Radyo gibi azîm bir nimet-i İlâhiyeye karşı azîm bir şükür olmak için,
radyo Kur'ân'ı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip, küre-i havanın bir hafız-ı Kur'an olmasıdır demiştim.
14. Şuâ
Elbette ve elbette, beşer, bu pek büyük nimete karşı bir umumî şükür olarak
o radyoları herşeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan kelâmullahın, başta Kur'ân-ı Hakîm ve hakikatleri
ve imanın ve güzel ahlâkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarurî menfaatlerine dair kelimatları olmalı ki, o nimete şükür olsun.
Yoksa nimet böyle şükür görmezse, beşere zararlı düşer.
...
Şimdi gözümün önündeki makinecik ve radyo kabı, Kur'ân'ı dinlemek için odama getirilmişti.
Baktım, on hissede bir hisse kelimat-ı tayyibeye veriliyor. Bunu da bir hatâ-yı beşerî olarak anladım.
İnşaallah, beşer bu hatâsını tamir edecek.
Ve bütün zemin yüzünü bir meclis-i münevver, bir menzil-i âli ve bir mekteb-i imanî hükmüne geçirmeye vesile olan
bu radyo nimetine bir şükür olarak, beşerin hayat-ı ebediyesine sarf edilecek kelimat-ı tayyibe, beşte dördü olacak.
Emirdağ Lâhikası