Köşk'ten evvel başörtüsü soru(n)ları
Konuya iki tesbitimizi aktararak girmek istiyoruz.
Birinci tesbit şudur: Yirmi beş�otuz senedir tanıdığımız, samimî olduğumuz bir aile. Geçenlerde bir vesile ile görüşüp sohbete başladık. Ağabeyimiz dedi ki: "Kırk senedir Demokrat bir aileyiz. Siyasî çizgimizde hiç kırıklık yok. Ama, bu defa kafam çok karışık. Ne yapacağımı bilemez hale geldim. Meselâ, Ağar 27 Nisan'da Meclis'e niye katılmadı, vesaire..."
Ağabeyimizin sorularını cevaplandırmaya, müşkilâtını izale etmeye tam başlamıştık ki, bu defa da ablamız geldi yanımıza ve pür hiddet şunları söyledi: "Ben kesinlikle Demokrat Partiye oy vermeyi düşünmüyorum, hatta oy verecek olanları dahi bundan vazgeçirmeye çalışıyorum."
Hanım ablamız, en büyük gerekçesini de şu sözlerle ifade etti: "Çünkü bu parti, eşi başörtülü dindar bir adamın cumhurbaşkanı olmasına engel oldu."
Konuştuklarımızı bir yana bırakarak, bir gerçeğin altını çizelim: Bu ablamız, AKP'li yakınlarının bu yöndeki telkinlerinden, propagandalarından fazlasıyla etkilenmiş. Dolayısıyla, bu sadece bir örnektir ve buna benzer örneklere yurdun hemen her tarafında rastlamak mümkün. Yani, tehlikeli bir damar yeniden depreşmiş durumda. Bunu hiçkimse inkâr etmeye kalkışmamalı.
ıkinci tesbit de şudur: CNN Turk'te yayınlanan "Liderler turu" programına, Ağar'dan sonra Erdoğan da misafir oldu. Gazetecilerin sorularını cevapladı. Soruların bir bölümü, başörtüsüyle ilgili olup, Abdullah Gül'ün muhtemelen bu sebepten dolayı cumhurbaşkanı seçilemediği, yani önüne ciddî engeller çıkartıldığı şeklindeydi.
Erdoğan, bu konuda şunları söyledi: "Eğer oysa (başörtüsü) engel, bu daha üzücüdür. O zaman şunu söylesinler: Başörtülü olan birisi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olamaz. Eşi başörtülü olan, insan bu ülkenin vatandaşı değil mi? Eşinin başı açık olan biri cumhurbaşkanı olabiliyor da, eşi başörtülü olan biri neden olmasın?"
Doğru söze ne denir... Vicdan sahibi olan kimse, şu sözlerin neresine itiraz edebilir ki?
Düz bir mantıkla bakıldığında, Başbakan Erdoğan'a ait bu sözlerin yerli yerine oturduğu görülebilir.
Hatta, seçim atmosferinde sarf edilen bu sözlerin, AKP'ye önemli oranda puan kazandırdığı da söylenebilir. Tıpkı, vaktiyle Erbakan'ın benzer bir atmosferde sarf ettiği "Rektörler, başörtülülere selâm duracak" şeklindeki sözleri gibi...
Ancak, meseleye "Bir sözün kim tarafından, ne zaman ve ne maksatla söylendiği" noktasından bakıldığında ise, farklı bir değerlendirmede bulunma mecburiyetinin hasıl olduğunu da kabul etmek gerekir.
Zira, "Çankaya'da başörtüsü" meselesi açıldığında "Başörtülüler bu ülkenin vatandaşı değil mi?" diye üstüne basa basa ses tonunu yükselten kişi, bu ülkenin başbakanıdır. Üstelik, beş yıla yakındır tek başına iktidar...
Haydi, diyelim ki güçleri Çankaya'ya yetmedi. Peki, o makamın altındakilere, yani kendi yetki ve sorumluluk altındaki kademelere "eşit vatandaşlık" noktasında güç yetirebildiler mi? Dolayısıyla, aynı mantık yürütülerek şu soruları da sorma hakkı doğuyor:
1) Sayın Başbakan! Dört senelik devr�i iktidarınızda olduğu gibi, dün yasaklı bir sınav (ÖSS) daha yaşandı. Sınava, başörtülü adaylar alınmadı. Peki, onlar bu ülkenin eşit vatandaşları değil mi? Ve, bu sorunun muhatabı siz değilseniz, kimdir?
2) Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere, diğer bakanlıklara bağlı bütün resmî kurum ve kuruluşlarda, başörtülü memureler çalışamıyor, öğrenciler okuyamıyor. Siz ve hükümetiniz, bu uğurda ne yapabildiniz?
3) Sayın Başbakan! Çankaya'nın altında ve sizin yönetiminiz altındaki vatandaşlar için konulan ve uygulanmakta olan başörtüsü engeli ne ise, Çankaya için konulan engel de odur. Bunu en başta sizin bilmeniz gerekmiyor mu? O halde, neden tecahül�ü ârifane yapma ihtiyacını duymaktasınız?
4) Sayın Başbakan! Başörtüsü meselesi için, tâ başından (2002'den) beri şunları söylemediniz mi: "Bu, bizim öncelikli meselemiz değildir. Bunun için bedel ödemeye hazır değiliz. Bu iş, ancak mutabakatla, uzlaşmayla hallolur." Evet, bunlar sizin yaklaşımlarınız. şimdi, buna rağmen çıkıp "Çankaya ve başörtüsü" gibi iki riskli konuda, hiçbir mutabakat ve uzlaşma cihetine gitmeden, adeta bir dayatmanın içine girdiniz. Peki, bu konuda bir hata yaptığınızı hiç düşünmüyor musunuz? Yani, bir özeleştiriye ihtiyaç duymuyor musunuz?
5) TV'de sarf ettiğiniz "Başörtülüler bu ülkenin vatandaşı değil mi?" sözünü, sıradan bir vatandaş sarf etse, gayet normal kaçar. Fakat, siz başbakansınız ve orası acziyet ve sızlanma yeri değil, irade ve icraat yeridir. Siz, bu konuda neden şimdiye kadar en küçük bir icraat ve irade beyanında bulunmadınız?
M.Latif Salihoğlu/ ;Yeni ASYA
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...