Duyduğum bir rivayete göre Sad-ı Taftazani şöyle tefsir eder;
"Allah gönüllere hidayet nurunu yollar. Kimisi buna kalbini açar, hidayeti bulur, kimisi buna kalbini kapatır, dalalete düşer."
Yani davete icabet, hidayete rağbet, aklı kullanmak var. Allah'ın size mesajı var,aklınızı kullanıp yüzünüze çarpılan ölüm hakikatini hatıra getirip, sonrasını düşünüp bütün bu kainattaki hikmetli,düzenli işlerin boşuna olmadığını farkedecek misiniz? Yoksa işinize gelmediği, heveslerinize sınır getirdiği için bu hakikatleri görüp de küfür karanlıklarıyla örtmeye çalışırken yalnız kendi gözünüzü mü kapatacaksınız?
şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara Suresi, 26)
Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcât-ı Eyyübiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.
Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor.
Hem meselâ, Cehennem azâbını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor.
Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i ılâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-i ılâhiyeye dair kalbe gelse, katî bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder.
Kaynak, Lem'alar, ıkinci Lem'a
Zeyl olarak derim ki;
93- DUHA SURESI
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,
1-Andolsun kuşluk vaktine
2-ve dindiği zaman o geceye ki,
3-Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!
4-Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.
5-ileride Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın!
6-O, seni bir yetim iken barındırmadı mı?
7-Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?
8-Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?
9-Öyle ise, sakın yetime kahretme (onu horlama)!
10-El açıp isteyeni de azarlama!
11-Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!
7- Ve vecedeke dallen fe heda,
Burada kullanılan kelimeler dalalet ile hidayet kelimeleriyle aynı kökten sanırım. Hz.Peygamber aleyhissalatü vesselam dahi hidayete muhtaç, o dahi yalnız amelle Cennet'e giremiyor. Pek muhterem barish bir süre önce bir başlık açmıştı, "hayrın vücudii (varlıksal), şerrin ademii (yokluksal, ben böyle tercüme ettim, anlayın artık
) olması diye. Hidayeti Allah verir, hidayetsiz olan ise dalalette olur, yani hidayet vücudii dir, şerr olan dalalet ise ademii. Bizim ise bir şey vücuda getirmeye kudretimiz yok, Allah'tan istiyoruz, hidayeti ondan taleb ediyoruz, kafirler ise dünya hayatıyla ve hevesatıyla yetiniyor, hidayetten istiğna ediyorlar (biz ğaniyy,zenginiz, hidayete ihtiyacımız yok anlamında) , Sad-ı Taftazani'nin dediği gibi hidayet nurunu mü'minler kabul ederken, kafirler istiğna edip red ediyorlar. Allah ise hidayet isteyene hidayeti veriyor, hidayetten mahrum olanlar ise dalalette kalıyorlar.