Sie sind nicht angemeldet.

  • »Sükrü Bulut« ist männlich
  • »Sükrü Bulut« ist der Autor dieses Themas

Beiträge: 60

Wohnort: Köln / İstanbul

Beruf: Eğitimci - Yazar

Hobbys: Risale-i Nur

  • Nachricht senden

1

Donnerstag, 16. August 2007, 10:49

Müezzinleri susturulmuş Türkiye...

ıçtimâî hadiselerin anlaşılmasının imânî meselelerden daha kolay olmadığını siz de biliyorsunuz. Müslümanların hüsn-ü zan, güzel arzu ve beklentilerine rağmen, ülkenin dûçâr olduğu kaosu görmek o kadar zorlaştı ki... Maalesef tarih tekerrür ediyor. 12 Eylül’ün zehirli hançeriyle yaralanan millete, cuntacıların muâvenetiyle işbaşına gelen muhafazakâr siyasetçiler derman olamamışlardı. Konseyin getirdiği tüm şer ve fenalıklara adeta bekçilikle siyasî ömürleri tükendi. 12 Eylül’ün getirdiği rezaletlerin en küçüğünü bile düzeltmeye ya fırsat verilmedi veya anlaşma gereği düzeltmediler.

O meş'um ihtilâli tahkim eden 28 şubat’ın akabinde Amerikalı neocon ve neoliberallerin muâvenetiyle sahneye çıkarılan eski Milli Görüşçüler, bu noktadan Özal’lı ANAP ile bîtamamihâ örtüşüyorlar. Bu izdüşümün detaylarını çok yakın bir gelecekte inşallah araştırmacılarımız açık bir şekilde neşredeceklerdir. 12 Eylül’ün getirdiği şerleri kollama ve koruma vazifesini siyaset kabristanına girinceye kadar yapanlardan ders almayan Tayyip’li AKP’nin de aynı akıbete yuvarlanacağından şüphe edenleriniz olmasa gerek.

28 şubat’ta Kemalistlerin ülkeye ve millete reva gördükleri haksızlıkları ve zulümleri duymak istemeyen eski ıslamcılarımızın, bazen milliyetçi ve bazen liberal ekonomist kesilmeleri de, eski kötü âdetin devamı sayılır.

Zira Özal’ı savunanlar gitti, Tayyip’i müdafaa edenler de “ekonomik zafer ve istikrar”lardan bahsediyorlar. 12 Eylül hareketinden sonra Asya münafıklarının yardımıyla Avrupa zalim hırsızlarının milletten çalıp çırptıklarının hesabı maalesef yapılmadığından, mukayese imkânına sahip değiliz. Türk-ıslâm sentezcilerinin Türkiye’ye verdiği zarardan geri kalmayan ılımlı ıslâmcıların verdiği zararın bilançosu da elbette bir gün yazılacaktır.

Maddî kalkınma elbette önemlidir. Ekonomiden bahsedilmesin demiyoruz. Milletin ve evlâdının imanının, dinî değerlerinin, şeâir-i ıslâmiyenin, genel ahlâkın ve adaletin yağmalandığı bir ülkede, birer sihir kutusuna dönüşmüş ekranlarla milleti "Ekonomi! Ekonomi!” diye aldatmanın ceremesini, elbetteki “yenilikçiler” çekmeyeceklerdir. Avrupa’daki ağababalarının yardımlarıyla fatura yine mazlum ve fukara millete çıkacaktır.

28 şubat’ın dinî ve insânî hürriyetlere getirdiği kısıtlamaları biliyorsunuz.

ışe camiden başlanılmıştı. ımamlar ve vaizler susturulmuş, resmî ideolojinin tayin ettiği kişinin bir merkezdeki vaazıyla camiler adeta yetim bırakılmıştı. Ankara’da hazırlanan matbû hutbelerle Cumalar kıldırılmış, sonra da, seslerinin güzel olmadığı bahane edilerek müezzinler susturulmuş ve merkezî ezan ihdas edilmişti.

Safları düne kadar imam, vaiz ve müezzin olan bir iktidarla, bu yasaklar beş sene boyunca sürdürülmüştü. Din eğitimi, meslek eğitimi, üniversitede ilim hürriyeti, yargının bağımsızlığı, ücretlilerin perişanlığı ve ziraattaki dışa bağımlılıkla; dindar vekillerimiz, düşmanlarının yapamadığını yaptılar.

ışin en acı tarafı da şer ve fesat şebekelerinin ele geçirdiği ileri teknolojinin yardımıyla milletin ekseriyetinin basiretini bağladılar. Bu sihri üflemeyen ve bu kitlesel hipnotik çalışmaya katılmayan medyamızın yüzde ikiyi bile bulamadığını söyleyebiliriz.

ışte bir seçim sonrasındayız. Oturduğum semtin müezzinleri susalı henüz o­n gün oldu. 28 şubat’ın şerrinden bizi kurtarması gereken AKP iktidarı, şerri yaygınlaştırarak genelleştiriyor. o­nlara rey verenlerin tarafgirliği de dehşetli: Yavrusunu haksız yere savunan taraflı anne refleksi gibi bir şey.

Refah Partili belediyelerdeki tesettürlü kızların yerini dekolteliler alırken, mescitlerin tabelaları da indirildi. Mescitler adeta bir utanç vesilesi imiş gibi, sosyal ve turistik tesislerin bodrumlarına tıkıştırıldı.

Bazılarının dindar olmadıklarını ispata kalkıştıkları ve hatta yarışa girdikleri bir dönemin başındayız. Rabbim encâmımızı hayretsin. Cami ve minarelerimize bu suikastı Halk Partisi yapmış olsaydı, millet mutlaka tedbirini alırdı. Ne çare ki, kurt gövdenin içine girdiğinden mukavemet güçleşiyor. Fakat bu sihrin Rabbimizin yardımıyla çok yakında kaybolacağına inanıyoruz.
Şükrü Bulut

Lesezeichen:

Thema bewerten