Gündeme oturan her ne kadar Sayın Başbakan’ın konuşması olsa da, Cumartesi günü Grand Cevahir Otel’deki yıldız konuşma, Prof. şefik Dursun’un konuşmasıydı. Onun için en fazla alkışı şefik Hoca aldı. Başbakan’ın gündeme bomba gibi düşen sözleri, onun konuşmasına cevap mahiyetindeydi.
Sayın Başbakan, “Hocamın söylediklerine katılmıyorum, çünkü buram buram tepki kokuyor” dese de, müdafaası tasvip görmedi. Çünkü, şefik Hoca’nın söyledikleri bir kere alkışlarla takdir toplamıştı. Aynı topluluk, birbirine zıt iki konuşmayı da takdir edecek değildi. Nitekim etmedi ve Başbakan’ın konuşmasının ortalarında bir ara homurtular bile duyuldu.
şefik Hoca, hükümetin yapması gerekenleri yapmadığı/yapamadığı için tepkiliydi. Bu tepkisini dile getirdi. Haliyle konuşması buram buram tepki kokacaktı; bu da gayet normaldi. Kaldı ki, kendisinin de daha sonra bendenize ifade ettiği gibi, tenkitleri hem gayet yumuşak, nazikçe ve kardeşçeydi, hem de başka birçok şeyleri dile getirmemişti bile.
Diğer konuşmacılar ıçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Adalet Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Ömer Dinçer ve bazı milletvekilleri idiler. Hiçbir konuşmada, beklenilen icraatlara ait, ileriye dönük hiçbir vaad yoktu. Konuşmaların özeti; “Bu vaziyette, bizden herhangi bir atak beklenmemeli” şeklinde mazeret beyanı gibiydi. Buna, “Bizim bu şartlar altında yapabileceğimzi bu kadar” demenin başka cümleler şeklinde dile getirilmesiydi de denebilir.
Sayın Başbakan’ın da hatırlattığı gibi, bu iktidar 20 aylık oldu. Ne yapıp ne yapamayacağını bu 20 ayda gösterdi. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, demek ki AKP bu kadar.
Başörtüsü için, “toplumsal uzlaşma” bekliyorlar. Ola ki belki balığın kavağa çıktığı bir gün gelir, laikçilerin kalbi yumuşar ve başörtüsü hakkında toplumsal bir uzlaşma olur da başörtüsü meselesi çözülür. Tabii ki göle su gelene kadar kurbağanın gözü patlamazsa.
Kaldı ki başörtüsünden daha mühim bir şey var: Kur’an öğrenim ve öğretimi...
Bu konuda dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir yasakla karşı karşıyayız. Bu memlekette 12 yaşından küçüklere Kur’an okutma yasağı devam ediyor. Mevcut iktidar, bu kabul edilemez yasağın kaldırılmasıyla ilgili tek kelime etmiyor. Bu husus gündemlerinde olmamak bir tarafa, gündeme almayı düşünmüyorlar bile.
Enflasyon yüzde 10’dan aşağıya inmiş, hatta sıfır olmuş bana ne! Evlâdıma, inancımın temeli olan kitabımın öğretilmesi yasaksa, isterse bu memleketi yalancı cennet haline getirsinler.
Düşünelim değeli okuyucular; var mı bizim için Kur’an’dan daha mühim bir şey?
Sevgili hükümetimiz, “üç-beş bin Hıristiyanı” ilgilendiren Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için çare arıyor da, 69.5 milyonu ilgilendiren Kur’an yasağının kaldırılmasını gündemine bile almıyor.
Bir taraftan misyoner faaliyetleri ayyuka çıktığı halde, buna karşı ciddi bir tedbir almamak şöyle dursun, “apartmanlarda ibadethane açılabilir” kararıyla kilise açılmasına adeta kolaylık sağlanıyor da, Kur’an yasağının kalkması için hiçbir hareket görülmüyor.
Sıra geldi Denizli’den başlanarak belediye başkanı eliyle cami yıkımına...
Fî tarihinde, “Ararat filmine jest olarak, Van’ın Akdamar Adası’ndaki Ermeni kilisesini tamir ettirelim” diyen şimdiki Milli Eğitim Bakanı, Denizli’deki cami yıkımı meselesi hakkında söyleyecek hiçbir söz bulamıyor mu acaba?
Değerli okuyucular! 12 yaşından küçük çocuklarımıza Kur’an öğretme işini kendimiz halletmemiz gerekiyor. Ne yapılacağını, geçen sene Abdullah Yıldız kardeşimiz, bu sene A.Muhsin Meriç kardeşimiz ve hepimiz yazdık. Gazetemiz de Kur’an Elif-Ba’sı veriyor. Sizlere sadece okutmayı temin etmek kalıyor. 12 yaşın üzerinde olan çocuklar yaz Kur’an kurslarını dolduruyorlar. Daha küçükleri okutmak içinse, Kur’an okumasını bilen herkesin, evini bir Kur’an kursu yapması lâzım.
ınanıyoruz ki, bunun karşılığı cennet, terki ise büyük vebaldir. Haydi Kur’an seferberliğine...
___________
Ali Eren - Vakit