Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

04.09.2006, 11:27

İsmailağa Camii´nde bıçaklı saldırı dehşeti

ısmailağa Camii’nde bıçaklı saldırı dehşeti




Fatih’teki ısmailağa Camii’nde sabah namazından sonra cemaate vaaz eden emekli imam Bayram Ali Öztürk (54), saldırıya uğradı.

Dua sırasında bıçaklanan Öztürk, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. 26 yaşındaki saldırgan da çıkan arbedede öldü. Mustafa Erdal ismindeki saldırganın nasıl öldüğü konusunda iki iddia ortaya atıldı. Psikolojik sorunları olduğu öğrenilen Erdal’ın linç edildiği ileri sürülürken, Emniyet kayıtlarında, “Bıçaklayan kişi, daha sonra başını mihraba vurmaya başlamış, ölü olarak bulunmuştur.” denildi. Emekli imam Bayram Ali Öztürk, kamuoyunda ‘Mahmut Hocaefendi’ olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu’nun talebelerindendi. Hocası tarafından ‘Ayaklı kütüphane’ olarak nitelendirilen Öztürk’ün bir süredir tehditler aldığı öğrenildi. 1998’de Mahmut Hocaefendi’nin damadı olan Çukurbostan Camii imamı Hızır Ali Muratoğlu da camide silahlı saldırıya uğramış ve hayatını kaybetmişti.

Fatih ısmailağa Camii’nde sabah namazından sonra cemaate vaaz eden Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca’nın talebelerinden Bayram Ali Öztürk (54), cami içinde uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Saldırının ardından çıkan arbedede kafasını mihraba çarpan saldırgan da öldü.

Uzun yıllardan beri her hafta pazar günü ısmailağa Camii’nde sabah namazından sonra sohbet yapan Bayram Hoca dün de aynı şekilde sohbetini tamamladı. Cemaatten Mustafa B.’nin verdiği bilgiye göre, bir buçuk saatten fazla süren sohbetin arkasından duaya geçildi. Yarım saate yakın süren duanın ardından cemaatin arasından bir kişi Öztürk’ün yanına yaklaştı. Mustafa Erdal (26) isimli kişi, “Hocam bana da dua eder misin?” diyerek el öpecekmiş gibi yaparak Bayram Hoca’nın üzerine eğildi. Gazete kâğıdına sardığı bıçağı belinden çıkaran saldırgan, Öztürk’e sapladı. Bayram Hoca kalbine aldığı bıçak darbeleriyle yaralandı. Özel Medical Park Hastanesi’ne kaldırılarak ameliyata alınan Öztürk, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayata veda etti.



Allah rahmet etsin. Bu şehit hocamıza. Allah cemaatine de sabır ihsan etsin.

Selametle

2

04.09.2006, 11:30

Allah rahmet eylesin..

Eskiden Fatihte oturuyorduk o camiyi biliyorum onun için içim bir tuhaf oldu şok oldum :( :cry: :(

3

04.09.2006, 12:01

şaibeli bir ölüm Allah rahmet etsin

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

4

04.09.2006, 15:36

Allah rahmet eylesin gerçekten değişik bir ölüm...ve ölümün ne zaman gelceği gerçekten belli olmuyor...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

5

05.09.2006, 06:14

Camideki cinayet

Fatih’te ısmail Ağa Camiinde ikinci kez, hem de galiba yine bir Pazar günü cinayet işleniyor. Bu da çeşitli istifhamlara konu olmaya aday. ılk akla hücum eden suallerden birisi şuydu: Acaba bu saldırıların gerisinde Türkiye’yi karıştırmak ve yeni kampanya ve kamplaşmalara âlet etmek isteyen karanlık odaklar veya mihraklar mı var? Öyleyse, gerçekten de talihsiz bir durum.

Bu, ısmail Ağa’da işlenen ilk cinayet olmadığı gibi camide işlenen ilk cinayet de değil. Kafası bozuk bir takım Hariciler, ‘Hazreti Ali ile Muaviye Bin Ebi Süfyan’in sürtüşmesi ve cepheleşmesi bütün bir ümmeti meşgul ediyor ve enerjisini eritiyor ve tüketiyor, tek hamlede ikisinden de kurtulalım’ diye ikisine karşı da suikast tertibinde bulunmuşlardı. Hatta ‘Duhatu’l Araptandır’ denilen Amr ıbni’l As da hedef alınanlardandı. Ama hasbe’l kader ikisi kefeni yırtmışlardı. Ödürücü kılıç darbesi Hazreti Ali’ye isabet etmişti. Sadece şehit ve mazlum halife ımam-ı Ali bu suikastlardan kurtulamadı. Daha sonra kan dâvâsı siyaset olup bugünlere kadar geldi. Önce birileri Hazreti Osman’ın kanlı gömleğinin dâvâsına düştüler. Bunlar arasında samimiler olduğu gibi bunu kanlı bir siyaset aracı haline getirenler de vardı. Özellikle de Mervaniler. Bu kan dâvâsının izleri silinmeden ikinci bir siyasi kan dâvâsı Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesiyle başlamıştı. Onun yansımaları günümüze kadar sürdü.

Bu faciayı an be an hatırlayarak samimiyetle şehitlerin arkasından ağlayanlar olduğu gibi, meseleyi siyasî bir kan dâvâsına dönüştürenler de oldu. Muhtar Sakafi belki de bunlardan birisidir. Ama Malik Eşter Nehai’nin oğlunu bile kendi saflarında korumayı başaramadı. ıdealizm adına yola çıktı, ama realizm adına yolda onu kaybetti.

Samimi olabilmek kadar samimiyeti sürdürebilmek de zordur. Ondan dolayı Cenab-ı Hak ‘vetevasav bissabr’ buyuruyor. Hazreti Ali ne kadar mazlum ve mağdur ise onu şehid eden Hariciler de travmatik bir ortamın ürünüydüler. Ordugâhlarında ve Müslümanlar arasında büyük bir fitnenin devamı ve olağanüstü haller yaşanıyordu. Kıt akılları olayları muhakeme edemeyince baş kaldırdılar ve sağda-solda cinayet işlemeye başladılar. Onlar idealizm adına, realizm ekolünü de, idealizm ekolünü de reddettiler ve cephe aldılar. Bundan dolayı olsa gerek ‘En iyi, iyinin düşmanıdır’ derler. Sağlıklı ve aklı başında olan insanlar bu tür cinayetleri işleyemezler. Tevafuka bakın ki aynı camide sekiz yıl sonra öldürülen Bayram Ali Öztürk cemaata salihlere ve evliyalara yapılan saldırılardan bahsediyormuş. Böyle bir ortamda hayatına kastediliyor.

***

Danıştay cinayetindeki gibi karmaşık bir durum arzeden cami cinayetinin faili Mustafa Erdal’ın arkasında ister karanlık odaklar olsun, isterse olmasın böyle bir cinayeti sağlıklı bir adamın irtikap etmesi mümkün değil. Zaten iki aydır psikolojik tedavi görüyormuş. Ve bu tip adamlar daha rahat yönlendirilebilirler. Ama bu halihazırda sadece bir varsayım.

Olayın ardından en iyi analizi Ahmet Hakan Çoşkun yapmış. Kendisi gibiler hakkında ‘Bizim Janus’larımız’ makalemi yazmış olmama rağmen elbette bazen isabet ettirdiği ve tutturduğu oluyor. Onun da ifade ettiği gibi cemaat siyasî bir cemaat değil. ıçtimaî yani sosyal bir cemaat. En önemli özellikleri de kıyafetleri üzerinden toplumla keskin bir zıtlaşma içinde olmaları. Bu kasıtlı bir tercih değil, ama dini böyle anlamalarının bir sonucudur. Bu yaşam tarzı sosyolojik olarak bir gettolaşma olarak yorumlansa da yaşanan hayat ile özlenen ve idealize edilen hayat boşluğu şizofrenik bir uçurum meydana getiriyor. Bundan dolayı cemaat kendi halinde olmasına rağmen bazen kutuplaşma kurgularının odağında olabiliyor. Veya âlet edilmek isteniyor. Kıyafet benzerliği dışında Aczmendilerle bir alakaları yok. Onlar ıBDA-C’cilere değil ıBDA-C’cilar onlara angaje olmaya çalışıyor.

Kıyafetleriyle istemeden de olsa sosyal ve siyasî mühendisliğin çekim alanına girebiliyorlar. Nasıl girmesinler ki Mustafa Erdal gibilerini üreten Türkiye’deki ortam hiç sağlıklı değil. Canlı başörtüsünün okullara girmesinin yasaklanmasından sonra Çin’in ürettiği başörtülü çıkarmalı Barbie çantalarının da okullara girişinin önü kesilmek isteniyor. Fotoğraf da olsa sembol. Dünyadaki bütün başörtülerini yok etseler daha iyi olmaz mı? Bu ülkede kimi kurumlarda cansız nesnelere bile ceza verilebiliyor. Son örneği Barbie çantaları olabilir. Aklın egemen olmadığı yerde şiddetin egemen olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla kendi halindeki bu tür cemaatlar bile gerginlik malzemesi yapılabilir. Burası Türkiye.

***

Maktul Bayram Ali Öztürk Hoca Fransızca bilen ve bu dilden çeviriler yapabilen entelektüel yönleri bulunan bir imammış. Elmalı Hamdi Yazır kuşağı gibi. Mahmut Efendi onun hakkında iftiharla ‘ayaklı kütüphanemdir’ dermiş. Mahmut Efendi’nin ve cemaatının amacı Sünnete göre hayatı yeniden ihya etmekti. Zamana göre hizmet metodu çerçevesinde doğruları veya yanlışları olabilir, ama kimseyi hedef almadıkları ve siyasî bir hedefleri olmadığı kesin. Maktule Allah’dan rahmet derken yakınlarına da sabrı cemil niyaz ediyoruz..

05.09.2006

E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr

6

14.09.2006, 10:04

Kazım GÜLEÇYÜZ


Fitnelere karşı





Bediüzzaman, Denizli hapsinde talebelerine yazdığı mektuplardan birinde, tarikat ehline ve bilhassa Nakşilere yönelik hücumlarda kullanılan yöntemleri şöyle sıralıyor:

* Ürkütmek ve korkutmak.

* O mesleğin su-i istimalâtını (istismar edilip kötüye kullanıldığını) göstermek.

* O mesleğin erkânlarının (önde gelenlerinin) ve mensuplarının kusurlarını teşhir.

* Materyalist felsefenin ve medeniyetinin cazibedar sefahet ve lezzetli zehirleriyle ifsad.

* Aralarındaki tesanüdü kırmak.

* Üstadlarını ihanetlerle çürütmek.

* Mesleklerini fen ve felsefenin bazı düsturlarıyla gözden düşürmek. (Tarihçe, 373-4)


Bu mektubun yazıldığı dönemde söz konusu yöntemler maalesef büyük ölçüde başarılı olmuş ve tarikat ehli bu mücadelede tâkatten düşmüştü.

Son dönemde ısmail Ağa cemaatini hedef alan saldırılarda da aynı yöntemlerin iç içe geçmiş olarak yoğun şekilde kullanıldığı görülüyor.

Bu çok tehlikeli ve dehşetli taarruzun geri püskürtülüp başarısızlığa mahkûm edilmesi için ise son derece dikkatli ve müteyakkız bir şekilde davranılması gerekiyor.

3 Eylül’de Bayram Ali Hocanın şehadetiyle sonuçlanan menfur suikastı takip eden süreçte ortaya konulan sabırlı, olgun, vakur ve müsbet tavır, ilk tahrik dalgasını boşa çıkarması cihetiyle ümit ve memnuniyet vericiydi.

Ancak bu sabrı zorlayan tahrikler, Bediüzzaman’ın mektubunda sıralanan yöntemler çerçevesinde tırmandırılarak devam ediyor.

Dolayısıyla imtihan daha da zorlaşıyor.

Bu bakımdan, cemaatin tahrik ve tahrip amaçlı her bir saldırı taktiğini tek tek boşa çıkaracak bir ferasetle hareket etmesi lâzım.

Bu çerçevede, kendi içindeki tesanüdü kırmayı amaçlayan tertipleri daha fazla kenetlenerek; üstadını ve şeyhini ihanetlerle çürütme ve önde gelenler başta olmak üzere bazı cemaat mensuplarının kusurlarını ve su-i istimallerini teşhir taktiklerini ise hem yine dayanışmayı kuvvetlendirmek, hem de şahıslara değil, hakikatlere bağlı olduklarını vurgulayıp “Zaman cemaat zamanıdır” düsturuna sarılmak suretiyle bertaraf edebilir.

Ürkütme ve korkutma taktiğini boşa çıkarmanın yolu da tesanüdü muhkemleştirmek.

“Cazibedar sefahet ve lezzetli zehirle ifsad” taktiği hayli zamandır uygulanan ve maalesef büyük ölçüde etkili de olan bir yöntem.

Ama özellikle ısmail Ağa cemaatinin şeair noktasındaki hassasiyeti, inşaallah bu tuzağı o camia için büyük ölçüde akamete uğratır.

Fen ve felsefenin düsturlarıyla mesleği gözden düşürme taktiği de son derece tehlikeli.

Ve gerek bunu, gerekse diğer fitneleri boşa çıkarma noktasında, özellikle Risale-i Nur’da yer alan izah, ispat ve irşadların çok büyük yardım ve desteği olacağı muhakkak.

Son dönemde cemaat mensupları, bilhassa hanımları arasında Risale-i Nur’a ilginin arttığına dair duyumlar memnuniyet verici.

Esasen Risale-i Nur bir Kur’ân tefsiri olarak umumun malı ve herkesin istifadesine açık.

Olaylar da dar görüşlerle hareket lüksümüzün olmadığını hepimize hatırlattığına göre...

14.09.2006

E-Posta: irtibat@yeniasya.com.tr






Not: En son katıldığım bir sohbette abi vardı. 28 şubat sürecinde irticadan ötürü sürülmüş birisi, elektrik idaresinde mühendis kendisi. Diyor ki:

"Bizi sorguya aldılar, bütün hayatımın kayda alınmış olduğunu gördüm. Hatta
hayatında bir kere sohbete geldiğini bildiğim birini dahi oraya getirdiler, sorgulamaya."


Casuslar aramızda, her yerde...

7

14.09.2006, 11:24

Latif Salihoğlu abi bugün yazmış:


ıpucu


ıpin ucu kimin elinde?


Hiç de yabancı gelmeyen bir vahşî senaryo, ülke genelinde yeniden sahnelenmek isteniyor.

Yara kaşıyıcıları, hassasiyet kışkırtıcıları yine iş başında. ışte bakın, görün yaptıklarını:

ª ıstanbul ısmailağa'daki çifte infazla "dinci" kışkırtması.

ª Söğüt'teki sustalı–muştalı provokasyonla "Türkçü" kışkırtması.

ª Diyarbakır'daki bombalı provokasyonla da "Kürtçü" kışkırtması.


Parçaları birleştirince, üçgen tamamlanıyor.

Sormadan edemiyoruz: Bu "şeytan üçgeni"ni çizen uğursuz elin sahibi kim?
ya rabbi!ya rabbi!ya rabbi! Beni bu yolda büyüt,bu yolda yürüt,bu yolda çürüt.Fakat asla ve asla döndürme..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir