Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

08.09.2003, 11:46

Türkce İbadet

Selamlar,

Türkce Ibadet konusuna üstad nasil bir aciklama getiriyor?

Tesekkürler

Mesajlar: 31

Konum: Hollanda

Meslek: ogretmen

  • Özel mesaj gönder

2

15.09.2003, 14:34

Siz Turkce ibadetten neyi anladiginizi ve kastettiginizi aciklarmisiniz??

3

18.09.2003, 10:26

S.A.

Yani genelde "turkce ibadet" ile kasdediler ezanin ve namaz icinde okunan surelerin türkce mealleri ile okunmasi ve merak ettigim üstad bunun olmazligini nasil acikliyor, veya külliyatta nerede gectigini bilen var ise, kendimde arastirabilirdim.


Alıntı sahibi ""Yusufcan""

Siz Turkce ibadetten neyi anladiginizi ve kastettiginizi aciklarmisiniz??

Mesajlar: 31

Konum: Hollanda

Meslek: ogretmen

  • Özel mesaj gönder

4

18.09.2003, 11:29

Bediuzzaman'in bu konudaki gorusu, zannediyorum Mektubat'ta geciyor, Imami Azam'in vermis oldugu bir fetvayi degerlendiriyor. O fetvada musluman olan kisilere mahsus olarak, sureleri ezberleyene kadar surelerin kendi dilindeki tercumesini okuyabilecegi ile ilgili..

Onun haricinde, namazda surelerin tercumeleri ile okunacagi seklinde herhangi bir gorus belirtmemektedir..

yesghost

Stajyer

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

5

22.09.2003, 00:55

Alıntı sahibi ""Yusufcan""

Bediuzzaman'in bu konudaki gorusu, zannediyorum Mektubat'ta geciyor, Imami Azam'in vermis oldugu bir fetvayi degerlendiriyor. O fetvada musluman olan kisilere mahsus olarak, sureleri ezberleyene kadar surelerin kendi dilindeki tercumesini okuyabilecegi ile ilgili..

Onun haricinde, namazda surelerin tercumeleri ile okunacagi seklinde herhangi bir gorus belirtmemektedir..


Mektubat'taki tam sayfayı verebilirmisin Yusufcan arkadaşım

6

12.12.2006, 09:37

çok eski bir konu fakat bu konu hakkında bende bilgi sahibi olmak istiyorum. acaba mümkünmüdür ? [/b]
Kıyılara vura vura hayatım, yosun tuttu düşlerim...
Aynaları kullanarak eskittim, eksidi gülüşlerim...

7

12.12.2006, 10:51

Mektubat 26. Mektub (bilinmeyen kelimeleri -seçip- üstüne tıklayın.


Mühim bir sual: Bazı ehl-i tahkik derler ki: "Elfâz-ı Kur'âniye ve zikriye ve sair tesbihlerin herbiri müteaddit cihetlerle insanın letâif-i mâneviyesini tenvir eder, mânevî gıda verir. Mânâları bilinmezse, yalnız lâfız ifade etmiyor, kâfi gelmiyor. Lâfız bir libastır; değiştirilse, her taife kendi lisanıyla o mânâlara elfaz giydirse, daha nâfi olmaz mı?" Elcevap: Elfâz-ı Kur'âniye ve tesbihât-ı Nebeviyenin lâfızları câmid libas değil, cesedin hayattar cildi gibidir; belki mürur-u zamanla cilt olmuştur. Libas değiştirilir; fakat cilt değişse vücuda zarardır. Belki namazda ve ezandaki gibi elfâz-ı mübarekeler, mânâ-yı örfîlerine alem ve nam olmuşlar. Alem ve isim ise değiştirilmez. Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim bir hâleti çok defa tetkik ettim, gördüm ki, o hâlet hakikattir. O hâlet şudur ki: Sûre-i ıhlâsı Arefe gününde yüzer defa tekrar edip okuyordum. Gördüm ki, bendeki mânevî duyguların bir kısmı, birkaç defada gıdasını alır, vazgeçer, durur. Ve kuvve-i müfekkire gibi bir kısım dahi, bir zaman mânâ tarafına müteveccih olur, hissesini alır, o da durur. Ve kalb gibi bir kısım, mânevî bir zevke medar bazı mefhumlar cihetinde hissesini alır, o da sükût eder. Ve hâkezâ, git gide, o tekrarda yalnız bir kısım letâif kalır ki, pek geç usanıyor; devam eder, daha mânâya ve tetkikata hiç ihtiyaç bırakmıyor. Gaflet kuvve-i müfekkireye zarar verdiği gibi ona zarar vermiyor. Lâfız ve lâfz-ı müşebbi' olduğu bir meâl-i icmâlî ile ve isim ve alem bulundukları mânâ-yı örfî onlara kâfi geliyor. Eğer mânâyı o vakit düşünse, zararlı bir usanç verir. Ve o devam eden lâtifeler, taallüme ve tefehhüme muhtaç değiller; belki tahattura, teveccühe ve teşvike ihtiyaç gösterirler. Ve o cilt hükmündeki lâfızları onlara kâfi geliyor ve mânâ vazifesini görüyorlar. Ve bilhassa o Arabî lâfızlar ile, kelâmullah ve tekellüm-i ılâhî olduğunu tahattur etmekle, daimî bir feyze medardır. ışte, kendim tecrübe ettiğim şu hâlet gösteriyor ki, ezan gibi ve namazın tesbihâtı gibi ve her vakit tekrar edilen Fâtiha ve Sûre-i ıhlâs gibi hakaikleri başka lisanla ifade etmek çok zararlıdır. Çünkü, membaı daimî olan elfâz-ı ılâhiye ve Nebeviye kaybolduktan sonra, o daimî letâifin daimî hisseleri de kaybolur. Hem her harfin lâakal on sevabı zayi olması; ve huzur-u daimî bütün namazda herkes için devam etmediğinden, gaflet içinde, tercüme vasıtasıyla insanların tabirâtı ruha zulmet vermesi gibi zararlar olur. Evet, nasıl ımam-i Âzam demiş: " tevhide alem ve isimdir." Biz de deriz: Kelimât-ı tesbihiye ve zikriyenin, hususan ezanda ve namazda olanların ekseriyet-i mutlakası, alem ve isim hükmüne geçmişler. Alem gibi, mânâ-yı lügavîsinden ziyade, mânâ-yı örfî-i şer'îsine bakılır. Öyleyse değişmeleri şer'an mümkün değildir. Her mü'mine bilmesi lâzım olan mücmel mânâları, yani muhtasar bir meâli ise, en âmi bir adam dahi çabuk öğrenir. Bütün ömrünü ıslâmiyetle geçiren ve kafasını binler mâlâyâniyatla dolduran adamlar, bir iki haftada, hayat-ı ebediyesinin anahtarı olan şu kelimât-ı mübarekenin meâl-i icmâlîsini öğrenmemesine nasıl mazur olabilirler, nasıl Müslüman olurlar, nasıl "akıllı adam" denilirler? Ve öyle heriflerin tembelliklerinin hatırı için o nur menbalarının mahfazalarını bozmak kâr-ı akıl değildir. Hem -1- diyen, hangi milletten olursa olsun, Cenâb-ı Hakkı takdis ettiğini anlar. ışte bu kadar kâfi gelmez mi? Eğer mânâsına kendi lisanıyla müteveccih olsa, akıl noktasında bir defa taallüm eder. Halbuki günde yüz defa tekrar eder. O yüz defa, aklın hisse-i taallümünden başka, lâfızdan ve lâfza sirayet eden ve imtizaç eden meâl-i icmâlî, çok nurlara ve feyizlere medardır. Bahusus, tekellüm-ü ılâhî haysiyetiyle aldığı kudsiyet ve o kudsiyetten gelen feyizler ve nurlar çok ehemmiyetlidir. Elhasıl: Zaruriyât-ı diniye mahfazaları olan elfâz-ı kudsiye-i ılâhiyenin yerine hiçbir şey ikame edilemez ve yerlerini tutamaz ve vazifelerini göremez. Ve muvakkat ifade etseler de, daimî, ulvî, kudsî ifade edemezler. Amma nazariyât-ı diniyenin mahfazaları olan elfazlar ise, değiştirilmeye lüzum kalmaz. Çünkü nasihatle ve sair tedris ve talim ve vaazla o ihtiyaç mündefi' olur. Elhasıl, lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabînin câmiiyeti ve elfâz-ı Kur'âniyenin i'câzı öyle bir tarzdadır ki, kabil-i tercüme değildir, belki "muhaldir" diyebilirim. Kimin şüphesi varsa, i'câza dair Yirmi Beşinci Söze müracaat etsin. Tercüme dedikleri şeyler ise, gayet muhtasar ve nâkıs bir mealdir. Böyle meal nerede; hayattar, çok cihetlerle teşa'ub etmiş âyâtın hakikî mânâları nerede?


Bence okuyup anlaşılmayan meselelerin sorulması konu açısından daha iyi olur.

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

8

12.12.2006, 15:17

hemen hemen bütün kelimelere tek tek sözlükten bakmam gerekti, ama ben yine bişey anladığımı söyleyemicem. bunu daha sade bi dille dile getiremezmisiniz. :cry:
Kıyılara vura vura hayatım, yosun tuttu düşlerim...
Aynaları kullanarak eskittim, eksidi gülüşlerim...

9

12.12.2006, 15:54

En kısa sürede kardeşim. Hakkını helal et.

Yanlış anlaşılmasın ,hatayı yapan benim.Kendim düzeltmem gerektiği için böyle zıpladım.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

10

12.12.2006, 16:18

asıl siz hakkınızı helal edin, sizi uğraştırıyorum. ileriki günlerde bekliyorum inşallah.

Allah razı olsun.
Kıyılara vura vura hayatım, yosun tuttu düşlerim...
Aynaları kullanarak eskittim, eksidi gülüşlerim...

11

14.12.2006, 11:14

Alıntı sahibi ""yesghost""

Alıntı sahibi ""Yusufcan""

Bediuzzaman'in bu konudaki gorusu, zannediyorum Mektubat'ta geciyor, Imami Azam'in vermis oldugu bir fetvayi degerlendiriyor. O fetvada musluman olan kisilere mahsus olarak, sureleri ezberleyene kadar surelerin kendi dilindeki tercumesini okuyabilecegi ile ilgili..

Onun haricinde, namazda surelerin tercumeleri ile okunacagi seklinde herhangi bir gorus belirtmemektedir..


Mektubat'taki tam sayfayı verebilirmisin Yusufcan arkadaşım



Ehl-i ilhâda kapılan ulemâü's-sû', milleti aldatmak için diyorlar ki: "ımam-ı Âzam, sair imamlara muhâlif olarak demiş ki: 'ıhtiyaç olsa, diyar-ı baîdede, Arabî hiç bilmeyenlere, ihtiyaç derecesine göre, Fâtiha yerine Fârisî tercümesi cevazı var.' Öyleyse biz de muhtacız, Türkçe okuyabiliriz."

Elcevap: ımam-ı Âzamın bu fetvâsına karşı, başta âzamî imamların en mühimleri ve sair on iki eimme-i müçtehidîn, o fetvânın aksine fetvâ veriyorlar. Âlem-i ıslâmın cadde-i kübrâsı, o umum eimmenin caddesidir; muazzam ümmet, cadde-i kübrâda gidebilir. Başka hususî ve dar caddeye sevk edenler, idlâl ediyorlar.

ımam-ı Âzamın fetvâsı beş cihette hususîdir.

Birincisi: Merkez-i ıslâmiyetten uzak diyar-ı âharde bulunanlara aittir.

ıkincisi: ıhtiyac-ı hakikîye binaendir.

Üçüncüsü: Bir rivayette lisan-ı ehl-i Cennetten sayılan Fârisî lisanıyla tercümeye mahsustur.

Dördüncüsü: Fâtiha'ya mahsus olarak cevaz verilmiş-tâ Fâtiha'yı bilmeyen namazı terk etmesin.

Beşincisi: Kuvvet-i imandan gelen bir hamiyet-i ıslâmiye ile, maânî-i mukaddesenin, avâmın tefehhümüne medar olmak için cevaz gösterilmiş. Halbuki, zaaf-ı imandan gelen ve menfi fikr-i milliyetten çıkan ve lisan-ı Arabîye karşı nefret ve zaaf-ı imandan tevellüt eden meyl-i tahrip saikasıyla tercüme edip Arabî aslını terk etmek, dini terk ettirmektir!
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1124&a=fatiha&t=2&b=2&k=2&sp=377&ep=444 &s=10&l=2
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

12

14.12.2006, 11:15

Acaba kendine Müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için bir günde elli kelime frengî lügatından taallüm ettiği hâlde, elli senede ve hergünde elli defa tekrar ettiği Sübhanallah, Elhamdü lillâh ve Lâ ilâhe illâllah ve Allahu ekber gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse, elli defa hayvandan daha aşağı düşmez mi? Böyle hayvanlar için bu kelimât-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve tehcir edilmezler. Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını hâkketmektir; bu tahkire karşı titreyen mezaristandaki ehl-i kuburu aleyhlerine döndürmektir.

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1124&a=fatiha&t=2&b=2&k=2&sp=377&ep=444 &s=10&l=2
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

13

14.12.2006, 11:17

Hulusi kardeşim Tılsım kardeşimiz mektubattaki nükteyi anlamamış. Açıkçası ben izah etmek için korkuya kapıldım. Ağır bir yük gibi geldi.

Siz biraz izah ederseniz, hem yükten kurtulurum, hem anladıklarımı yazma cesareti gösterebilirim.

Allah razı olsun.

Muhabbetle canım kardeşim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

14

14.12.2006, 11:35

Soruda;Diyorki kuranın ve tesbihlerin arapça okunuşlarını herkes kendi diline çevirerek okusa daha faydalı olmaz mı?arapça okunuşlarında faydası çoktur ama anlayarak okusa kendi diliyle okusa faydalı olmaz mı?

Kuranın sözleri ve peygamber efendimizin tesbihatının sözleri
elbise değildir.cesedin cildi gibidir.hatta cild olmuştur.

elbide değiştirilir,ama cesen değiştirilmez ,soyulmaz.
soyulursa ve ciltini değiştirmeye kalkarsan çok zarar görürsün değil mi.

işte bu kuranın ve tesbihatın sözleride cilt gibidir.değiştirilmezler. niçin bir örnek veriyor.

Sûre-i ıhlâsı Arefe gününde yüzer defa tekrar edip okuyordum.

Gördüm ki, bendeki mânevî duyguların bir kısmı, birkaç defada gıdasını alır, vazgeçer, durur.

Ve kuvve-i müfekkire(anlama duygusu) gibi bir kısım dahi, bir zaman mânâ tarafına müteveccih olur(yönelir), hissesini alır, o da durur.

Ve kalb gibi bir kısım, mânevî bir zevke medar bazı mefhumlar (anlamlar)cihetinde hissesini alır, o da sükût eder.

Ve hâkezâ, git gide, o tekrarda yalnız bir kısım letâif kalır ki, pek geç usanıyor; devam eder, daha mânâya ve tetkikata(incelemeye) hiç ihtiyaç bırakmıyor.

Gaflet kuvve-i müfekkireye (anlamaya ,akıla)zarar verdiği gibi ona zarar vermiyor. Lâfız ve lâfz-ı müşebbi' olduğu bir meâl-i icmâlî ile ve isim ve alem bulundukları mânâ-yı örfî onlara kâfi geliyor.

Eğer mânâyı o vakit düşünse, zararlı bir usanç verir. Ve o devam eden lâtifeler, taallüme ve tefehhüme(ilime ve anlamaya) muhtaç değiller; belki tahattura(hatırlamaya), teveccühe ve teşvike ihtiyaç gösterirler.

Ve o cilt hükmündeki lâfızları onlara kâfi geliyor ve mânâ vazifesini görüyorlar. Ve bilhassa o Arabî lâfızlar ile, kelâmullah ve tekellüm-i ılâhî olduğunu tahattur etmekle, daimî bir feyze medardır. ışte, kendim tecrübe ettiğim şu hâlet gösteriyor ki, ezan gibi ve namazın tesbihâtı gibi ve her vakit tekrar edilen Fâtiha ve Sûre-i ıhlâs gibi hakaikleri başka lisanla ifade etmek çok zararlıdır.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

15

14.12.2006, 13:20

türkçe ibadet

s.a maaşaallah,açıklamalarınız çok güzel,bende istifade ediyorum,Allah razı olsun.bende namazlardan sonra yapılan tesbihatı arapça okuyorum,önceleri bu bana verilen bir vazife diye severek yapıyordum ama arapça yaptığım tesbihattan sonra türkçe açıklamalarını okudukça bana daha çok lezzet vermeye başladı.devamlı okuyunca insan arapçasınıda anlayarak okuyabiliyor.mantıklı düşününcede türkçe ezan ve namaz hiç iyi olmazdı ama dediğim gibi anlamlarını okursak ibadetlerimizi anlayarak huşu içinde yapabiliriz.Allah hepimize huşu ile namaz kılmayı vede ibadet etmeyi nasip etsin.amin.
Biz nefse köle değil, Allaha kul olmaya geldik.

16

14.12.2006, 14:48

Bütün ömrünü ıslâmiyetle geçiren ve kafasını binler mâlâyâniyatla(faydasız şeylerle) dolduran adamlar,

bir iki haftada, hayat-ı ebediyesinin(ebedi hayatın,cennet hayatının) anahtarı olan şu kelimât-ı mübarekenin(mübarek kelimelerin) meâl-i icmâlîsini(kısa mealini) öğrenmemesine nasıl mazur olabilirler, nasıl Müslüman olurlar, nasıl "akıllı adam" denilirler?

Ve öyle heriflerin tembelliklerinin hatırı için o nur menbalarının mahfazalarını (kalıplarını)bozmak kâr-ı akıl değildir. (aklın karı değildir)
Hem -Sübhanallah diyen, hangi milletten olursa olsun, Cenâb-ı Hakkı takdis ettiğini anlar. ışte bu kadar kâfi gelmez mi?

Eğer mânâsına kendi lisanıyla müteveccih(kendi türkçe diliyle söylese) olsa, akıl noktasında bir defa taallüm(öğrenir.) eder.

Halbuki günde yüz defa tekrar eder.(beş vakit namazlarda her namazın sonunda 33 defa subhannallah çekiyor.) O yüz defa, aklın hisse-i taallümünden başka, lâfızdan ve lâfza sirayet eden ve imtizaç eden meâl-i icmâlî, çok nurlara ve feyizlere medardır.(günde her namazdan sonra 33 defa çekse toplam beş vakit namazda 165 defa subhanallah,elhamdulillah,allahu ekber çeker.Akıl bir defa bilse manası yeter.ama 165 defa manası anlayarak kimse okumaz,usantı verir.çünkü insanda çok değişik latifeler vardır.bazı latifeler anlamaya ihtiyacı yoktur.ne kadar söylersen söyle bıkmazlar,usanmazlar.100 defa anlayarak söyle bakalım sübhanallah ,hemen usanırsın değil mi?
demek insanı yaratan Zat kimse insanı usandırmayacak şekilde Kuranı yazanda o Zattır cc.
Hani insanların yeni sözleri,zamanı geçtikçe tazeliğini kaybeder,usandırır.
Bir şarkı yeni çıksa insan hoşlanır,amma bir kaç ay veya sene sonra insan bıkar,usanır.
Amma kuran 1420 senedir okunuyor,kimse ne bıkmış nede usanmıştır.
Kendi dilleri çevirseler kaç tane hafız çıkar.)

Bahusus, tekellüm-ü ılâhî haysiyetiyle aldığı kudsiyet ve o kudsiyetten gelen feyizler ve nurlar çok ehemmiyetlidir.(Hakikaten okudukça okuyorsun feyiz alıyorsun.
istersen elhamdulillahı sesli sesli okumaya başla,okudukça feyiz üstüne feyiz alıyorsun değil mi?
Birde türkçe manasıyla oku,o feyizleri alabiliyor musun?)
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

17

14.12.2006, 18:00

Türkçe manasını okumakta ilk seferde geçici bir tat bırakıyor. Ancak akıl manayı bir kere tadınca yetiyor.Daha istemiyor. Tekararında ise Türkçe manaya hiç ihtiyaç kalmıyor.

Allah Razı olsun Hulusi kardeşim. Çok güzel anlatmışsın. Daha söze hacet yok. Ancak -abas kaçacak ama- Tılsım kardeş gibiler için daha sade bir Türkçe ile bir özet yapsan menun olurdum.

Baki selam canım kardeşim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

18

14.12.2006, 21:49

Alıntı sahibi ""Ceka""

Türkçe manasını okumakta ilk seferde geçici bir tat bırakıyor. Ancak akıl manayı bir kere tadınca yetiyor.Daha istemiyor. Tekararında ise Türkçe manaya hiç ihtiyaç kalmıyor.

Allah Razı olsun Hulusi kardeşim. Çok güzel anlatmışsın. Daha söze hacet yok. Ancak -abas kaçacak ama- Tılsım kardeş gibiler için daha sade bir Türkçe ile bir özet yapsan menun olurdum.

Baki selam canım kardeşim.


Said özdemir ağabeyin bir mektubu var mektubu sizlerle paylasırdım ancak sahibinden musade almak gerek her neyse orada verdiği bir nasihatte söle diyor : Sohbetlerinizde risale okumalarınızda butun kelimeleri acıklamayınız belki cok azını konu anlasılması için acıklayınız ünkü O her bir kelimede hikmetler vardır demekde.. onun için risale-i nuru tamamen cevirerek anlatmak pek doğru değil misallendirme ile anlatılmalı Ustad diyor ya teşbihde hata olmaz diye işde teşbihlendirmek daha doğrudur...
"Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı taktirde fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme."

19

18.12.2006, 14:49

Kur`an`ı Arapça Okumanın Hikmetleri

Kur`an-ı Kerim`i indirildiği Arapça ile okumanın fayda ve hikmetleri sayılamayacak kadar çoktur. Onlardan sadece bir kaç tanesini arz ediyoruz:
1. Kur`an`ı orijinal Arabçası ile okuyan ibadet etmiş olur, bu okuma insanı Allah`a yaklaştırır, anlamaksızın dahi olsa okuyorsa sevap kazanır. Anlayarak okuyan ise ücret üstüne ücret elde eder. Yüce Allah`ın:

"Allah`ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onların mükafatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Çünkü O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir."1 âyet-i celilesinde de ifade edildiği gibi, Allah`ın kitabını okuyanlar methedilmiş, Kur`an`ı mücerret okumak dahi namaz kılmak gibi ibadetlerden sayılmış, hatta Kur`an tilaveti namaz kılmak gibi çok önemli bir ibadetten önce zikredilmiştir.

Hz. Peygamber (a.s.m)`da: "Kim Allah`ın kitabından bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir haseneye on misli sevab verilir. Ben Elif Lam Mim bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, Lam bir harftir, Mim bir harftir diyorum."2 hadislerinde Kur`an`ı bizzat okumanın ibadet sevabı kazandıracağına dikkat çekmişlerdir. Ki, Kur`an bu özelliği ile ayrıcalık kazanmış, başkalarına fark atmıştır.

2. Kur’an-ı Kerim’i Arapça okumak, Allah`ın bundan önceki kitaplarının başına gelen tebdil ve tahriften O’nu korumak içindir. Cenab-ı Hakkın mânâsını anlamasa dahi Kur`an`ı okuyanlara büyük mükafat va`d etmesi, Kur`an`ın koruması ve bekası için en mühim saiklerden biri olmuştur.

Onun için insanlar Kur`an okumaya aşırı düşkünlük göstermişler, hatta bir kısmı Kur`an`ın hâfızı olmuştur. Kıraatın, Kurra ve hafızların çoğalıp her tarafa yayılması, Kur`an`ın dillerde deveranını netice vermiştir. Dolayısıyla hiç kimse onu değiştirmeye cür`et edememiş, çünkü Kur`an`ın ârifleri tarafından şiddetle kınanacağını hesaba katmışlardır. Nitekim buna cüret eden ıslâm düşmanları, Kur`an ârifi, âlimi, kurra ve hâfızları tarafından ağızlarının payını almışlardır.

3. Müslümanlar arasında dil birliğini sağlamak, dinî birliklerini kuvvetlendirmek, aralarında anlaşma ve yardımlaşma vesilelerini kolaylaştırmak, böylece saflarını kuvvetlendirmek, güçlerini artırmak, sözlerini yüceltmek.

Bu ilahî ve yüce bir siyasettir. Bu siyaset başarılı olmuştur.
4. Devamlı okuyanın yavaş yavaş düşünme ve anlamaya da yol bulacağını sağlamak ve onunla amel etme imkanını temin etmek. Bu gün onu gafil okuyan, yarın onu hatırlayarak, düşünerek okur, yarın düşünerek okuyan da onun rehberliğinde amel etmeye başlar. Böylece okuyucu bir dereceden daha yüksek bir dereceye intikal eder.3

şimdi Sorabilir miyiz?
şimdi şu soruyu sorabilir miyiz?
Kur`an`ın orijinal Arabçasını istemeyenler veya Türkçe Kur`an isteyenler bu saydığımız maddelerin aksini söyleyebilirler mi? Yani müslüman oldukları halde:
Biz Kur`an`ın Arabçasını okumanın ibadet olduğuna inanmıyoruz, ondan sevab da beklemiyoruz, diyebilirler mi?

Ve yine diyebilirler mi ki, bizim, Kur`an`ın kıyamete kadar korunması, tahrif ve tağyirden uzak kalması gibi, müslümanların birliğini korumak gibi bir derdimiz yok, diyebilirler mi?

Müslüman oldukları için bunu diyemeyeceklerdir. Diyemeyeceklerine göre Kur`an`ın Arabçasına sahip olmalıdırlar, Türkçe ibadet, Türkçe Kur`an, Türkçe kâmet gibi basit, hiç bir ilmî ve dinî değeri olmayan heva ve heveslerden vazgeçmelidirler.

"Çünkü aziz Kitab`ın, arşını terk etmesi mümkün değildir. Onun arşı Arabçadır. Kur`an`ı o arşa oturtan da Yüce Allah`tır. Padişah tahtını boşaltırsa izzet ve kuvvetten padişah için ne kalır? ışte bu Kur`an`ı Allah, sözlerin padişahı yapmış, ona i`caz tâcını giydirmiş, onun Arabçasını da bu i`caz ve i`tizaza bir ayna yapmıştır.4 "O bir Kitab-ı Azizdir. Ne önünden ne arkasından batıl ona yaklaşamaz. O, çok övülen hikmet sahibi Allah`dan indirilmiştir."5

Biz milletimizi, vatanımızı, milli değerlerimizi, Türkçemizi seviyoruz. Ama aynı zamanda biz en mukaddes varlığımız olan Dinimizi, Kur`an`ımızı ve Kur`an`ın dili olan Arabçayı da seviyoruz.

Türkçe ibadet konusunda ısrar edenler Arabçaya olan düşmanlıklarını da îlan ve itiraf etmektedirler. Arapçaya olan düşmanlıklarından nerdeyse Kur`an`a da düşmanlıklarını söyleyecekler ama hamdolsun ki, bir ıslâm ülkesinde yaşamakta ve kendilerinin de müslüman olduklarını söylemektedirler.

Zaman zaman öylesine garip tutum ve tavır içine girmektedirler ki, ırkçılık sevdasından mıdır yoksa din düşmanlığından mıdır sözü: "Neden Kur`an Türkçe gelmedi de Arabça geldi, neden Peygamber Araplardan çıktı da Türklerden çıkmadı?" demeye getiriyorlar. Bu benim aklıma şu ayeti getirdi: "ısrailoğulları Hz. Musa (a.s)`ya: "Ey Musa, onların tanrıları olduğu gibi, bizim için de bir ilah yap." dediler. Musa: "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz." dedi.6 Halbuki bu tavır ve anlayış ne kadar yanlıştır.

Biz aciz bir mahluk olarak, âlemlerin Rabbi ve Hâlıkı olan Allah`ı yargılamaya hakkımız var mı?

O Allah, dilediğini yapmakta ve istediği gibi hükmetmede serbest olmasaydı Allah olamazdı. O böyle yapmışsa mutlaka bunun bir hikmeti vardır, deyip Allah`ın hükmüne boyun eğmemiz gerekir, müslümana da yakışan budur.

ımam şafii`nin Risalesinde şu ifadelere rastlıyoruz:
Arap olmayanların, Arap lisanına tâbi olmaları gerekir. Çünkü o bütün insanlığa elçi olarak gönderilen Allah Resulu (a.s)`nün dilidir. Onun dinini kabul edenler dilini de seve seve kabul ederler.

Her müslüman elinden geldiği kadar Arap dilini öğrenmesi lazımdır. Ta ki, Allah`dan başka ilah olmadığına, Muhammed`in O`nun kulu ve Resulu olduğuna şehadet edebilsin. Allah`ın kitabını okuyabilsin, tekbir ve tesbihlerle Allah`ı zikredebilsin.7

Yüce Allah Peygamberini Türklerden, kitabını da Türkçe gönderseydi bu sefer de başka milletler neden peygamber bizden çıkmadı, kitab bizim dilimizle gönderilmedi diyebilirlerdi ve bu soruların ardı arkası kesilmezdi.

Öyleyse bize düşen Allah ne yaparsa doğru yapar deyip O`nun son Peygamberinin dinini ve dilini benimsemek, onu anlamak ve o istikamette yaşamaktır. Hepsi bu kadar.

Bu Gün Gelinen Nokta
Kur`an, Türkçe`yi kanatlandırmış ve Kur`an`ın ana kavramlarını, fiillerini, tabirlerini ve kültürünü hayranlık uyandıracak bir marifetle Türkçe`ye taşıyan ecdadımızın kendi dillerini beynelmilel ve beynel ıslam çapta bir kemal derecesine ulaştırmıştır. Dil ırkçılarının Türkçe`den kovmaya çalıştıkları şey Arapça`dan ibaret değildi; onlar Türkçe`deki Kur`anî kültür ve muhtevayı kazımaya kararlı idiler.8

Bu gün artık gelinen nokta ve hâkim olan kanaat şudur: Kur`an Arapçasız olmaz. Arapça`nın dışında bir dille ortaya konan da Kur`an sayılmaz. Çünkü Üstad Bediüzzaman`ın ifadesiyle "Lisan-ı nahvi olan Arapça`dan başka Kur`an`ın meziyetlerini ve nüktelerini hiçbir lisan muhafaza edemez."9

Kaynaklar:
1. Fatır, 35/29-30.
2. Tirmizi Hakim`de bunun bir benzerini merfu olarak rivayet etmiştir. ez-Zerkanî, s. 129.
3. Ez-Zerkânî, Muhammed Abdul`azim, Menâhilu`l-ırfan fi Ulûmi`l-Kur`an, ty., s. 129-130.
4. ez-Zerkanî, a.g.e., s. 137.
5. Fussilet, 41/42.
6. A`raf, 7/138.
7. ez-Zerkanî, a.g.e., s. 151.
8. Alkan, A. Turan, "Kur`an`ın Kanatlandırdığı Türkçe", Zaman Gazetesi, 27 Kasım 1997.
9. Bediüzzaman, şualar, s. 213.


Okunma Sayısı : 2863


Vehbi Karakaş (Dr.)
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

20

23.12.2006, 15:28

Alıntı sahibi ""Ceka""


Allah Razı olsun Hulusi kardeşim. Çok güzel anlatmışsın. Daha söze hacet yok. Ancak -abas kaçacak ama- Tılsım kardeş gibiler için daha sade bir Türkçe ile bir özet yapsan menun olurdum.

Baki selam canım kardeşim.



o kadar güzel açıklanmışki anlamamak mümkün değil.. beklediğimden çok fazla ayrıntılı ve açıklayıcı hatta çok çok iyi :oops:

ayrı ayrı hepinizden Allah razı olsun diyorum. Hakkınızı helal edin..
Selamlar..
Kıyılara vura vura hayatım, yosun tuttu düşlerim...
Aynaları kullanarak eskittim, eksidi gülüşlerim...

Bu konuyu değerlendir