AKP nereye?
Anayasa Mahkemesi Başkanının “türban” çıkışını, son günlerde devlet katından peş peşe yükselen “uyarılar zinciri”nin son halkası olarak değerlendirenler, Cumhurbaşkanınca yapıldığını söyledikleri açıklamaları da bu listenin en baş sırasına yerleştiriyorlar.
Gerçekten Sezer’in yakın zamanda bu anlamda Özkök ve Bumin benzeri bir çıkışı oldu mu? şayet olduysa niye “ses getirmedi?”
Çankaya en son 23 Nisan’da bir mesaj yayınladı. Onun da “tahriklere dikkat ve sağduyu çağrısı” yapan tarafları öne çıkarıldı.
Bunun dışında, Özkök’ün ve Bumin’in çıkışlarının yaptığı tarzda bir gündem oluşturamadı.
Buna rağmen birileri onun mesajlarını da “uyarılar listesi”ne dahil ediyorlarsa, herhalde bildikleri farklı birşey olsa gerek.
Onun dışında, Yargıtay Başsavcısının çıkışı gündemde iz bırakırken, Genelkurmay ve Anayasa Mahkemesi Başkanlarının yaptıkları konuşmaların ise, gündem tayin etme açısından hedefi tam 12’den vurduğu gözlenmekte.
Peki, bunlara karşı iktidarın tavrı ne oldu?
Yargıtay Başsavcısının konuşması üzerine Adalet Bakanı kendisini arayarak, “Elinizde somut bir bilgi varsa alıp gereğini yapalım” dediğini ve ondan “Ortaya konuştum” cevabı aldığını açıkladı. Bu isabetli ve enerjik tavır, o konuşmaya bina edilmesi muhtemel yığınağın önünü kesti ve hükümeti de rahatlattı.
Ancak Genelkurmay Başkanının konuşması sonrasında hükümet de, AKP de tam anlamıyla “çuvalladı.” Genel Başkan Yardımcısı konuşmayı “aklıselim toplamı bir değerlendirme” diye yorumlayıp Paşaya “Böyle bir devlet adamına sahip olduğumuz için gurur duyalım” iltifatı yaparken, Başbakan da konuşma için “olgunca” nitelemesini kullandı.
Konuşmanın muhtevasıyla ilgili olarak ise “Paylaştığımız yerler var, paylaşmadığımız yerler var” demekle yetinip işi orada bıraktı.
Oysa Paşanın konuşmasında özellikle Türkiye’nin “ıslâm ülkesi” olma niteliğini reddedip bütün dinî cemaatleri “irticaî unsur” olarak suçlayan bölümün hükümet tarafından da en yüksek seviyede kınanması gerekirdi.
Nitekim suçlanan cemaatlerden, sivil toplumdan ve medyanın özgürlükçü kesimlerinden yükselen tepkiler bilhassa bu noktada yoğunlaştı. Hükümet onlardan da güç alarak bu konuda farklı bir tavır sergileyebilirdi.
Anlaşılan o ki, o kesimlerle ilişki içindeymiş görüntüsü vermenin, kendisini, tam da “yumuşak karnı”nı hedef alacak yeni salvo atışlarına muhatap kılacağından korkup çekindi.
Bu psikolojiye, asker karşısındaki geleneksel eziklik de eklenince bu sonuç ortaya çıktı.
Sivil bürokrasiye de söz geçiremediği halde hiç olmazsa arada sırada “kükreyip” sert çıkışlar yapan hükümet, silâhlı bürokrasi söz konusu olduğunda ise bu görüntüyü verdi.
Bumin’in konuşmasına karşı Başbakan ve Meclis Başkanı başta olmak üzere neredeyse bütün hükümet ileri gelenleriyle parti yöneticilerinin sert ve keskin tepkiler vermeleri, büyük ihtimalle, asker karşısındaki eziklik görüntüsünü telâfi çabasının da bir tezahürüydü.
Ama bunun beyhude bir çaba olduğu ortada. Ve bütün olup bitenleri büyük dikkat ve hüzünle, hayıflanarak, yutkunarak izleyen sessiz milyonlar, asker karşısındaki suskunlukla sivil bürokrasiye yönelik sert çıkışlar arasında beliren uçurumu ibretle temâşâ ediyorlar.
Emekliliğine iki ay kalmışken sırf “ıçimde ukde kalmasın diye konuştum. Sözlerimin ses getireceğini biliyordum” diye mâlûm çıkışı yapan yüksek yargı bürokratına karşı iktidar kanadından yükselen tepkileri niye Genelkurmay Başkanı konuştuğunda göremedik?
Neden AKP bu konuşmanın milleti yaralayan bölümlerine karşı itirazını dile getiremedi? Ve aksine övgüler düzüp göklere çıkardı?
Hatırlanacağı gibi, 28 şubat’ın en hararetli günlerinde, MGK’da bazı asker temsilcilerin bizzat yüzüne karşı çok ağır eleştiriler yönelttiği dönemlerde bile Erbakan “Kahraman komutanlarımızla her konuda tam bir görüş birliği içindeyiz” açıklamaları yapmaktaydı.
AKP’li Dengir Fırat Millî Görüşten gelmediği halde bu konuda Erbakan’ı dahi solladı.
AKP işin nereye gittiğinin farkında mı?
Kaynak