseleleri kendisine has bir takım yöntemler kullanarak bilebileceğini iddia eden kimsedir.
Kahin; gaybı ve ileride olacak olayları bildiğini iddia eden kimsedir. Bu özellik ise sadece Allah (c.c)’a ait bir özelliktir.
Fincana, avuca, kuma bakarak ileride olacak bir takım şeyleri haber veren kimseler veya gazete ve televizyonlarda yaygın olan burç ilimleri, müneccimlik ilmi (yıldız falı) de kahin kelimesinin manasına girer. Bunların hepsi, sadece Allah (c.c)’ın bildiği gaybı bildiklerini iddia etmektedirler.
Bu sebepledir ki her kim kahin ve sihirbazlara gidip onların söylediklerini tasdik ederek inanırsa, insanı ıslam milletinden çıkaran büyük küfür işlemiş olur.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Her kim falcıya, gaipten haber verene veya sihirbaza giderek onlardan birşey sorar ve onların söylediklerine inanarak tasdik ederse kafir olur.”
(Ebu Davud, Ahmed)
Falcı: Bir takım vesilelerle çalınan veya kaybedilmiş eşyaların yerlerini bildiren veya buna benzer şeyler yapan kimsedir.
5 - Göremediğimiz veya duyu organlarımızla algılayamadığımız ya da bizden uzak olduğu için bilemediğimiz fakat cinler tarafından bilinebilen gayb...
Cinler Allah (c.c)’ın kendilerine vermiş olduğu özellik sebebiyle çok çabuk hareket edebilme vasfına sahiptirler. Bu sebeple bir yerde birşey olursa hemen ondan haberdar olabilirler. Bizler ise ancak duyu organlarımızla şahit olduğumuz şeyleri biliriz. Başka bir yerde olan ve duyu organlarımızla algılayamadığımız şeyler bizim için gaybtır.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Süleyman şöyle dedi: “Ey cemaat! Teslim olmuş olarak bana gelmelerinden önce hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?” Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim” dedi. Kitabın bilgisine sahip olan biri: “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşmiş görünce: “Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir” dedi.” (Neml: 38-40)
Ayette de bildirildiği üzere cinler Allah (c.c)’ın kendilerine vermiş olduğu özellik sebebiyle bir takım gaybi şeylerden haberdar olabilirler. Bizim için gayb olan böyle şeyleri cinler vasıtasıyla öğrenmeye çalışmak küfürdür. Çünkü bu gibi gaybi gerçekleri öğretecek olan cinler kafir olan cinlerdir ve kafir cinler müslümanı küfre sokmadan veya onu saptırmadan ona birşey vermezler. Müslüman cinleri bu konularda kullanmak mümkün değildir. Çünkü onlar bunu yapmanın küfür olduğunu bilirler.
Cinlere hükmetme yetkisi sadece Süleyman (a.s)’a verilmiştir, ondan başkasına bu yetki verilmemiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Doğrusu insanlardan bazı kimseler cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, (bu cinler) onları daha çok yorar (saptırır)lardı.” (Cin: 6)