Peygamberler kendi dönemlerinde insanların anlayacağı dilden mucize göstermişlerdir. ınsanlara sağlıklı iletişim kurmak için bu bir gerekliliktir. ınsanlara anlayacakları dilden hitap etmek Allah´ın hem peygamberine önerdiği, hemde bizzat Kendisinin kitaplarında ve emirlerinde uyguladığı bir niteliktir. Sağlıklı iletişimin bir gereği olarak, Hazreti Sâlih Aleyhisselam, kavminin isteği üzerine kayanın gövdesinden deve çıkarmış. Hazreti Musa Aleyhisselam, sihrin revaçta olduğu Mısır´da sihir cinsinden mucizeler göstermiş. Hazreti ısa Aleyhisselam tıbbın revaçta olduğu kendi döneminde tıp cinsinden mucizeler göstermiştir. Kuran-ı Kerim´in nazil olduğu dönemde ise birer söz söyleme sanatı olarak belagat, fesâhat ve i'câz revaçta idi. Peygamber Efendimiz´in (asm) mucizeleri de genellikle söz cinsinden geldi
(Sözler, s.332). Söz mucize olunca bozulma riski yok denecek derecede azalıyor.
Peygamberler genelde kendilerinden önceki peygamberin getirdiği kitabın ve dinin bozulan ve saptırılan kısımlarını ıslah etmişler ve insanlara tebliğ etmişlerdir. Tevrat Hazreti ısa´ya (as) gelinceye kadar bir çok peygamberce okunmuş, vahye dayalı olarak tashih edilmiş ve tebliğ edilmiştir. ıncil -Tevrat´la birlikte- Hazreti Muhammed (asm) tarafından Kur'an ile tasdik edilmiştir. Nitekim Tevrat´ın ve ıncil´in bozulmamış nüshaları -vahiydeki aslına- iman etmek biz Müslümanlar için bir iman kuralıdır.
Kur'an´a gelince; Kur'an, son Peygamberin (asm) kitabıdır. Bozulması durumunda Kur'an´ı tashih ve ıslah edecek yeni bir peygamber söz konusu değildir. Öyleyse Kur'an´ı tehlikelerden koruyacak şekilde tedbir almak gerekiyordu. ışte bu ılâhi tedbirlerden birisi onun i'câzı ve belâgâtıdır. Kur'an´ın i'câzı ve belâgâtı onun zırhı olmuştur. Bu zamanda Kur'an´ın i'cazını beyan etmeye ise Risâle-i Nur görevlidir.
(Barla Lahikası, s.11)
Nihayet, Cenab-ı Hak böyle tercih etmiştir. Bize bu ılâhî tercihe teslim olmak yakışır.