Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

09.08.2004, 14:52

Ehl-i Beyt-i Resul (Kevser-i Nesl-i Nebi)

Esselamu aleykum ve Rahmetullah
Ehl-i Beyt konusunda kısa bir mesaj hazırladım. ınşallah okur ve yorumlarınızı bildirirsiniz...

“Size paha biçilmez iki ağır emanet (Sekaleyn) bırakıyorum; ki bunlara sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz. Bunların ikisi de birbirlerinden büyüktürler (azamdır). Bunlardan biri; Gökten yere uzanan bir ip olan Kitabullah (Kur’an-ı Kerim); diğeri ise itretim ve Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi (Kur’an ve Ehl-i Beyt) havuz başında bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bunlar hakkında bana nasıl halef olacağınıza (benden sonra bunlara nasıl muamelede bulunacağınıza aman ha aman) dikkat edin!”
Tirmizi 6/313-316
Müslim; 10/252
Müsned-i Ahmed; 3/14

"bunlara sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz." kavlinin mefhumu muhalifi; "bunlara sarılmazsanız dalalete düşersiniz"dir.

Sarılmamız gereken Ehl-i Beyt kimlerdir? Neden onlara uymalıyız?

Meveddet Ayeti;

Kur'an-ı Kerim'de bütün peygamberlerin "Yaptığımıza karşılık insanlardan hiçbir şey beklemiyoruz, bize Allah'ın rızası yeter." buyurduğu söylenmekte, Resulullah'a (s.a.a) ise özel olarak Hak Teala hazretleri şu direktifi vermektedir:
“…(Ey Resulüm!) De ki: “Ben buna (Allah'ın dinini tebliğ etmeme) karşılık, (bana) akraba olanlara sevginizden başka bir ücret istemiyorum…” (şura 23)

şura (42) 23 ayeti nazil olunca denildi ki: “Ya Resulullah! Sevgileri üzerimize vacib olan senin akrabaların kimlerdir?” (O da) dedi ki; “Ali, Fatıma ve ikisinin çocuklarıdır!..” (bunun üzerine hasidlerden rahatsız olan) Hz Ali, Resulullah’a; “ınsanlar bana hased ediyorlar.” diye şikayette bulundu! Resulullah (s.a.v) da: “Cennete en evvel birlikte girecek dört kişiden biri olmaya hazır mısın? Ki bunlar: Ben ve sen, Hasan ve Hüseyin’dir!” buyurdu”
Keşşaf: 4/219-220

Burada son derece ilginç bir nokta vardır. Diğer peygamberler hiçbir karşılığı istemediği halde Allah Teala neden Resulullah'ın (s.a.a) insanlardan "Yakın akrabamı sevip sayın." gibi bir talepte bulunmasını emretmiştir?
Bu sorunun cevabını yine Kur'an veriyor:
"De ki: Sizden mükafat ve karşılık olarak istediğim şey de aslında yine sizin içindir, yararı yine sizedir, benim Allah rızasından başka isteğim yoktur." (Sebe 47)
Ayette açıkça "Karşılık olarak istediğim şey aslında bana değil, size yarayacak bir şeydir." buyrulmaktadır. Söylenmek istenen şey şudur: Benim Ehl-i beytime besleyeceğiniz sevgi, sizi kemal ve tekamüle götürecek bir bağdır aslında. ısmini "karşılık ve mükafat" koysam da gerçekte size benden ulaşacak olan nice hayırlardan biridir bu da! Çünkü Peygamberin Ehl-i beyti her nevi pislik, kötülük ve olumsuzluktan arınmış, tertemiz kılınmışlardır. (bakınız; Ahzab 33 tefsiri)
Hiç şüphesiz onları sevmek, insanoğluna, Hakka itaat ve faziletli olma gibi kazanımlar getirecektir; böylesine temiz ve günahtan arınmış bir Ehl-i beytin sevgisi elbette ki tıpkı hayat iksiri gibi etki gösterecek ve bireyin kemal bulmasını sağlayacaktır.
Tanınmış Ehl-i sünnet hadis ve tarihçisi ıbn-i Esir, Resulullah'ın (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğunu yazar:
"Ya Ali! Allah Teala hazretleri seni öyle şeylerle süsledi ki, Allah kulları nezdinde bunlardan daha güzeli yoktur: Sen dünyadan öylesine uzak duruyorsun ki ne dünya senden faydalanabiliyor, ne de sen dünyadan. Miskinlerle yoksulların dostluğunu bağışladı sana; onlar seni ımam olarak kabul ettiklerinden dolayı pek mutludurlar, ve sen onların bu tutumundan memnun... Ne mutlu seni sevene ve bu sevgide samimi ve sadık olana; yazıklar olsun sana düşman olup senin aleyhinde yalan söyleyene.” (Usd'ül Gabe c 4 , s 23) (bakınız; Bilinmeyen Simasıyla Hz. Ali r.a (Üstad Murteza Mutahhari) s 79-84)
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

2

09.08.2004, 15:02

Mubahele Ayeti:

“(Resulüm!) O söylenenleri biz sana Kur’an’dan okuyoruz; Allah nezdinde ısa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol!” dedi ve o da oluverdi! Bu Rabbinden gelen gerçektir. Öyleyse şüphecilerden olma” (Al-i ımran (3); 59,60) ayeti kerimelerinde açıklanan Hz ısa’nın durumuna itiraz eden Hıristiyanlar Medine’ye gelmiş ve uzun süre tartışmışlardır. Bunun üzerine mübahele için şu ayet inmişdir:
“Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara; “Geliniz, sizler ve bizler dahil olmak üzere karşılıklı olarak çocuklarımızı ve kadınlarımızı çağıralı, sonra da dua edelim de Allah’tan yalancılar üzerine la’net diyelim de(Al-i ımran (3); 61)

Bu ayetin nazil oluşu üzerine Hz Ali’yi, Hz Fatıma’yı, Hz Hasan’ı ve Hz Huseyn’i çağırmış, onlar gelince hep beraber Necran heyetinin karşısına Mubahele için çıkmışlardır. Ehl-i Beyt’in; bu mübarek şahsiyetlerin yüzünü gören Hıristiyanların kalpleri titremiş ve “bunlar öyle kişilerdir ki eğer Allah’tan dağları yerinden oynatmasını isteyecek olsalar kesinlikle yerinden oynatır!...” diyerek mübahele yapmaktan kaçınmışlardır. Resul’ü Ekrem ile anlaşma yapıp gitmişlerdir. (Bakınız; ıbn-i Kesir 4/1271, Müslim 10/245, El-Mizan 3/223,224, Keşşaf 1/369, Dürül-Mensur ‘/39, Mefatihul-ğayb 6/370,371)

Hıristiyanlar bile bu nurâni simaların sahipleriyle la’netleşmekten çekinirken ve; “Ali’ye küfreden bana; bana küfreden Allah’a küfretmiştir” hadisine rağmen Muaviye ve tarafdarları Cuma hutbelerinde ve sair yerlerde ımam Ali’ye ve Ehl-i Beyt-i Nebi’ye la’netokumuş ve okutmuştur. (örnekleri için bakınız; Müslim: 10/245, 255; ıbn-i Esir: 3/413, 421, 478-479)


Mübahele Ayet’inin nazil oluşundan sonra;

Rasulullah (s.a.v) Hz Hüseyin’i kucağına almış, Hz Hasan’ın elinden tutmuş, Hz Fatıma, Hz Peygamber’in; Hz Ali de Hz Fatıma’nın peşindeydi. Hz Peygamber (s.a.v) şöyle diyordu; “Ben dua ettiğim zaman siz ‘Âmin’ deyiniz!”. Bunun üzerine Necran’ın psikoposu kendi kavmine; “Ey Hıristiyanlar! Ben karşımda öyle (nurâni) yüzler görüyorum ki; onlar Allah’tan bir dağı yerinden oynatıp yok etmesini isteseler, muhakkak ki Allah, o dağı yerinden götürür. Bu yüzden (onlarla) lanetleşmeyin (mubaheleden vazgeçin)! Aksi takdirde helak olursunuz ve yeryüzünde kıyamete kadar bir Hıristiyan kalmaz!” dedi.
Fahri Razi; Mefatih-ul ğayb: 6/370
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

3

09.08.2004, 15:13

Velayet Ayeti:

“Sizin veliniz önce Allah, sonra Resulü ve iman eden mü’minlerdir ki namaz kılar ve rüku halinde (bile) zekat verirler.” Maide 55
Ayette geçen rüku ederken zekat veren kişi muhakkak ki Hz Ali’dir. Namaz kılarken Resulün mescidine gelen bir dilenciye yüzüğünü işaret etmiş ve onu zekat olarak vermiştir. (bakınız; Fahri Razi, Mefatihul-ğayb 9/119,120, ibn-i Kesir 5/2387,2388, Dürül Mensur ‘/293, imam Zemahşeri, Keşşaf 1/649, Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili 3/1721, El-Mizan 6/5-25 )

Yine (Maide 55’te belirtildiği gibi) Hz Ali’nin inananların velisi olduğuna dair;
Gadir denen yerde; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem):
“Sizin mevlanız kimdir?” diye sorunca eshabı: “Bizim velilerimiz Allah ve Resulüdür.” diye cevap verdi. Hz Peygamber de: “Ey insanlar! Benim mü’minlere öz nefislerinden önce geldiğimi biliyorsunuz değil mi?”diye sordu. Onlar: “Evet” dediler. Bunun üzerine, Resulü Ekrem (s.a.v) Hz Ali’nin elinden tutup: “ışte ben kimin velisi isem, Ali de onun velisidir, (Ali her mü’minin mevlasıdır!) Allah’ım ona dost olana dost ol. Düşman olana da düşman ol. Ona yardım edene yardım et.” diyerek Allah’a yalvardı.
Hz Ömer ibn-i Hattab, Hz Ali ile karşılaşınca “Ey ibn-i Ebi Talib! Ne mutlu sana! Sen sabahladığında da, akşamladığında da erkek ve kadın bütün mü’minlerin mevlasısın.” diyerek onu kutladı.

Suyuti, Ed-Durrul-Mensur, 2/293
Tirmizi, Menakıb/19; (terc.); 6/267
ıbn-i Mace, Mukaddime/11; (terc.); 1/197, 210
Müsned-i Ahmed; 1/84, 118, 119, 152, 321; 4/281, 368, 370, 372; 5/347, 366, 419
Dürrül-Mensur; 2/293
ıbn-i Kesir; 12/6525; 13/7100
ıslam Tarihi (Asım Köksal) 10/313
Hakim en-Nesayburi, El-Müstedrek (Beyrut), 3/109-110, 133, 148, 533
Ve yaklaşık olarak;
Ayni, 'Umdet ul-Kari Serh-i Sahih-i Buhari, 8/584
ıbn-i Esir, Cami el-Usul, i, 277, no. 65; Usdu'l Gabe, (Kahire), 3/92
Fahreddin er-Razi, Tefsir-i Kebir, (Beyrut, 1981), 11/53
ıbn-i Hacer el-Askalani, Tehzib ut-Tehzib, (Haydarabad, 1325), 7/339



Hz Ebu Zerr (r.a) anlatıyor: “Bir gün Allah’ın Resulü ile beraber öğlen namazını kılıyordum. Derken bir dilenci (peyda oldu ve) mescide olanlardan bir şeyler istedi. Ama ona hiç kimse bir şey vermedi. Bunun üzerine dilenci elini göğe kaldırarak; “Allah’ım şahid ol. Ben, Resulullah’ın mescidinde bir şeyler istedim de, hiç kimse bana bir şey vermedi. ” dedi. Hz Ali de rüku halinde idi. Bunun üzerine o dilenciye serçe parmağını gösterdi. O parmağında bir yüzük vardı. Bunu üzerine dilenci Hz Ali’ye doğru yönelerek, Hz Peygamberin gözü önünde yüzüğü çıkarıp aldı. Bunun üzerine Hz Peygamber; “Allah’ım. Kardeşim Musa senden dilekte bulunarak; “Rabbim, yüreğime genişlik ver… Bana ehlimden bir de vezir (yardımcı) ver; kardeşim Harun’u!.. Onunla arkamı kuvvetlendir. Ve onu emrimde (işlerimde) bana ortak kıl…” (Ta-ha: 25-32)” demişti. Sen de “Senin pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki..” (Kasas: 35) buyuran ayeti indirmiştin… Allah’ım! Senin Nebin Muhammed, diyorum ki; Benim göğsüme genişlik ver. ışimi kolaylaştır. Bana Ehlimden Ali’yi vezir yap, onunla sırtımı kuvvetlendir.” dedi. Ebu Zerr (r.a) devam etmektedir; “Allah’ın Resulü (s.a.v) sözünü henüz tamamlamıştı ki, Cibril (a.s) inerek “ınnema veliyyukumullahu ve Rasuluhu.. (Maide: 55) ayetini oku!” dedi.”
Mefatihul ğayb (terc.) 9/119-120


“Ali bin Ebi Talib tatavvu namazında iken rüku halinde, gelen bir fakire yüzüğünü verdiğinden dolayı Maide 55 Ayet-i Kerimesi nazil olmuştur.”
Dürül-Mensur: 2/293
Hak Dini Kur’an Dili (E. Hamdi Yazır): 3/1721
ıbn-i Kesir (terc.): 5/2387-2388
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

4

09.08.2004, 15:20

Tathir Ayeti:

“…Ey Ehl-i Beyt! Muhakkak ki Allah, sizden her türlü ricsi (kiri-günahı) gidermek ve sizi tertemiz temizlemek ister!” (Ahzab: 33) Ayeti Ümmü Seleme validemizin evinde nazil olmuş, Resulü Ekrem efendimiz Hz Ali, Hz Fatıma, Hz Hasan ve Hz Hüseyin (a.s)’i çağırmış, onları kendi etrafında toplayarak üzerlerini kisa ile örtmüş ve; “Allah’ım! Benim Ehl-i Beyt’im bunlardır! Onlardan ricsi gider ve onları tertemiz temizle!” buyurmuştur. Ümmü Seleme validemizin “ben de onlarla beraber miyim?” sorusuna “Sen yerinde kal ve (ayrı bir) hayır üzeresin.” diyerek karşılık vermiştir.

Ümmü Seleme (r.a) anlatıyor: "Ben "Resûlullah (s.a.a)'ın evinin kapısında iken şu ayet nazil oldu: "...Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33). Evde "Resûlullah (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve:
"Allah’ım, işte bunlar benim Ehl-i beytimdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl!" buyurdu. Ben atılıp:
"Ey Allah'ın Resûlü! Ben Ehl-i Beyt’ten değil miyim?" dedim. Bana:
"Sen yerinde dur, sen (ayrı bir) hayır üzeresin, sen Resûlullah'ın zevcesisin!" diye cevap verdi."

Tirmizi, Menakıb, (3870)

Hz. Aişe (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (s.a.v), üzerinde siyah (yünden) nakışlı bir kumaş olduğu halde sabahleyin (evden) çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına soktu. Sonra Hüseyin geldi onu da soktu. Sonra Fatıma geldi, onu da soktu. Sonra Ali geldi onu da örtünün altına soktu. Sonra da:
"Ey Ehl-i Beyt Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33) buyurdu."

Müslim, Fezailu's-Sahabe 61, (2424).

Yezid ıbnu Hayyan, Zeyd ıbnu Erkam’dan naklen anlatıyor: ""Resûlullah (s.a.a) buyurdular ki:
"Haberiniz olsun! Ben size iki ağır emanet (sekaleyn) bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teâla'nın Kitabı'dır. O, Allah'ın ipi olup, kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu terk ederse dalâlete düşer. ıkincisi itretim, Ehl-i Beytimdir." Biz, Zeyd ıbnu Erkam'a sorduk:
"Kadınları da Ehl-i Beyt'inden midir?"
"Hayır! dedi, Allah'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner.” diye cevap verdi.

Müslim, Fezailu's-Sahabe 37, (2408)


“Size paha biçilmez iki ağır emanet (Sekaleyn) bırakıyorum; ki bunlara sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz. Bunların ikisi de birbirlerinden büyüktürler (azamdır). Bunlardan biri; Gökten yere uzanan bir ip olan Kitabullah (Kur’an-ı Kerim); diğeri ise itretim ve Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi (Kur’an ve Ehl-i Beyt) havuz başında bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bunlar hakkında bana nasıl halef olacağınıza (benden sonra bunlara nasıl muamelede bulunacağınıza aman ha aman) dikkat edin!” Tirmizi 6/313-316
Müslim; 10/252
Müsned-i Ahmed; 3/14

Resulullah (s.a.v) ’ın, Sekaleyn’in kıyamete (veya Kevser Havuzunda kendisi (s.a.v) ile buluşuncaya) kadar birbirinden ayrılmayacağını belirtmiş olması Ehl-i Beyt’in kendi ezvacı (hanımları) olmadığını gösterir. Zira Peygamberin hanımları kıyamete dek yaşayamaz; ancak Nesl-i Nebi (Peygamberin pak soyu) Kıyamete kadar yaşayabilir.

Ehl-i Beyt yaşayan/yürüyen Kur’an’dır;
Ehl-i Beyt’ten olan ımam Ca’fer-i Sadık buyurmuştur: “Allah’ın ”Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın..” (Al-i ımran 103) ayetinde kastettiği ip işte biziz.”
El-Se'lebi, Tefsir el-Kebir, Âl-ımran sûresi, 103. ayeti açıklamasında
ıbn Hacer el-Heytami, El-Seva'ık el-Muhrika, (Kahire) c. 11, böl.1, s. 233

“Allah’ım! Ali nereye dönerse, ‘hakkı’ da ‘onunla beraber’ çevir!..”

Tirmizi 6/268

“ınsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur’an-ı indirdik!.. Umulur ki düşünüp anlarlar!...” (Nahl 44) Ayetinde belirtildiği gibi; Kur’an-ı açıklamakla görevli bulunan Resulullah (s.a.v)’ın bu ayette geçen Ehl-i Beyt’in kimler olduğunu belirtmemiş olması düşünülemez. Resulullah (s.a.v) bu ayetteki Ehl-i Beyt’in; Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s) olduğunu belirtmiştir ve tam altı ay boyunca her sabah namazı öncesinde kendileri Hz Ali ve Fatıma’nın evlerinin kapısında durup: “Ey Ehl-i Beyt, Namaz! Namaz!” diyerek Tathir ayetini okumaya devam etmiştir;

Hz. Enes (r.a) anlatıyor; "şu ayet indiği zaman: (mealen) "... Ey Ehl-i Beyt! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33), "Resûlullah (s.a.v) sabah namazına giderken, altı aya yakın bir müddette, Hz. Fatıma (r.a)'nın kapısına uğrayıp:
“Namaz(a kalkın) ey Ehl-i Beyt! "Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!"” buyurdu."

Tirmizi, Tefsir, Ahzab, (3204).
ıbn-i Kesir: 12/6520-6521
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

5

09.08.2004, 15:42

“Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala âli seyyidina Muhammedin kema salleyte ala ıbrahime va ala âl-i ıbrahime fil-âlemine inneke hamidun mecîd” duası -umum ümmet, umum namazında, günde beş defa tekrar ettikleri bu dua - bilmüşahede kabul olmuştur ki; Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, Âl-i ıbrahim Aleyhisselâm gibi öyle bir vaziyet almış ki; umum mübarek silsilelerin başında, umum aktar ve a'sarın mecma'larında o nuranî zâtlar kumandanlık ediyorlar. Ve öyle bir kesrettedirler ki; o kumandanların mecmu'u, muazzam bir ordu teşkil ediyorlar. Eğer maddî şekle girse ve bir tesanüd ile bir fırka vaziyetini alsalar, ıslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar, hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz! ışte o pek kesretli o muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır ve Hazret-i Mehdi'nin en has ordusudur.
Evet bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senedlerle ve an'ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âlî haseb ve asil neseb ile mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt'ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetli bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatın fırkaları başında onlar ve ehl-i kemalin namdar reisleri yine onlardır. şimdi de, kemmiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabıyla serfirazdırlar. Böyle bir cemaat-ı azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandıracak hâdisat-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdi başına geçip, tarîk-ı hak ve hakikata sevkedecek. Böyle olmak ve böyle olmasını; bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i ılahiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız. (Üstad Bediüzzaman Said Nursî; (Mektubat: 408-409))
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

6

09.08.2004, 16:38

“Ali’yi sevmek imandandır":

"Ali'yi ancak mü'minler sever; ancak münafıklar ona buğzeder"
ibn-i Mace (terc) 1/192; Müslim (terc) 1/346; Tirmizi 6/270, 282

ımam Ali (a.s.) şöyle buyurdu: “Tohumu yaran ve insanı yaratan Allah’a yemin olsun. Peygamber bana, müminden başkasının beni sevmeyeceği ve münafıktan başkasının bana düşman olmayacağı sözünü vermiştir.”
Ebu Said-i Hudri’nin (ra) şöyle söylediği nakledilmiştir: “Biz Ensar topluluğu, münafıkları, Ali’ye düşmanlıklarıyla tanıyorduk.”

Süneni Tirmizi, 5:635/3717; el-ıstiab, 3:36; Fezail us-Sahabe,
Usd ul-Gabe, 4:30; Cami ul-Usul, 9:473/6486; Tercumeyi ez tarihi ıbni Asakir, 2:219/722,726,727,728 ve Cabir ibni Abdullah Ensari’den de bunun benzeri zikredilmiştir

Ebuzer-i ğıfari’den de şöyle söylediği nakledilir: “Biz münafıkları ancak, Allah ve resulünü tekzip etmelerinden, namazlara katılmaktan geri kalmalarından ve Ali bin Ebi Talib’e düşmanlık beslemelerinden tanıyorduk.”
El-Müstedreki ala’s-Sahiheyn, 3:129 ve Müslim’in şartlarına göre bu hadisin sahih olduğunu da söylemiştir.

(ımanda) öne geçenler üç kişidir:

Peygamber şöyle buyurmuştur: “Öne geçenler üç kişidir:
Musa’ya ilk iman eden, Yuşa b. Nun’dur.
ısa’ya ilk iman eden, Yasin sahibidir. (Habibi Neccar, Tefsiri Numune, Yasin suresi.)
Muhammed’e ilk iman eden, Ali bin Ebi Talib’tir.

Sevaiku-l Muhrika, 9. bab, fasıl 2/29 ve şöyle demiştir: Bu hadisi Deylemi Aişe’den ve Taberani ve ıbni Merdeveyh, ıbni Abbas’tan nakletmiştir; Mecmeu-z Zevaid, 9: 102; Kenzu-l Ummal, 11/32896; Riyazu-n Nezire, 3: 110; Zehairu-l Ukba: 58; Camiu-s Sagir, 2: 66/4795; Harezmi, Menakıb: 20; şevahidu-t Tenzil, 2: 213/924-931.

Hz. Enes ıbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm pazartesi günü gönderildi. Hz. Ali radıyallahu anh da salı günü namaz kıldı."
Tirmizi, Menakıb. (3730)

"Ali bendendir; ben de ondanım; Ali benim dünya ve Ahirette kardeşimdir."
ibn-i Mace 1/205, Tirmizi 6/272-273

"(Resul-ü Ekrem) Hz Ali'ye işaretle; "Bu bana ilk iman eden; Kıyamet günü benimle ilk müsafaha edecek olan kişidir; bu sıddık-i Ekber'dir. bu; şu ümmetin hak ile batıkını ayıran faruk'udur, bu; mü'minlerin hidayet imamıdır, önderidir" buyurmuştur."
Taberani'den Kenzu-l Ummal; 6/156; El-Müracaat 48. mektup

"(Hayber fethi için).. Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki; Allah ve Resulü Onu sever; O da Allah ve Resulü'nü sever."
Müsned-i Ahmed 5/353, Müslim K Fedail 1/4 (terc) 10/249, ibn-i Mace 1/200....

"Allah ve Resulü'nün en çok sevdiği Ali'dir"
Tirmizi 6/273, 361, 364
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

7

09.08.2004, 20:12

Biz de Allah (c.c.) ve Resûlünü (s.a.v.) , Hz.Ali'yi (k.v.) ve Ehl-i Beyt'i (r.a.) severiz,

sevmediklerimiz var ise Ehl-i Beyt-i Nebevî'yi sevdiklerini söyleyerek yanlış işler yapanlardır,

+sw

Acemi

Mesajlar: 18

Konum: viyana

Meslek: öğrenci

Hobiler: kur'an-ı kerim , kitaplar

  • Özel mesaj gönder

8

12.08.2004, 23:19

selam sana ey dost !

Peygamber efendimiz (s.a.v.) benden önce insanlar 72 fıkra idi benden sonrada 73 fıkraya ayrılacaklar , ama bunlardan sadece biri haktır...
merak ederseniz gerisini konuşa biliriz insanlar yanlış anlıyorlar onun için .... !
selam ve dua ile... !
+sw : "Ilerlediginiz yolda hic bir zorlukla karsilasmiyorsaniz,bilinki o yol asla sizi dogruya ulastirmaz...!"

9

12.08.2004, 23:37

+sw şöyle bir yazı var forumun başka bir yerinde

“Ümmetin yetmiş üç fırkaya bölüneceği, bunlardan yalnız birisinin kurtulacağı ile ilgili rivâyet sahih midir? Bunun izahı nasıldır?”

Ebû Hüreyre’nin (ra) ve Abdullah bin Amr’in (ra) ayrı ayrı rivâyetleriyle Peygamber Efendimizin (asm) “Ümmetin yetmiş üç fırkaya bölüneceğini, bunlardan yalnız birinin kurtuluş fırkası olacağını” beyan buyurduğunu Dârimî’nin Siyerinden, Tirmizî’nin Süneninden, Süyûtî’nin Câmiü’s-Sağir’inden öğreniyoruz. Hadis şöyledir: “ısrâiloğullarının başına gelen her şey, pabucun pabuca denkliği gibi, tıpa tıp ümmetimin başına da gelecektir. ısrâil oğulları yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardı. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Onlardan bir fırkanın dışında hepsi Cehennem’dedir.”
Ashab-ı Kiram sordu: “Yâ Resûlallah! O kurtulan fırka kimlerdir?”

Peygamber Efendimiz (asm): “Benim ve ashabımın yolu üzere olanlardır” buyurdu.1

Kurtulan fırkanın, bire bir Peygamber Efendimizin (asm) ve ashâbının yolundan giden fırka olduğu hadisin açık ifâdesinden anlaşılıyor. Başlangıçtan günümüze fıkıhta, îtikatta, ahlâkta, tasavvufta ve muhtelif ilmî ve meslekî dallarda çok zengin kurum ve kuruluşlarıyla Kur’ân’ı Sünnet üzere yorumlayan, doğru içtihatlar yapan, doğru ıslâmiyet’i hayata aktaran ve kendilerine “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” denilen geniş fırkanın, Hadis-i şerifin tanımladığı, tasvip ettiği ve müjdelediği kurtuluş fırkasından olmaya istihkâkı ve istidâdı vardır. Sünnetten veya doğru ıslâmiyet’ten şöyle veya böyle sapmış olan fırkalar ise bu hadisin tokadına mazhardırlar.

Rehber ve kılâvuz olarak sünneti öne alan ve Kur’ân’ı sünnet ölçüleriyle algılayan mezheplerin, meşreplerin, mesleklerin, cemaatlerin ve gurupların ise, tamamının—Allah’ın izniyle—hadisin tebrik ettiği “kurtulan fırkadan” olduklarını rahmet-i ılahiye’den umuyoruz.

Dipnot:
1- Câmiü’s-Sağîr, 3/3292; Tirmizî, Îmân, 18

Kaynak: www.fikih.info

10

13.08.2004, 15:31

Re: selam sana ey dost !

Alıntı sahibi ""+sw""

Peygamber efendimiz (s.a.v.) benden önce insanlar 72 fıkra idi benden sonrada 73 fıkraya ayrılacaklar , ama bunlardan sadece biri haktır...
merak ederseniz gerisini konuşa biliriz insanlar yanlış anlıyorlar onun için .... !
selam ve dua ile... !


Selam
Kusuruma bakmayınız ama açtığım konu; sanırım Ehl-i Beyt. Ehl-i Beytçiler değil.
Ehl-i Beyt konusu hakkında katkılarınızı bekliyorum.
Selam ve Dua ile;
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

11

14.08.2004, 01:17

“Ehl-i Beyt’im Nuh’un gemisine benzer; ona binen kurtulur, binmeyen boğulur.”
Hakim-Müstedrek 3/343
Kenzul-Ummal; 1/186

“Nasıl ki yıldızlar gökyüzünün emanı ise, Ehl-i Beyt’im de yeryüzünün emanıdır; insanlar onunla yollarını görebilir.”
Camius-Sağir (terc.); 2/58
Hakim-Müstedrek; 3/149
Es-Savaik; 134, 150

“ıyi de ıslam kalıtımsal mıdır ki Nesl-i Nebi’ye (Resulullah’ın soyuna) temessük etmemiz, onları ısrarla takip etmemiz isteniyor?” gibi muhtemel bir soruya; (Üstad'ın) “Sünnet-i Seniyeye ittibaı terkeden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.” cevabı verilir. Ve biliyoruz ki; Hz Nuh’un öz oğlu kendi sulbünden sayılmamıştır. Zira; Allah (c.c) Hz Nuh’un ailesini kurtarma va’dinde bulunmuştur ama Hz Nuh’un oğlu tufanda boğulmuştur. “Oğlum da ailemdendir” diyen Hz Nuh (a.s)’u, Allahu Teala azarlamış; “O senin ailenden değildir.” buyurmuştur;

“(Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir." Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi. Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. (Nihayet) "Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!" denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: "O zalimler topluluğunun canı cehenneme!" denildi. Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin." Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim. Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!” (Hud: 41-47)
Dolayısıyla; Resulullah (s.a.v)’ın izinden gitmeyenler ne Ehl-i Beyt olarak ne de Ehl-i Beyt'i seven (şii) olarak kabul edilir.

“Size paha biçilmez iki ağır emanet (Sekaleyn) bırakıyorum; ki bunlara sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz. Bunların ikisi de birbirlerinden büyüktürler (azamdır). Bunlardan biri; Gökten yere uzanan bir ip olan Kitabullah (Kur’an-ı Kerim); diğeri ise itretim ve Ehl-i Beytimdir. Bu ikisi (Kur’an ve Ehl-i Beyt) havuz başında bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bunlar hakkında bana nasıl halef olacağınıza (benden sonra bunlara nasıl muamelede bulunacağınıza) dikkat edin!”
Tirmizi 6/313-316
Müslim; 10/252
Müsned-i Ahmed; 3/14

“..Hem (Resulullah’ın) ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki: Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini izn-i ılahî ile bilmiş ve ıslâmiyet za'fa düşeceğini anlamış. O halde gayet kuvvetli ve kesretli bir cemaat-ı mütesanide lâzım ki, Âlem-i ıslâmın terakkiyat-ı maneviyesinde medar ve merkez olabilsin. ızn-i ılahî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş. Evet Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hususunda sairlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünki ıslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten tarafdardırlar. Cibillî tarafdarlık zaîf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatlı, gayet şanlı, bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikata tarafdarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedahe hisseden bir zât, hiç tarafdarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî ıslâmiyet cihetiyle Din-i ıslâm lehinde edna bir emareyi, kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder. Çünki fıtrî tarafdardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam eder.” (Üstad Bediüzzaman Said Nursi; dördüncü lem’a)
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

Mesajlar: 4

Konum: Turkiye

Meslek: Öğretmen

Hobiler: Eğitim

  • Özel mesaj gönder

12

25.09.2004, 15:04

Ehl-i Beyt

Ehl-i Beytin temsilcisi bu zamanda Bediüzzaman ve onun şahs-ı manevisi olan Risale-i Nur'un hakiki talebeleridir. ona yapışan Nuh AS ın gemisine binen gibi kurtulur. Yazılan hususlar ölçü içerisinde geçerlidir. Bediüzzaman Hz. Ali RA ın bir veled-i manevisidir. Risale-i Nur Hz. Hasandan RA sonra beşinci halife-i maneviyedir. Selamlar.

Mesajlar: 100

Konum: Almanya

Meslek: talebe

Hobiler: okumak

  • Özel mesaj gönder

13

25.11.2004, 02:18

Re: Ehl-i Beyt

Alıntı sahibi ""M. Ali KAYA""

Ehl-i Beytin temsilcisi bu zamanda Bediüzzaman ve onun şahs-ı manevisi olan Risale-i Nur'un hakiki talebeleridir. ona yapışan Nuh AS ın gemisine binen gibi kurtulur. Yazılan hususlar ölçü içerisinde geçerlidir. Bediüzzaman Hz. Ali RA ın bir veled-i manevisidir. Risale-i Nur Hz. Hasandan RA sonra beşinci halife-i maneviyedir. Selamlar.


Risale-i Nur Hz. Hasandan RA sonra beşinci halife-i maneviyedir.

Kafanizdan bir seyler uydurmayin lütfen Risale-i Nur'da böyle bir yazi geciyormu??? Halifelik siyaset meselesi dir Risale-i Nur'u bu konuma getirmek ne kadar dogrudur... Hz. Hasan (r.a.) sonra maneviyat muhabetulluah halifeleri 12 Imamlar ve Tarikat Pirleri (basta Hz. Abdulkadir Geylani) dirler.... 12 imamlar haktir inanmayan Imam Rabbani hz. son mektubunu okusun...

hürmetler
Aşksız derviş olmaz, olsa da o kimse derviş sayılmaz. Derviş'in sermayesi Aşk'tır, ilmi Aşk'tır, görgüsü Aşk'tır. Arzu ve istekleri de Aşk'tır. Derviş'in canı Aşk'tır, cananı Aşk'tır, bizzat kendisi Aşik'tır.. Ves-selam!...

14

25.11.2004, 07:29

Risale-i Nur meşrebinin Hz.Hasan'ın (R.a.) 6 aylık (tam hatırlamıyorum) hilafetinin manevi devamı şeklinde olduğunu Üstad söylemiş.Bunu da diğer imamları red etmek,tarikatleri kötülemek için değil,belki Hz.Hasan'ın (R.a.) hilafetinin manevi boyutu açısından söylemiştir.Yani onun hilafetinin manevi boyutuyla Nur meşrebinin manevi boyutunun paralelliği açısından.Bunu neden demiş öğrenmek için yapılacak ilklerden biri o dönemi incelemektir.

pek muhterem Bazul_Eşheb;
ımam Rabbani'nin ictihadlarına,görüşlerine saygılarımız vardır; amma ve lakin olayı bu şekilde anlarsak ortada hiç bir problem yoktur.Eğer bu şekilde anlaşılırsa Üstad'ın irşad yönteminde Hz.Hasan (r.a.) 'ın irşad yönteminin Üstad için büyük önem arz ettiği anlaşılıyor.Burada oniki imam ya da tarikat şeyhlerine saygısızlık adına bir şey yoktur.

Benim şimdilik yazacağım bu kadar.Eğer tatmin olmadıysanız inşa'Allah araştırırız.Bu konuda bilgisi olan kardeşler varsa katılımlarını bekliyoruz.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

15

25.11.2004, 10:09

M.Ali Kaya tanıdığım, ilim sahibi bir ağabeyimizdir.
öyle laf olsun diye konuşmaz.
bu ifadesi de mutala ki bir hakikate isnad ediyor.

ama burada Risale-i Nurda geçen önemli bir prensibi göz ardı etmiş.
"Her söylediğin doğru olsun, lakin her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir" prensibini yani.

Ali ağabey doğru demiş, ama bu ifade Bazul-Eşhep gibi değerli ve dikkatli bir kardeşimizin önemli, ciddi ve kalp yaralayıcı bir "hakaretine" vesile olmuş.
evet, Bazul-Eşhep kardeş "kafadan uydurmayın" demiş.

doğrusu bu söz çok yaralayıcı.
zira bir hakikate dayanmıyor.
Yukarıda bu iddiaya sebebp olan ifade "Hizmet Rehberi" adlı eserde geçiyor.
ben bizzat okudum.
Orada, Üstad Hz.leri "Risale-i Nurun yaptığı iman, kuran ve islam hizmetinin Hz. Hasan'ın hilafetinin devamı olduğunu" ifade ediyor.

bu konuya inşallah devam edeceğiz.
saygılar

16

25.11.2004, 10:29

Zannediyorum ki Bazul_eşheb mevzuya aceleyle yaklaşmasaydı ve biraz daha tahkik etseydi bunları yazmazdı.Ortada bir yanlış anlama var.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

17

25.11.2004, 10:38

ışte mezkur mektub;

Alıntı

Aziz, sıddık, çok mübarek, çok faal, çok halis, çok kıymettar kardeşim Hüsrev,

Senin bayramın ikinci gününde elime geçen mektubun bir güvercin haber veriyor gibi geldiği aynı günde beni çok müteessir eden hadise-i taarruziyeden neş et eden elemlerime, kederlerime bir merhem, bir ilaç hükmüne geçti, bu manayı hatıra getirdi: "Sana ihanet eden ehemmiyetsiz adamlara karşı, Gül ve Nur fabrikasının kahramanlarının harikulade hürmet ve ihtiramları varken, böyle bir iki vicdansızın hakaretine değil, milyonlarca düşmanların ihanetlerine karşı gelebilir ve hükümden iskat edebilir" diye kalbime geldi. Fakat kendi şahsıma baktım ki, kurumuş, çürümüş, vazifesi bitmiş bir hurma çekirdeği hükmünde iken, Risale-i Nur bahçesinde bir derece o çekirdekten tezahür eden meyvedar, muhteşem koca bir ağaç nazarıyla baktığınızı gördüm. Sizin fevkalade hüsn-ü zannınız o ağaçtan ileri geldiğini ve çekirdeğin de bir cihette, bir nevi vesile olduğu cihetinde hüsn-ü zanna mazhar olmuş gördüm.

O mektubun birinci sayfası güzeldir; ben de iştirak ediyorum. ıkinci sayfada birkaç yerde kalem karıştırdım, tadil ettim. Ezcümle: Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilafetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenü l-Kebirden ve Celcelutiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünkü, adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes ud edebilir bir istidatta bulunan, Risale-i Nur dur ve onun şahs-ı manevisi, Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın bir muavini, bir mütemmimi, bir manevi veledi hükmündedir diye senin mektubunu tadil ettim. Buna kıyasen, sana vekaleten bir iki yerde kalem karıştırdım. Fakat aynı günde mahkeme, kitaplarım içinde bana teslim ettikleri mektuplar, müsveddeleri ve onların üstünde yeşil kalemle işaretlerine göre çok ehemmiyet verdikleri o müsveddeler içinde bu size yazdığım noksan bir parçayı gördüm, fesübhanallah dedim. Mektubuna benimle cevap ver diye manasını aldım. Belki bu parça lahikaya girmiş; ben de size aynını yazıyorum.

Parça budur:

"Benim çok kusurlu şahsıma hüsn-ü zanla verdiğiniz makamlar cihetinde değil, belki vazifeye, hizmete bakıp o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusurat ile alude mahiyetim, benden kaçmaya bir vesile olur. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için, şahsiyetime karşı haddimin pek fevkınde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız. Ben, size nisbeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben, sizin kusuratıma karşı şefkatkarane dua ve himmetinize muhtacım; benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var. Cenab-ı Hakkın ihsan ve keremiyle, sizlerle, gayet kudsi ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette, taksim-i mesai kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevinin fevkalade ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kafidir.

"Madem bu zamanda, herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye bir kudsi vazifedir. Hem kemiyet, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset daireleri, ebedi, daimi, sabit hizmet-i imaniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olmaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde bize bahşettiği feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddimden fazla fevkalade hüsn-ü zan ile müfritane ali makam vermek yerine, fevkalade sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lazımdır; onda terakki etmeliyiz. Elhak, bunda tam terakki etmişsiniz." (Parça bitti)
• • •

Okumak için tıklayın Emirdağ Lahikası sf 65,66
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

18

26.11.2004, 12:59

allah razı olsun abdülkadir kardeş


bak bu güzel ve tam yerinde bir nakil oldu

19

26.11.2004, 13:08

Alıntı

Ezcümle: Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın altı aylık hilafetiyle beraber Risale-i Nur’un Cevşenü l-Kebirden ve Celcelutiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahu Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz.


Bazul_eşhep kardeşim;
bu ifadeden görüldüğü üzere Üstad, Hilafetin en mühim maksadının iman hakikatlerini neşretmek olarak tanımlıyor. bu noktada mesele daha net gözüküyor zannediyorum.

20

26.11.2004, 19:14

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

allah razı olsun abdülkadir kardeş


bak bu güzel ve tam yerinde bir nakil oldu

amin,ecmain
abi,

dediğim gibi bir yanlış anlama var,
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir