Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.08.2006, 15:14

gülerek,hüzünlenerek,düşünerek zevkli dakikalar geçirmek ist

Allah dostu - esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü, sayın hocam. Nasılsınız, müsaitseniz biraz sohbet edebilirmiyiz.
Din görevlisi - Tabi buyurun, nedir konu?
ıçerideki vatandaşta sohbete tanık olmaktadır…
Allah dostu - sayın hocam sizinle görüşmek istediğimiz konu, günümüzde yaşanan ıslam dini.. Bizler tasavvufda olan Kuranı Kerimde ki 7 safha ve 4 teslimi yerine getirmeye gayret eden ve sahabe gibi yaşamaya çalışan, ve çok mutlu olan kullarız..Bu mutluluğumuzu sizlerlede paylaşmak istiyoruz…
ıblis hemen devreye girer, ama ne yazık ki din görevlisi kendi düşündüğünü zanneder…
ıblis … şuna bak, ne saçmalıyor bu ya.. Bana dinimi mi öğretmeye çalışıyor..
Din görevlisi - ne anlatmak istiyorsun açık konuş.
Allah dostu - Sayın hocam sizinde bildiğiniz gibi günümüzde yaşanan ve yalnızca islamın 5 şartı üzerine kurulan Din uygulaması, hiç kimseyi mutlu edememektedir. Peygamber efendimiz den sonra H.Z Osman döneminde yaşanan fitne kıvılcımları, H.Z Ali döneminde iyice yoğunlaşmış ve iblisin de devreye girmesiyle ıslamın özünden insanlar zaman içerisinde uzaklaştırılmış ve iblisin birçok insanı kullanmasıyla insanlara unutturulmuştur. Yani Kuranı Kerimde üzerimize defalarca farz kılınan, ıslamın temeli olan, olmaz sa olmazı olan, imanın başlangıcı olan, ölmeden evvel ruhumuzu Allaha ulaştırmayı dilemek ve zikir… işte bunlar unutturulmuştur. Ülkemizde dahil olmak üzere insanların yüzde doksandan fazlası cehenneme doğru yol alıyor, bu insanları uyarmamız lazım…

ıblis … saçmalamaya başladı..

Din görevlisi - eee

Vatandaş pek bir şey anlamasada konuşulanları dinlemeye devam etmektedir..

Allah dostu - Sayın hocam Kuranı Kerimde Allahü Teala üzerimize Allaha ulaşmayı dilemeyi bunu samimi olarak kalpten istemeyi üzerimize 12 defa farz kılmış, Allaha ulaşmayı dilemeyenlerin, Rum süresinin 31. ayetine göre şirkte olduğunu, takva sahibi olmadığını, mümin olmadığını, yunus süresinin 7. ve 8. ayetlerine göre Allahın ayetlerinden gafil oldukları ve gidecekleri yerin cehennem olduğunu belirtiyor. Ayrıca Rad süresinin 27. atetine göre hidayette olmadıklarını dalalette olduklarını, Yunus süresinin 45. ayetine göre hüsranda olduklarını, bakara süresinin 6 ve 7. ayetlerine göre küfürde olduklarını Bakara süresinin 257. ayetine göre tagutun yani insan ve cin şeytanların dostu olduğunu, Zümer süresinin 17. ayetine göre tagutun kulu oldukları, ve kehf süresinin 105. ayetine göre amellerinin boşa gideceğini Allahü Teala bildiriyor. Dolayısıyla bir kimsenin yalnızca Allaha inanması ve ıslamın 5 şartını yerine getirmesi onu cehennemden kesinlikle kurtaramıyor. Velhasıl kelimei şehadet getirmek kişiyi kesinlikle mümin yapmıyor kişi Allaha ruhunu ulaştırmayı dilediği anda mümin oluyor ve mürşidine tabi olduğu an kalbine iman yazılarak imanı artan bir mümin oluyor. Bu ıslamın temelidir. temel olmadan bina ne kadar ayakta kalabilir?

ıblis … ooo bu adam uçmuş ya..

Din görevlisi - ee sonra.. dinliyorum..

Allah dostu - Sayın hocam, Allahu teala yalnızca insana kendi ruhundan üfürmüştür. Bu ruhun bir emanet olduğunu ve onu Dünya hayatında ona geri ulaştırmakla vazifeli olduğumuzu, ve bu şekilde hidayete ereceğimizi belirtiyor..işte, bizlerde bu ruhumuzu Allaha ualştırmayı kalben dilememiz gerekiyor bu şekilde hidayete ereceğimizi belirtiyor Kuranı Kerimde, Günümüzde piyasada olan 22 çeşit Kuranı Kerim mealinde hidayetin karşısına doğru yol yazılmıştır.

ıblis … ulan bir sürüde işim var, nerden çıktı bu adam.

Din görevlisi - Kardeşim hidayet doğru yoldur zaten..

Allah dostu - Sayın hocam ben şimdi buradan E5 karayoluna çıksam sağ taraf beni Ankaraya sol taraf beni ıstanbula götürür, yani her yol bir yere mutlaka ulaştırır. Hidayet doğru yol ise nereye ulaştırır ?..Allahü Teala Ali imran 73 te …Gul innel hüda hüdallah …buyuruyor..deki, muhakka ki hidayet Allaha ulaşmaktır. Bakara 120 de ve Kehf 17 de bunu tekrarlıyor.

ıblis … ulan sen kimsin ki bana vaaz veriyorsun…zaten doğru dürüst Arapça da okuyamıyorsun, tecvid sıfır...

Din görevlisi – Kardeşim ruh çıkınca insan hemen ölür öyle şey olurmu hiç ? ben bu ilme yıllarımı verdim. Hayatım Kuran kurslarında , imam hatiplerde, ilahiyat fakültelerinde geçti. Birçok ünlü alimlerden büyük hocalardan ders aldım. Ve hiç biri senin bu söylediklerini söylemedi, yani beni bırak, onlar bilmiyorda sen mi biliyorsun ? Zaten tecvidin yok manaları karıştırıyorsun, dinine sahip çıkman güzel bir şey ama, her şeyi ehline bırakmak lazım..

Vatandaş … Helal olsun hocam ağzının payını verdin…her önüne gelen bir şeyler anlatıyor, burada koskoca alim var. ilahiyat fakültesini bitirmiş hemde profesörlüğe doğru gidiyor. Ondan iyimi bilcen…

ıblis - Anlattıkları doğru olsaydı zaten, senin baban onun babası ataların yapardı, size de anlatırlardı. Adama bak yeni kanun çıkartıyor.

Allah dostu - Sayın hocam bunları ben değil Allahü Teala Kuranda bildiriyor… ve Kuranın 7 safhasının hepsinide sahabe yaşamış..Önce Allaha ulaşmayı dilemişler Zümer süresinin 17. ayeti ne göre..sonra mürşidlerine yani Peygamber efendimize tabi olmuşlar. Fetih süresinin 10. ayetinde Allahu teala buyuruyorki..Onlar sana tabi oldukları zaman Allaha tabi oldular onların elinin üzerinde Allahın eli vardı… diye buyuruyor. 3. safhada ruhlarını Allaha ulaştırıp hidayete ermişler, Zümer süresinin 18. ayetine göre. Daha sonra fizik vucutlarını Allaha teslim etmişler Al-i imran süresinin 20. ayetine göre daha sonra nefs lerini de Allaha teslim etmişler bakara süresinin 139. ayetine göre, Hucurat süresinin 7. ayetine göre irşad a ulaşmışlar ve son olarakda Al-i imran süresinin 102. ayetine göre iradelerinide Allaha teslim etmişler…
ışte bizde onların yolundan gidiyoruz onları takip ediyoruz, çok mutlu ve huzurluyuz…ama insanlar bunları bilmiyor, sizler din görevlisi olarak vebal altındasınız. ınsanlara bunları anlatıp onları uyarmanız lazım…

Vatandaş … adam bişeyler anlatıyor ama tuhaf şeyler, hangi mezheb ten acaba.

ıblis … hoop hoop …haddini aşma ..

Din görevlisi - Güzel kardeşim bunları kimden öğrendiğini bilmiyorum ama Kuranı hiç kimse tam olarak anlayamaz, o yüzden tefsirler yazılıyor bizler ancak ordan açıklamasını öğrenebiliriz onca tefsir okudum ama bunlar yazmıyor..bilmem anlatabildim mi?

Vatandaş … adam hep ayetlerden konuşuyor, ya doğruysa ?

ıblis … yok canım sende…hocan koskoca bir alim..

Allah dostu - Sayın hocam Allahü teala buyuruyor ki… bu kitabı biz indirdik onun açıklamasıda bize aittir….yani Alahın izin ve yetki vermediği hiç kimse elbette Kuranı açıklayamaz..çünkü Kuranı Kerimde iki çeşit ayet var, Al-i imran süresinin 7. ayetine göre 1- muhkemat manası açık olan ayetler. 2- müteşabih manası kapalı olan ayetler..ve bu manası kapalı olan ayetleri yalnızca ulul elbab tezekkür eder diyor…

Din görevlisi - Bab kapı demek tir. Kapılarmı açıklıyor yani , Olurmu öyle şey yaaa.
Allah dostu - sayın hocam bab değil, ulul elbab yani lüblerin sahipleri lübler ise Allahın sır hazineleridir. Ulul elbab ın kim olduğunu Allahü teala Al-i imran süresinin 191. ayetinde açıklıyor.
O (ulul elbab) ki (lüblerin, Allahın sır hazinelerinin sahipleri) onlar ayakta iken, otururken, ve yan üstü yatarken (hep) Allahı zikrederler.
Diye buyuruyor.. yani bir insanın 24 saat Allahın adını Allah, Allah diye zikretmesi daimi zikirde olmasıdır. O yüzden Allahü teala Enbiya süresinin 7. ayetinde …Bilmiyorsanız zikir ehline (daimi zikrin sahiplerine) sorun… diye buyuruyor…

ıblis … Buda amma uzattı ha.. bir sürü işim var,….. acaba maaşları bankaya yatırdılar mı?..
Din görevlisi - peki onlar kimden öğreniyor muş…?

Allah dostu - tabiki Allahtan…Allahü teala vahiyle açıklıyor..

ıblis … ooo…….. ulan bunun beyni sulanmış gerçekten…

Din görevlisi - yahu kardeşim Allah yalnızca peygamberlere vahyeder..sen ne demek istiyorsun..

Allah dostu - sayın hocam Allahü Teala h.z meryeme , H.Z Musanın annesine vahyetmiş, onlarda peygambermiy di? Yetmez havarilere vahyettiğini, söylüyor, yetmez şura süresinin 51. ayetinde Allahın hiçbir beşerle karşılıklı konuşması olmamıştır ancak vahiyle..diye buyuruyor..yetmez…Yunus süresinin 2. ayetinde aranızdan bir adama onları uyarması için vahyetmemiz acayip mi geldi …diye buyuruyor..yetmez Araf süresinin 175. ayetinde sonradan şeytana tabi olacak sıradan bir adama bile vahyediyor, ayrıca ona ayet indirdiğini belirtiyor..yetmez..Abdülkadir Geylani, Yunus Emre, Mevlana , Ahmet Yesevi, Eşref Rumi H.z Alahtan vahiy aldıklarını ve Allahın zatını kalp gözüyle gördüklerini belirtiyorlar....son nebi olan peygamber efendimizden sonra elbette kıyamete kadar bir nebi yani peygamber gelmeyecektir..ama Allahü teala kıyamete kadar ard arda veli resul lerini göndereceğini açıklamaktadır..insanları hidayete erdirsinler diye..

ıblis … şimdi anlaşıldı, bu herif gerçekten çıldırmış, ne konuştuğunu bilmiyor…

Din görevlisi - kardeşim sen ne söylediğinin farkındamısın ?

Allah dostu - elbette sayın hocam..Resul kavramı piyasa daki meallerde yanlış bir şekilde açıklanmaktadır..her resul ün karşısına peygamber yazılmıştır..Kuranı Kerim de peygamber kelimesinin karşılığı nebi dir..Peygamber kelimesi fars çadan dilimize girmiştir..örneğin..h.z ısa ile Peygamber efendimiz H.Z Muhammed S.A.V arasında 6oo yıllık bir zaman söz konusudur..peki bu zaman içerisinde insanları kim hidayete erdirecek..elbette veli resuller..Allahü Teala Peygamberlerin arasının kesildiği bir fetret döneminde size ap açık anlatan bir Resulumüz geldi diye Kuranı Kerimde bizlere ap açık bildiriyor..Müminun süresinin 44. ayetinde Resullerimizi ard arda gönderdik diye buyuruyor Allahü teala. yetmez..ıbrahim süresinin 4. ayetinde ..hiçbir resulümüz yoktur ki onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. yani şu anda bile Dünyanın her yerinde her kavmin içinde bir veli yani evliya resul bulunmaktadır..onları kendi dilleriyle konuşup hidayete erdirmek için..
Bugün Kenyada , kanada da , Avusturalya da yada Meksikada bir veli Resul bulunmaktadır. Yani Dünyanın her yerinde..çünkü Allahü teala biz bir Resul göndermedikçe azap edici olmadık diye buyuruyor..

ıblis … bu herif kesin bir tarikattan ama hangisi anlayamadım..iyice beynini yıkamışlar..

Din görevlisi - kardeşim Resuller peygamberlerdir..dolayısıyla Peygamber efendimiz den sonra bir Resul ün gelmesi imkansızdır..Kuranda böyle bir şey yok..

Vatandaş … ya bu adam bayağı bişeyler biliyor ama yanlış yolda, kesin bir tarikata kaptırmış kendini,..

Allah dostu – sayın hocam Allahü Teala Al-i imran süresinin 81. ayetinde ulul azm peygamberleri olan H.Z Nuh tan H.Z ıbrahimden,H.Z Musa dan, H.Z ısa dan ve Peygamber efendimizden misak alıyor, ve buyuruyorki ..And olsun ki size kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı tasdik eden Resul gelince ona mutlaka iman edecek, ve ona mutlaka yardım edeceksiniz..diyerek onlardan kesin söz alıyor..

Din görevlisi - kardeşim o resul Peygamberimiz zaten..

Allah dostu - hayır hocam orada Peygamber efendimiz de zaten var.. ayetin devamı azhab süresinin 7. ayetinde devam ediyor.. o zamanki nebilerden misakini almıştık ve senden de almıştık..diye bururuyor…
Yetmez..Duhan süresinin 10 ila 14. ayetlerinde peygamber efendimize buyuruyor ki..gök yüzünün dumanla kaplanacağı günü gözetle , yani geleceğe bak diyor..bütün insanları saracak elim bir azaptır..yani bir fitne dumanının dünyayı saracağını söylüyor.. onlar Rabbimiz diyecekler.. bu azabı bizden kaldır çünkü biz müminleriz diyecekler, muhakkak ki onlar öğüt almazlar, onlara and olsunki apaçık bir resul geldi, sonra ondan yüz çevirdiler ve (şeytan tarafından) öğretilmiş, deli dediler…. hocam bunları ben değil Allahü Teala Kuranı Kerimde bildiriyor..demek ki veli Resullerin geleceği kesin, değil mi hocam?

ıblis … şuraya bak, ayetleri ne hale getiriyor..din size kaldıysa yandık…

Din görevlisi - sen hangi cemaat densin?

Allah dostu - sayın hocam bizler Mehdi a.s ın nacizhane talebeleriyiz..dinimizi bizlerde çok iyi bildiğimizi zannediyorduk ama yanılmışız, hiç bir şey bilmiyormuşuz..bizler bu ilmi efendimizden Mehdi a.s dan öğrendik..ve Rabbimize ne kadar hamd etsek şükretsek azdır.. sayın hocam, sizden tek ricam bu ayetleri inceleyin.. o zaman sizde şaşırıp kalacaksınız ..bizler gibi, hayretlere düşeceksiniz…

Vatandaş … aaa Mehdi ne zaman geldi ya…bu adam gerçekten üşütmüş..Mehdi gelcek de bizim haberimiz olmayacak ha..

Din görevlisi - kimmiş o ??? adı nedir..???

Allah dostu - efendimiz ıskender Ali MıHR.. Nur tv vasıtası ile tüm Dünya ya hiç kimsenin açıklayamadığı Kuranı kerimi açıklamaktadır..

ıblis - aaa o sahte peygamber mi? Ha ha ha ha…

Din görevlisi - yapma be kardeşim git işine yahu..kendini Peygamber ilan eden kişi değil mi ?
Allah dostu - haşa..yapmayın hocam siz onun ağzından öyle bir şey duydunuz mu ? o hiçbir zaman böyle bir şey söylemedi söyleyemez..insanların attığı iftiralara kanıp yorum yapmanız çok yanlış değil mi..? o ,nebi yani peygamber değil Mehdi resul yani veli, evliya Resul ondan önceki said nursi h.z gibi Allahın evliyası..ve bu zamanın devrin imamı…Allahü Teala Peygamber efendimiz den sonra veli Resullerin için den bir tane devrin imamı seçer.. peygamber efendimizin vekili olarak..samimiyseniz eğer, hacet namazını kılıp Allaha sorun.

ıblis - ulan cahil biri olsam benide yoldan çıkartacak, hey Allahım ne günlere kaldık..

Din görevlisi - tamam kardeşim tamam, bu kadar yeter,, işim var . çıkacağım.. Allah hidayet versin,,,ama siz yanlış yoldasınız..tövbe edin..eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz..
Allah dostu - hayır hocam eski köyün unutulan eski adetini size aktarmaya çalışıyorum…peygamber efendimiz ve sahabenin yaşadığı hanif yani gerçek islamı anlatmaya çalışıyorum..günümüzde ıslamı yaşadığını zannedenler, neden hep geri kalmış ülkeler, mutsuz ve perişan bir vaziyetteler? Allahü Teala Kuranı Kerimde Allahın adnı zikretmeyi en büyük ibadet olarak Ankebut süresinin 45. ayetinde açıklıyor, Kuran ı Kerim okumaktanda , namaz kılmaktanda büyük olduğunu belirtiyor, ama ne 32 farz da nede 54 farzda zikir yer almıyor,, zikir olmaz sa nefs tezkiye olmaz…ne olur hocam olaya tarafsız gözle bir bakın,..


Vatandaş … adama bak ya neredeyse yalvaracak..doğru olabilir mi?

ıblis … bunlar kesin saf insanları kandırarak onlardan para götürmeye çalışıyor..yazık ..

Din görevlisi - tamam kardeşim tamam. Ben artık çıkıyorum son sözüm sana Allah hidayet versin..kendini ateşe atma…!!!

ıblis … nasılda ağzının payını verdim ama..

Allah dostu - peki sayın hocam kızmaya gerek yok ,,benim tek amacım sizlere unutulan Allahın hakikatlerini anlatıp uyarmak..gerisine karışamam, eğer size yanlış bir şey konuştuysam ve sizi kırdıysam Allahın huzurunda sizden af diliyorum..beni affedin..

ıblis - hele şükür be…. şöyle imana gel..

Din görevlisi - tamam kardeşim.. tamam..

Bu sözden sonra Allah dostu odadan çıkar, ve kalbi yaralı bir vaziyette, oradan ayrılır.. içerideki vatandaş hemen Din görevlisinin yanına gelerek sorar..
Vatandaş - hocam bu hangi tarikat tandı? pek anlayamadım…

Din görevlisi - ya bırak be kardeşim, önüne gelen hocalık yapıyor. Bunun beynini tamamen yıkamışlar, artık bunu kurtarmak çok zor, yazık ya tamamen şirke düşmüş..

Vatandaş - haklısınız hocam.. bunların yüzünden insanlar kökten dinci oluyor.. en iyisi orta yol, etliye sütlüye fazla karışmamak lazım değil mi hocam?
Din görevlisi - tabi ya ..sen kelimei şahadet getir,namazını kıl orucunu tut zekatını ver, hacca git görevlerini yaptın mı tamam …Yüzlerce din alimi bilmiyor da sen mi biliyorsun be adam..hayret bişey ya..

Vatandaş - neyse hocam bende kalkayım artık sizinde işiniz var zaten, görüşmek üzere…

Din görevlisi - görüşürüz kardeşim Allah razı olsun..önümüzdeki Cuma vaazında filanca camideyiz.. beklerim…

Vatandaşta oradan ayrılır..ve aradan uzun zaman geçer, yılar ardı ardını kovalar,
Vatandaş artık hayatının son günlerini yaşamaktadır..
Ve bir gün yatağa düşer, ev halkı v.s başında toplanır..
Ne mutlu ona ki çok sevdiği büyük alimde yasin okumak için baş ucundadır..
Adam artık son nefesini vermek üzeredir, hocası başta olmak üzere evdekiler harıl harıl yasin okuyup dua etmektedirler…
Ve o an…..
Ölüm melekleri gelir…
Vatandaşın artık şalteri kapanmış ve bu Dünyada ki son nefesini vermiştir.. ve perdeler kalkmış karşısında ilk önce Allahü Tealayı görmüştür. Hakikatleri anladığı an,,Allaha yalvararak şöyle der.

Vatandaş - Affet ya Rabbi!!! affet, hakikatlerin böyle olduğunu bilmiyordum. Ne olur bir şans daha ver, hemen resulune tabi olup senin yoluna gireyim…
Allahü teala - Biz o şansı hiç kimseye vermedik…

Birden ölüm meleklerinin ona çok kızgın ve sert bakışıyla karşılaşır..
ve yüzü kararmaya başlar,

Vatandaş - durun durun !!! vurmayın ya!!! Niye vuruyorsunuz bana ..

Vatandaş bir taraftanda kendi cesedini görür, ve etrafıdakilerden yardım istemeye başlar…

Vatandaş - kurtarın beniii…kurtarın..hocam ..hocaaaammm.. yardım et..
Ama hiç kimse onu duymamaktadır..
Ölüm melekleri Allaha ait olan o mübarek ruhu Allaha geri ulaştırmak için yola çıkarlar, vatandaş ise nefsiyle beraber kabire girer,
Yaklaşık 40 gün kadar süren kabir azabından sonra nefsi berzah alemine gider..ve büyük günü beklemektedir.
Aradan kısa bir süre geçer, din görenlisi de hayatının son günlerine yaklaşmıştır…
Ve bir gün yatağa düşer,
Artık hayaller kurmaya başlar…
Din görevlisi… bana 4 tane huri yeter ya.. yok yok..acaba 6 tane daha alıp 10 tane olsunlarmı..?? o kadar olacak tabi ..hayatım Allah yolunda geçti , iyi ki din adamı olmuşum.. yoksa işim zor olabilirdi..çok şükür ya Rabbi, inşallah 7. kat cennet de Peygamber efendimizide görürüm, tabi canım hepsi orada zaten,, ne mutlu bana ya…çok şükür Allahım…

Din görevlisi bu düşüncelerle son nefesine yaklaşmaktadır…onun da başında din adamı arkadaşları dualar edip hatim indirmektedirler…
Ve o an gelir….
Ölüm melekleri gelir …
Melekler dehşetli bir şekilde sırtına vura vura canını alıp şalteri kapatırlar…ve perdeler kalkar oda herkes gibi ilk önce karşısında Allahü tealayı görür. Aynı şeyleri oda söyler…fakat geç kalmıştır…ve sonra
Din görevlisi karşısında çok kızgın ve sinirli melekler görmektedir..
Birden şoka girer..
Din görevlisi feryat etmektedir ama sesini oradakilere duyuramamaktadır, çocuklarına bağırır!!!

Din görevlisi - oğluuuum !! kurtarın beniiii, ne olur yetişin hocalarım, yetişiiin…

Ama onuda kimse duymamaktadır..oradakiler üzgün ve ağlamaklı bir şekilde cesedin başında ağlamaktadır..
Melekler onunda ruhun alıp Allaha geri ulaştırmak üzere yola çıkarlar..
Cenazeden sonra …yaklaşık 40 gün kabir azabın yaşayıp, berzah alemine gider nefsi..
Ve berzah aleminde belkide 1 saat oldu olmadı ..
Ve o büyük gün geldi çattı..

Sur a üfürüldü..
Kıyamet koptu..
Herkes kabirlerinden kalktı ve nefs leriyle birleşti..
Ve akın akın insanlar mahşer alanına dolmaya başladı..

Ve bir ses yankılandı …
Herkes imamlarının (mürşidlerinin) yanına gitsin..(isra-71)
Ortalık karma karışık , insanlar bağıra bağıra sağa sola koşturmaktadır…

Müminler, mürşidlerinin yanına gider,
Amel defterini sağından alan müminler sevine sevine giderken ..
Kafirler dehşet içinde, bağıra bağıra koşturmaktadır..
Ve bizim vatandaş da hıçkıra hıçkıra koşturmaktadır,aklından şöyle geçer..
Vatandaş … herkesi imamıyla çağırdılar..nerede yahu bizim mahallenin imamı, yok ben en iyisi bizim alimi bulayım o kesin cennetliktir,..
Yoksa bizim mahallenin imamını mı bulsam? Yok yok eniyisi bizim alimi bulmak..Sonunda karşısına çok güvendiği hocası olan alim çıkar..

Vatandaş - hocam.. hocam.. ne oldu size yüzünüz simsiyah..
Din görevlisi - sen önce kendine bak..
Vatandaş - hocam neler oluyor..birşey anlamıyorum..
Din görevlisi - ne bileyim ben yahu ..bende anlamıyorum…
Vatandaş - bizi cehenneme atacaklar, hocaaaam.
Din görevlisi - git başımdan lan , ben kendi derdimle uğraşıyorum..
Vatandaş din görevlisinin yakasına yapışır…
Vatandaş - yaktın ulan bizi yaktııııın…
Onlar boğuşurken.. cehennem bekçileri …onları tek tek toplayıp , bölük bölük cehennemin kapısının önüne götürürler..
Cennetliklerde oradadır ama onlar cehenneme yalnızca o gün içinde gezip görmek için girerler, ve aynı gün içinde enerji bedenleriyle uçarak cennetlerine girerken Allaha sonsuz hamd ve şükrederler..
Cehennem bekçileri onları cehennemin kapısında bekletirken her guruba ayrı ayrı sorarlar…

Zümer-71 Kafirler zümre zümre cehenneme sürülürler, kapılara geldikleri zaman kapılar açılır. Cehennem bekçileri onlara derler ki, size sizden (sizin aranızdan) olan Resuller gelmedi mi ki, size (üzerinize) Allahın ayetlerini okusun (anlatsın izah etsin) ve sizi bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın, ikaz etsin. (cehenneme girenler) dedilerki EVET (geldiler) ..fakat azap sözü kafirlerin üzerine hak oldu..
Ve cehennemin kapıları bir karış kadar kaldırılır…
Burunları yere sürte sürte cehennemden içeri ebediyen kalmak üzere girerler…..vatandaş ise bir çoğu gibi Allaha yalvarır,

Vatandaş - Cehennemde olanlar derler ki, Ya Rabbi muhakkak ki biz sadatlarımıza (dinde ileri gelenlere) ve küberamıza (büyüklerimize) iteat ettik. Ve böylece senin yolundan (sıratı müstakimden) saptık. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle lanetle. (Azhab-67-68)

Vatandaş - yazıklar olsun bana keşke onu dost edinmeseydim.(furkan28)
Vatandaş - Andolsun ki bana Kuran gelmişken o beni zikirden saptırdı.
şeytan insanı yalnız bırakır. (furkan29)

Resul dedi ki ; Ya Rab! Kavmim Kuranı terk ettiler. (furkan 30)
Bu arada vatandaşın gözü bir alt kat cehenneme giden hocasına takılır..
ıblis ise oradakilere şöyle der…

ıblis - şeytan emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi, muhakkak ki Allah size hak olanı vaad etti ve bende size vaad ettim. Fakat ben vaadimden döndüm. Ve ben sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim, böylece siz bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben sizin yardımcınız değilim. Sizde benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkar ettim. Muhakkak ki zalimlere acı azap vardır……(ıbrahim 22)

Sebe 21- Onun (iblisin) onlar üzerinde bir sultanlığı (nufuzu, tesiri) yoktu. Ahirete (hayatta iken ruhunu Allaha ulaştırmaya) inanan kişi ile ondan (Allaha ulaşmaktan) şüphe içinde olanları bilmemiz için (iblisle onları imtihan ettik) ve senin Rabbin her şeyi hıfzedendir. (koruyan,gözetendir).
__________________
MULK-8:(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: “Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?” diye sorarlar.
MULK-9:(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”




__________________
MULK-9:
(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

2

13.08.2006, 15:20

..

değerli kardeşlerim bizler insanlarla savaşta değiliz onları kurtarma mücadelesindeyiz hakaretlere, alaylara maruz kalsakda amacımız sadece ve sadece Allah rızası başka sebepler aramayınız

inanın bu örneğin benzerini yıllardır yaşıyoruz yüzlerce çeşidini Allaha sonsuz hamdeder şükrederizki artık camii imamlarımızın birçoğu farkında diyanete gönderilen ihtarları inceleyen diyanette farkında insanların tepkilerinden korktukları için vaaz sistemini bile merkezi yapıyorlar camii imamlarına güvenmiyorlar belkide yoldan çıkarlar korkusu vardır? :) ne dersiniz? :wink:

Rabbimize sonsuz hamdeder şükrederizki düşüncelerimizi ifade edebiliyoruz Allah ın huzurunda forum yetkililerine teşekür ederim
daha önceleri küfür kafir ithamlar hakaretler alaylar yaşadık forumdan atıldık kendimizi ifade etmeye fırsat bırakılmadık üstadımızın isminin baş harfi bile geçse insanlar şeytan çarpmışa dönüyorlardı öfkeleri kinleri çok büyüktü ve bizler bu kini hiç anlayamadık

KıN VE NEFRET
Kin ve nefret nefsimizin yenilmesi güç afetlerindendir. Bu konuda Yüce Rabbimiz aşağıdaki Âyet-i Kerîmelerle açıklamalarda bulunuyor.


5/Maide-8- Ve lâ yecrimenneküm şeneânü kavmin alâ ellâ ta'dilû, i'dilû.
- Bir kavme, topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin.


5/Maide-64- Ve leyezîdenne kesîran minhüm mâ ünzile ileyke min Rabbike tuğyânen ve küfrâ, ve elkaynâ beynehümül-adâvete velbağdâe ilâ yevmilkıyâmeh.
- Rabbinin tarafından inzal olunan, onlardan bir çoğunun azgınlığını küfrünü artırır. Onların arasında kıyamet gününe kadar düşmanlık, olanca kuvvetiyle sevmemezlik (buğz, kin, nefret ve haset) yapıştırdık.

5/Maide-14- Feeğraynâ beynehümül-adâvete velbeğdâe ilâ yevmilkiyâmeh.
- Biz kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlığı olanca kuvvetiyle kin, nefreti yapıştırdık.

3/Al-i ımran-118- Kad bedetilbağdâü min etvâhihim, ve mâ tühfî sudûruhüm ekber.
- Size olan kin, buğzları dillerinden dökülüyor. Halbuki sinelerinde sakladıkları buğz-nefret daha büyüktür.


Allah'ın yardımıyla nefsimiz başlangıçta tezkiye edilip kontrol altına alınarak, bu şer kaynağın nefsimizin tasfiyesiyle tamamen ortadan kaldırıldığını, Rabbimiz şu âyet-i kerîme'de en güzel biçimde açıklıyor.

9/Tevbe-15- Ve yüzhib ğayza kulûbihîm ve yetûbüllâhü alâ men yeşâ'.
- Kalplerindeki kini gidersin ve Allah dilediği kişinin tevbesini kabul buyursun.

Tevbenin kabulü, ancak Tevbe-i Nasuh'a davet ile mümkündür. Çünkü tevbenin esası bir daha günah işlememek üzere Rabbimize verdiğimiz bir Ahd'dir. Fakat, şer kaynaklar nefsimizde durdukça bu mürnkün değildir. Ammâ bu 19 şer kaynak, ihlasla temizlenince Allah bizi tevbe-i Nasuh'a davet ediyor. Bu şekilde yukardaki âyet-i kerîme'de, Rabbimizin söz ettiği gibi tevbemizi kabul ediyor.

59/Haşr-10- Ve lâ tec-al fî kulubinâ ğıllan lillezîne âmenû.
- Kalbimizde mü'minlere karşı kin bırakma.

3

13.08.2006, 17:45

Tahsiye72 kardeşim, bizim forumumuzda yer alan benzer düşünceli müslümanlar imanı esas almış, müsbet mücadele eden, Allah, Kitap, Peygamber, Ümmet birleri içinde hareket eden, ıslam birliğini esas alan bir cemaattir. Davamız Kur'an'dır. Bürhanımız Kur'an'dır. Mürşidimiz Kur'an'dır. ılmimiz Marifetullahtır. Davamız bürhandır. Biz iddiayı tasvir edip insanlara "buna inamassan cehennemliksin", demiyoruz. Bürhansız hiç bir iddaayı ortaya atmıyoruz. Bilmediğimiz şeylerde susar, bileni dinleriz. Kavga etmek ,ıslam adına kavga edercesine tartışmak bizim mesleğimizde yoktur.
Lakin, kardeşim uzun yazını okudum. Görünüşte doğru asıl mana açısından -seni kırma pahasına-hezeyan dolu olduğunu belirtmek istiyorum.


ıslam'ın beş şartının mutluluk getirmediğini, Allah'a ulaşmak istemenin ve zikirin ıslam esası olduğunu söylemişsiniz. Hatta buna uymayanları ima ederek yüzde 90'ın üstünde cehennemlik insan oranını vererek Allah'ın pek çok ismini rencide edercesine, gaybi bir hüküm vermişsiniz. Hüküm vermişsiniz çünkü ibarenizde kesinlik vardır.
ıslam'ın ve iman'ın esasları şeriatır, dört esas üzerine bina edilmiştir. Tevhid, Nübüvvet, Haşir ve Adalet ve ibadet. Bu dört ana unsurda yol alan herkezin kurtuluşa erme ihtimali vardır.Zira islamın ve imanın şartları bunlara asılmıştır. Sair hükümler bu dört ana başlığın dal ve budaklarıdır. ıslam'ın ve ımanın esasları ise ana dallardır. Tabiki tek aşına ıslam'ın esasları mutluluk için yetmez, imanın esaslarında hakkal yakin bilmek ve anlamak icab eder. Ben ise Sizin Allah'a ulaşmayı dilemek ve zikiri ıslam şartı olduğuna işaret etmenize cevap vermek istiyorum
Madem şeriatın birinci amacı tevhidditir. Tevhidin içinde,Allah'a ulaşmayı dilemek, Allah'ın esmasının tecellilerini tanımak, sıfatlarını bilmek , şuunatını, efalini görmek ve beğenmek yer alır. Yani Allah'ı ulaşmayı dilemek zaten Tevhid inancını içinde yer alır. Ayrıca yeni bir başlık açmanın luzumu olmadığı gibi Tevhide ulaşan yolu eksiltmektir, daraltmaktır. Yani yukarda yazdıklarımı içinde barındıran Tevhid kafi ve yeterdir. şimdi Allah'a ulaşmayı dileyen insan Allah'ın sıfatlarında bir iltibas yapsa, esmasını yanlış manalandırsa , fiilini başkasına verse sorumlu tutulmayacak mıdır? Demek ki Allah'a ulaşmayı dilemek ve Marifetullah gereklidir. Allah kendi esmasını, sıfatlarını, şuunatını, efalinin Cemalini ve Celalini görmek ve ihtihsan edici müştaklara göstermek için yaratmıştır. Cemalini ve Celalini görmek için Allah'a ulaşmayı dilemek ve Marifetullah gereklidir. Bu da tevhid inancının tanımlarındadır. Yani sadece Allah'a ulaşmayı dilemek kafi değildir. Eksiktir. Yani; Allah'a ulaşmayı dilemeyen Tavhid inancına aykırı bir yol izleri Marifetullah ise Allah'a ulaşmayı dileyenlerin rehberidir. Bu ikisini ele geçirmiş bir mü'min Tevhid kapısını aralamış, tahkiki imana doğru yol almıştır.


Zikir ise yine Tevhid inancının ve Adalet ve ibadet düsturlarının bir dalıdır. ımanın güzel bir meyvesidir. Ama, ana şarter değilldir. Allah'a ulaşmayı dileyen, marifetullah sahibi bir mü'min, Allah'ın kainatı yaratma gayesine ulaşır.Yani, esmasının güzelliklerini görür. Esmasının ve sıfatlarının Cemalini ve Celalini görür . Efalindeki hikmet ,arkasına gizlenmiş Kudreti hakkal yakin anlar. ıhtihsan ile beğenerek, Rabbini her türlü kusurdan takdis eder, nefsinin ona oynadığı oyunları gördüğünü; aciz, zayıf, zelil, fakir ,şefkate muhtaç ve kainattan büyük olan ihtiyaçlarını giderecek,Rabbini dergahına sığındığını ilan etmek için Allah'ı tesbih eder, zikir eder. ışte Allah'ın Tevhid inancını gayesi gerçekleşmiştir.ıbadet dahi tamam olmuştur.
şimdi Allah'a ulaşmayı dileyen , marifetullah sahibi bir abid -dikkat kul değil- elbette Rabbini zikir edecektir, Farz kılınmasada zikir edecektir. Yani Zikir Tavhid inancının bir dalıdır. ıslamın esasları için ayrı bir başlık lüzümsuzdur.Koyulsa bile işi halletmemektedir. Hem Allah'a ulaşmayı dilemeyen ve marifetullahı bilmeyen takliden sadece duyduğu, ama tanımadığı bir Allah'a zikir eder ki bu da eksiktir.Mugalata mümkündür. Zikir Allah'a ulaşma arzusuna ve Marifetullah'a bağlıdır. Tek başına bir hüküm olamaz.
Yani, zaten Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak demek olan Tevhid inancı Allah'a ulaşma arzusunu gerektirir,ama marifetullah şartı ile. Yoksa onu küçümsemek ve inkar etmek maksadı ile dal ve şube denmemektedir.
Lakin, siz tek başına yeter, anlamına gelen ıslam'ın esası sınıfına koyarsanız ıslam'ı eksiltemek demektir. Evet islam'ın esasıdır,ama Allah'tan başka ilah olmadığını dava eden ıslam esasınının içindedir.Bu davanız fazlalaştırma adına eksiltemek demektir.Eksilteme ve fazlalaştırmanın her ikisi hatadır.Eksiltmek cehaletten, fazlalaştırmak ilimden gelmektedir. Bilenle bilmeyen bir olmaz. Cennetide bir olmaz cezasıda. Allah dinin tamamlamıştır. Yeni hükümlere gerek yoktur.

Vahiy meselsine gelirsek. Diyorsunuz ki, Allah'ın vahyetmesi için peygamber olması şart değildir. Mana olarak size söyleyecek bir lafımız yok. Lakin, her tabiri yerli yerinde kullanmak elzemdir.

şimdi işrakiyun denilen bir cemiyet vardır. Onlar bilginin sezgi ve ilhamla geldiğine inanırlar. Oysa bu batıl bir eylemdir. Zira Allah Kur'an'da akletmemizi ve akıl ile istihraç etmemizi buyuruyor. Akletmemizi yanlış ile doğruyu ayırt etmemiz için sıfatlarımıza katmış.
şimdi; eğer bir kişi, tüm malumatını ilhamdan, sizin tabirinizle vahiyden alırsa akletmesi ve Kur'andan istihraç etmesi gerekir. Ama akıl tecavüzcüdür. ıltibas ettirir. Nefsi alet ettirir. Akletmemiz emri yanında aklımıza güvenmememiz emredilmiştir. Yani vahiyi peygambere gelen vahiy anlamında kullanmıyorsak bir çeşit ilham anlamında kullanıyoruz demektir. Bu da demektir ki o anlamda vahiyde kusur mümkündür. ılhamın en berrağı vahiy derecesine yetişemez. Zira ilham iltibasa mahkumdur. şeytanın oyunu ilhamda işler. Vahiy ise berraktır. şeytanın karışması söz konusu değildir. Eğer senin bahsettiğin zata berrak , kusursuz bir vahiy(yani bizce ilham) gelmiştir, diyorsan,üstelik vahiy gelmesi için peygamber olunması gerekmediğini söylüyorsan, -bir faydası yok- ister istemez Peygamberlere has olan vahiyin tanımını yapıyorsun, demektir.Bu ise batıldır. Kur'an'ı imkardır.Eğer bizim ilham dediğimiz,kusur mümkün olan vahiy demek istiyorsan, seni tasdik ediyor ve mürşidin mübarek olsun, diyorum. Lakin, peygamber olarak vahiy inmemiş kusurdan müberra olmayan bir vahiye inanmak imani bir mesele değildir. ınanmak farz değildir. Ona inanmayanı cehennemlik ilan etmek caiz değildir. Ayrıca misalde konu olan vatandaş Allah'a inandığı halde cehenneme gönderilmiştir. Tevhid inancı taklidi olsa bile , nübüvvete ,haşire inanmış, adil olan bir insan ibadetlerini aksatmışsa onun hükmü Allah'a aittir. Genelleme caiz değildir. Hem Rabbimiz af edicidir. Affüvdür. Gafurdur. Merhameti gazabını kuşatmıştır. Kulunu bir ameli ile cennetine dahil edebildiği gibi ,tek ameli ile cehenneme gönderebilir. Ayrıca Allah Halimdir. Günahta ısrar edenlere sabreder. Ona muayyen olan ecele kadar süre verir. Evet tarikat haktır.Mürşit şarttır. Faydasını inkar eden kendini bilmez cahildir.Tarikat ımanı kazandırır. Ama imani bir mesele değildir.Tek yol değildir. Senin dediğin gibi bir yol Ankaraya bir yol ıstanbula gider ,ama ıstanbula giden pek çok yol olduğu gibi, Ankaraya giden de pek çok yol vardır.ıstanbul yolunu tarif edicisi muhteliftir,Ankara yolunu tarif edicisi muhteliftir. Cehennemin yolu muhtelif olduğu gibi, cennetin yolu dahi muhteliftir. Senin mürşidin batıla düşmediği sürece güzel olduğu gibi benim mürşidimde batıla girmediği sürece güzeldir.Tarikatsız cennete gidilir, imansız cennete gidilmez. Tarikatten düşen şeriate düşer.ımandan nasibi olmayanın ise düştüğü yer cehennem çukurudur.

Son söz; en güzel meslek bendedir. En hak benim mesleğimdir. Lakin, tek güzel olan ve tek hak olan benim mesleğim değildir.

Neyse kardeşim, vaktim bu kadar. Selametle...
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

4

14.08.2006, 07:17

..

Allah razı olsun bilgilendirici bir yazı yazmışsınız fakat benim şahsi kanaatim ayetlerle deliler göstermek daha evladır Rabbimiz kuranı öğrenilsin düşünülsün diye indirmiş şöyle bir mantık yürütürsek kuranda insanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yaratıldığını söylüyor biz müslümanlar kendimizi torpilli kullar görüyoruz Allaha inanırsak kurtulduk diyoruz oysa güzel kardeşim dikkat edin çoğu diyor

15/ HıCR-40: ıllâ ibâdeke minhümülmuhlasıyn
Senin ihlâs sahibi kulların hariç.

Öyleyse insanların ihlâs sahibi olmaları lazım geldiği sonucuna ulaşıyoruz. Sadece bir tane Kur'ân-ı Kerîm var. Ne hüküm verdiyse Allahû Tealâ Hz., neyi bildirdi ise, sadece onlar var, Kur'ân-ı Kerîm hükümleri. Ve O hükümlere baktığımız zaman Allahû Tealâ Hz.nin ıslâm'ın 5 şartını yeterli görmediği sonucuna ulaşıyoruz. Çünkü bu beş şart sadece fizik vücudun görevlerinden bir kısmını ifade ediyor.
Bir de son andaki (Kıyâmet günündeki) sahneyi sergilemiş Allahû Teâlâ Sebe Sûresi'nin 20. âyet-i kerîmesinde;

34/ SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim ibliysü zannehü fettebe'ûhü illâ feriykan minelmü'miniyn.
şeytan insanlar üzerindeki vaadini yerine getirdi. Mü'minlerden ibaret bir tek fırka hariç hepsi iblise tâbî oldular.
34/ SEBE-21: Ve mâ kâne lehü aleyhim min sultânin illâ lina'leme men yü'minü bil'âhıreti mimmen hüve minhâ fiy şekk, ve rabbüke alâ külli şey'in hafiyz.
ıblisin onlar üzerinde bir yetkisi (nüfuzu) yoktu. Ancak ahirete inananlar ile şüphe edeni ayırt edebilmek için yaptık. Senin Rabbin herşeyi muhafaza eder.
NAHL-99, 100 : ınnehû leyse lehü sültânün alellezîne âmenû ve alâ Rabbihim yetevekkelûn. ınnemâ sültânühü alellezîne yetevellevnehû vellezînehüm bihî müşrikûn.
şeytanın âmenu olup Rab'lerine tevekkül edenlere bir tasallutu yoktur. Onun yalnız kendisini dost edinen (kâfirlere) ve Allah'a şirk koşanlara tasallutu vardır.
14/ ıBRAHıM-22: Ve kaâleşşeytânü lemmâ kudıyel'emrü innallâhe ve'adeküm va'delhakkı ve ve'adtüküm feahleftüküm, ve mâ kâne liye aleyküm min sultânin illâ en deavtüküm festecebtüm liy, felâ telûmûniy ve lûmû enfüseküm, mâ ene bimusrihiküm ve mâ entüm bimusrıhıyy, inniy kefertü bimâ eşrektümûnimin kabl, innazzâlimiyne lehüm azâbün eliym.
şeytan emir olup bittiği zaman der ki; "Muhakkak ki Allah size hak vaadde bulunmuştu. Ben de size vaad ettim. Fakat vaadimden caydım. Sizi davet etmemin dışında üzerinizde hiçbir nüfuzum yoktu. Siz hemen davetime icabet ettiniz. Artık beni kınamayın, kendi nefsinizi levmedin, kınayın. Ben sizin yardımınıza gelecek değilim. Siz de benim yardımıma gelemezsiniz. Muhakkak ki daha evvel ben Allah'a ortak koşmanızı tanımadım . Muhakkak bu zalimler için, elim bir azap vardır.

ışte mü'minlerin dışında bütün fırkaların şeytana tâbî olmaları insanlık için hazin bir tabloyu gösteriyor. Allahû Tealâ ezelde ebedi bilendir. Dolayısıyla insanların bir gün ne hale geleceğini ve kıyamet günü yapılacak olan hesaplaşmada hangi noktada bulunacağını çok açık bir şekilde ifade ediyor. Bu bize bir işarettir. Demek ki, insanların büyük bir kısmı ne yazık ki, iblisin kandırmalarına tâbî olacak. ıblis böyle bir sonuca ulaşmak için ne yapabilirdi? Öyleyse bir şey yapmalıydı ki, insanlar doğru zannettikleri, kendilerini kurtaracağını zannettikleri ibadetlerle uğraşsınlar ama kurtulamasınlar ve iblisle birlikte cehennem'e gitsinler. ışte ıslâm'ın beş şartı böyle bir tuzaktır.

5

14.08.2006, 21:24

Değerli kardeşim, son yazdıklarında benim söylemediğim bazı husulara herhalde iltibas ederek itiraz etmişsin. Ben zaten ıslam'ın beş şartının yeterli olduğunu söylemedim. ıman ve ıslam esaslarının şeriatın temel unsuru olduğunu söyledim. Benim itirazım zikir ve Allaha ulaşma kavramlarının ıslam'nın şartlarına ulamandır. Ayrıca belirtmek isterim;Allah'a ulaşamayı dileme ve zikir birinci dereceden önemlidir. Önemsizdir, demiyorum. Ancak ayetin dediği gibi "Allah dinini tamamlamıştır", ilave veya eksiltme ancak Resul ve Nebi olan yeni bir peygamber ile olur. Peygamberlik kapısı kapandığına göre. Bahsettiğniz zat gerçekten beklenen Mehdi Resul olsa dahi Kur'an'ın bir ayetini nesh edemez, yeni bir kaide ulayamaz. Yani, Allah'a ulaşmayı dileme ve zikir ıslam'ın beş şartına ilave edilse bir zararı yok. Ancak, bir fitne kapısı açar ki, o kapıdan zındıklar ,kafirler ve münafıklar çok istifade eder.
Ayrıca ben yazımda yüzde doksandan fazla cehennemlik hükmünü kabul etmedim. Çoğunu cehenneme gideceğine bir itirazım yok. Ayrıca, ibadetlerini yerine getirmeyenlerin ebedi cehennemde kalacağı hükmüne itiraz ediyorum.
Ayrıca ayetle delil getirmek gerektiğini söylemişsin kardeşim, tabiki öyle. Lakin, "bu ayet filan meseleye delildir", dendiğinde her zaman delil olmadığını,mütekellimin kendi yorumlarını katarak, tarafgirane, söylediklerini haklı çıkarma uğruna çoğu zaman mücazefe ve mübağlağa ederek hata ettiğne şahit oluyoruz. Bu yüzden bu hatadan kendimi korumak için, kendi aciz fikrime ayetlerin ibarelerini katamam. Ancak, ilimde derinlik sahibi olanların, ayetleri tevil etmesi ile ortaya çıkan delilleri kullanmaya hakkım olduğuna inanıyorum. Ayetten iktibas,delidir. Bir damla su kaynağını hatırlatır. Ayetin hak olan bir manasını yazımda kullanmam ayet olduğunu yada ayetten iktibas olduğunu belirtmesemde yeterli bir delildir. Gerisi karinin bilgisine ve izanına hatta idrakine kalır.
şimdi kardeşim son yazında ne demek istediğni pek iyi anlayamadım. Bundan bir soru çıkaramadım. Okurken kendi kendime şöyle diyorum;bu sözü yazmış,acaba, şunu mu kast etti, bunu mu kastetti.ıkilemede kaldım. Daha beliğ ve fasih bir dil ile izah ederseniz memnun kalırım.

Baki selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

6

14.08.2006, 23:38

..

Allah razı olsun Allahın ayetlerini kimsenin kendi heva ve hevesleri için kullanması doğru değildir haklısınız fakat okuyan insanların ayet dağarcığı yükselirse Rabbimin izniyle kurannesli oluşur müteşabis ayetler zaten haddimiz değil bunlara mana vermek için Mana eri olmak müceddid olmak gerekir mevlana gibi said nursi hz. gibi günümüz geleneksel islam ulul elbab için akıllılar diyorsada kurana bakarsak hiçde öyle olmadığını hayretle görüyoruz

ulûl'elbab: Bes duyu organiyla algilanamayan ve fizik ötesine ait olan, gaybe müteallik sirlari alabilen, sir hazinelerinin sahibi olan kisilerdir. Nefslerini Allah'a teslim eden, ulûl'elbab olanlar, 7 özelligin sahibidirler:

1. özellik: Ulûl'elbab olan herkes daimî zikre ulasmistir.

2. özellik: Kalpteki 19 tane afetin yerine faziletler yerlesmistir.

3. özellik: Allah kalp gözlerini açmistir.

4. özellik: Allah kalp kulaklarini açmistir.

4 tane vasif sartina ilâveten 3 tane de sonuç sartini eklememiz lâzim.

5. özellik: Ulûl'elbab olan kullar hayrin sahibidirler. çünkü devamli Allah'i zikrediyorlar. Daimî zikirde olan herkes 1'e 700 kat Allah'tan derecat alir.

6. özellik: Ehl-i hüküm ya da ehl-i hikmettirler. Herhangibir anlasmazlik noktasinda hakem tayin edilmislerse mutlaka Allah'in emriyle adaleti yerine getirenlerdir. Allah'in hükmünü icra edenlerdir. Ehl-i hikmettirler, Kur'ân-i Kerim'de hangi âyet-i kerimeye baksalar ya âyetin kendisinden veya bir ileri ve gerisine bakmak suretiyle o âyetin hangi seviyeye ait oldugunu bilirler. Ehl-i tezekkürdürler.

7. özellik: Allah'tan sorarak ögrenme imkâninin sahibi olan kisilerdir.

Bu saydigimiz 7 tane özellikle (4 tanesi vasif sarti, 3 tanesi sonuç sartidir) beraber ulûl'elbab olan kullarin kalpleri 7 kademede müzeyyen olmustur.

Simdi bu özellikleri ispat eden âyetlere bir bir beraber bakalim:

Allahû Tealâ, buyuruyor ki:


3/AL-I IMRAN-190: Inne fî halkis semâvâti vel ardi vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbi).

Hiç süphesiz; göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardir.

3/AL-I IMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kiyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkis semâvâti vel ard(ardi), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtilâ(bâtilan), subhâneke fekinâ azâben nâr(nâri).

O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'in sir hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'i zikrederler. Göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda tefekkür ederler. (Ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen, bunlari bâtil olarak (bosuna) yaratmadin. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, atesin azabindan koru."


Bir insan ya ayaktadir ya oturuyor vaziyettedir veya geceleyin yataginda yan üstü yatiyordur. Bir dördüncü hal hiç kimse için mevcut degildir. 24 saatlik zaman dilimi içerisinde ulûl'elbab olan kullar, üç halin üçünde de devamli olarak kalp zikriyle Allah'i zikretmektedirler. Bunun kalp zikri oldugunu nereden anliyoruz? Uykudayken hiç kimsenin baska bir türlü zikir yapmasi mümkün degil. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîs-i serifinde söyle buyuruyor: " Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz. " Bu hadîs bize Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in uykudayken kalp zikri halinde oldugunu söylüyor.

Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir baska hadîsinde " Âlimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir. " buyuruyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in hadîs-i seriflerinde "âlim" diye vasiflandirdigi daimî zikrin sahibi olan kisilerdir. Nitekim bir baska hadîs-i serifinde " Hikmet sahibi âlimler, fikih açisindan nebîler gibidir. " buyuruyor. öyleyse Resûlallah (S.A.V) Efendimiz'in "âlim" diye vasiflandirdigi kisiler daimî zikrin sahibi olan insanlardir. Gerçekten öyle mi? Allahû Tealâ, Bakara Suresinin 269. âyet-i kerimesinde söyle buyuruyor:


2/BAKARA-269: Yu'til hikmete men yesâu, ve men yu'tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). (Allah) HIKMET'i diledigine verir. Kime hikmet verilmisse andolsun ki; ona çok hayir verilmistir. Bunu da ancak ulûl' elbab tezekkür edebilir.
öyleyse ulûl'elbab olan kisiler ayni zamanda hikmet sahibi olanlardir . Allahû Tealâ'nin kendilerine hikmet verdigi kisiler, mutlaka daimî zikrin sahipleridir.

Hikmet sahibi olmak ne saglar?

Diger insanlardan ayricaligi nedir?

Farkli olan özelligi nedir? Allahû Tealâ, söyle buyuruyor:

3/AL-I IMRAN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu mutesâbihât(mutesâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ tesâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te'vîlih(te'vîlihi), ve mâ ya'lemu te'vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)." O

(Allah) ki; Kitab'i, sana O indirdi. O'ndan bir kismi muhkem (mânâsi açik, yorum götürmez, süphe kabul etmez) âyetlerdir ki; bunlar, (Levhi Mahfuz'daki) ümmülkitapta (yer alan açik ve kesin âyetler)dir. Digerleri ise mütesabih (mânâsi kapali, açiklama isteyen) âyetlerdir. Kalplerinde egrilik (ve döneklik) bulunanlar, fitne çikarmak ve (kendi yararina uygun) tevîlde (yorumda) bulunmak istedikleri için o (Kitab')in mütesabih olan kismina uyarlar. Halbuki onlarin tevîlini, kimse bilmez ancak Allah bilir. Ilimde derinlesmis olan RASIHUN (rüsuh sahipleri) ise derler ki: "O'na îmân ettik, hepsi de Rabbimiz katindan (indirilme)dir." Bunu kimse tezekkür edemez ancak ulûl'elbab tezekkür edebilir.

Muhterem okuyucular, bu âyet-i kerimede 3 grup insan ifade ediliyor. Bunlardan 1. grup; kalbinde zeyg olanlar . Allah tarafindan yetkili kilinmadiklari halde Kur'ân-i Kerim âyetlerini kendi zanlarina göre tevil ederek insanlari hidayetten men edenler. Günümüzde Kur'ân'daki Islâm'i yasayan atese çagiran dîn adamlari bu sinifin içine giriyor. Ilimde köklesmis olan " rasihun " ise Kur'ân-i Kerim'in muhkem ve mütesabih âyetlerine inanan, hepsi Allah'tandir diyen ama mütesabih ayetleri tezekkür edemeyenlerdir. Kur'ân-i Kerim âyetlerini tezekkür edebilen, açiklama yetkisine sahip olan ise " ulûl'elbab "tir .


Yüce Rabbimiz buyuruyor:

15/HICR-9: Innâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-i Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyuculari (da) mutlaka Biziz.

21/ENBIYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes'elû ehlez zikri in kuntum lâ ta'lemûn(ta'lemûne).
Ve senden önce, vahyettigimiz rical (erkekler) den baskasini göndermedik. Eger bilmiyorsaniz, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.


Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz'in ahir zamanda gelecegini bize müjdeledigi ve "ümmetimin en hayirlisi" diye buyurdugu Mehdi (A.S)'in Devrin Imami oldugu ahir zamanda Hidayet çagi'ndayiz.

Allahû Tealâ, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz'e ve diger bütün peygamberlere su mesaji veriyor.

3/AL-I IMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu'minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum isrî, kâlû akrarnâ, kâle feshedû ve ene meakum mines sâhidîn(sâhidîne).

Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MISAK'ini (yeminini) almisti: "Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunani (Allah'in sizlere verdigi kitaplari) tasdik eden Resûl gelince, O'na mutlaka îmân edecek ve O'na mutlaka yardim edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu agir ahdimi üzerinize aldiniz mi?" "Ikrar ettik." dediler. "öyle ise sahit olun. Ben de sizinle beraber sahitlerdenim." buyurdu.

Allahû Tealâ, nebîlerden "size kitap ve hikmet verdim" diye misak aliyor.

öyleyse kitabi, hikmetten ayirmak mümkün degildir. Kitap, ancak hikmetle anlasilir . Hikmet sahiplerinin de daimî zikre ulasan, ulûl'elbab olan kullar oldugunu âyetlerin neticesinden kesinlikle anliyoruz.

O zaman demek ki, Kur'ân-i Kerim'i bizlere kim ögretebilir? Hikmet sahibi olan kisiler.

14 asir evvel Hz. Muhammed (S.A.V) Efendimiz hikmet sahibi miydi? Evet!

Nitekim, Bakara Suresinin 151. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ sahâbeye söyle hitap ediyor:

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta'lemûn(ta'lemûne).

Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açiklasin) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size Kitab ve hikmet ögretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediginiz seyleri ögretsin.

7

15.08.2006, 23:50

..

bizim üstadımız said nursi hazretleri için veli resullerden tanımını kullanır vede risaleyi nurlar içinde tıpkı mevlananın mesnevisi gibi Allah ile yapılan sohbet hüvviyetinde bir kitaptır der yani vahyin ürünüdür

1) Son peygamber, yani son nebi Peygamber Efendimiz SAV’dir. Peygamber Efendimiz SAV, Ahzab Suresi 40. ayete göre nebilerin sonuncusudur.
2) Peygamber Efendimiz SAV, Ahzab Suresi 40. ayete göre nebilerin sonuncusudur. Resul kavramını güvendiğiniz arapça bilen biriyle Kur'an-ı Kerim'den tetkik ediniz! Her resulun peygamber olmadığını öğreniniz ve bu konudaki yanlış bilgilerinizi düzeltiniz! Aksi taktirde yanlış yönlendirdiğiniz insanların vebalini de yüklenirsiniz!Ancak resullerin sonuncusu değildir.
Kur’an tefsirlerinde bugüne kadar her resul kelimesi geçen yere parantez açılıp “peygamber” yazılmıştır. “Resul, eşittir peygamber” şeklini almıştır. Bu da hepimize öğretilen bir yanlıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’deki resul kavramını yansıtmamaktadır. Her resul, peygamber değildir.

Kur’an-ı Kerim, peygamber olmayan, sıradan bir haberci için bile “resul” kelimesini kullanmaktadır. Yusuf Suresi 50. ayette, Firavun’un Yusuf AS’a gönderdiği haberci ve Neml Suresi 35. ayette henüz iman etmiş olmayan Sab’a Melikesinin Hz. Süleyman’a gönderdiği elçi, Kur’an’da resul adıyla yer almıştır. Bunlar, peygamberlikle ilgisi olmayan resullerdir.

Yine Kur’an-ı Kerim, Enam Suresi 130. ayette cin-resullerden, Hac Suresi. 75. ayette melek-resullerden söz etmektedir. Bunlar da peygamber olmayan resullerdir.

Kuşkusuz Allahu Teala, Kur’an’da peygamberler, yani nebiler için de “resul” kelimesini kullanmıştır. Ancak bugün insanlardan saklanan, örtbas edilmeye çalışılan gerçek şudur ki, Allah’ın peygamber olmayan, ama her devirde, her ülkede ve her zamanda, Allah’ın kendilerine görev verdiği evliya resulleri vardır. Peygamber resullerle evliya resuller, bir başka ifade ile “nebi-resullerle” “veli-resuller” arasındaki başlıca farklar şunlardır:

1- Peygamberler arasında yüzlerce yıllık zaman farkı vardır. Ancak evliya resuller, her ülkede ve birbiri arkasından vazifeli kılınır. Müminun Suresi 44. ayet ve Bakara Suresi 87. ayette Allahu Teala “resullerimizi ardarda göndeririz”, diyor.

2- Peygamberler, ısrailoğullarının ve Arap kavminin içinden seçilmiştir. Ama evliya resuller, Fatır Suresi 24. ve Nahl Suresi 36. ayete göre, her kavimde, her ümmette ve her zaman diliminde mevcutttur.

3- Her kavimdeki bu resuller, ıbrahim Suresi 4. ayete göre o kavmin lisanı ile görev yapmaktadırlar.

4- Nübüvvet, yani peygamberlik Ahzab Suresi 40. ayete göre Peygamber Efendimiz SAV ile son bulmuştur. Ama risalet, yani evliya resuller, bugüne kadar varolduğu gibi, kıyamete kadar da varolmaya devam edecektir.(Bakara 87, Müminun 44, ısra 15)


Düne kadar biz de akaide göre “resuller, kendisine kitap verilen peygamberlerdir; nebiler, kitap verilmeyen peygamberlerdir” diye biliyorduk. Halbuki Allah, Alî ımran Suresi 81. ayette sadece “nebilere” kitap verdiğini söylüyor.

“Kendini peygamber ilan ediyor”diye iftira atmak; bir fitnedir. “Her resul peygamberdir” demek, Kur’an-ı bilmemektir. Bu, bir cehalet itirafıdır. ınsanların hidayetine engel olmak için bir tuzaktır. Allah’ın nurunu ağzı ile söndürmeye çalışmaktır!!!


Kur'an-ı Kerimde Allah'ın peygamberlerinden başkasına vahyetmediğine dair bir ayet gösterebilirmisiniz??? Gösteremezsiniz!Ama ben size bu konu ile ilgili Kur'an ayetleri vereceğim:
Allah Peygamberlerden Başkasına Da Vahyeder.


· şura Suresi 51. ayete göre “Allah’ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır ancak vahy ile.”


Vahiy, Allah’ın, kişinin kalp kulağını açarak o kişi ile konuşmasıdır. Kalp kulağı herkeste vardır. Ancak kalp kulağı, kişinin Ali ımran Suresi 190- 191. ve Nisa Suresi 103. ayetlere göre daimi zikre ulaşması ve nefsin kalbinin karanlıklardan, (cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptilalar, kin ve düşmanlık, kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve zulüm) tamamen temizlenmesi ile çalışır duruma gelir. Allah dilerse, daha önce de kişinin kalp kulağını hediye olarak açabilir.


· Nahl Suresi 68. ayete göre Allah bal arısına vahyediyor.

· Zilzal Suresi 5. ayete göre Allah yere vahyediyor.

· Maide Suresi 111. ayete göre Allah havarilere vahyetmiştir.

· Tahâ Suresi 38. ayete göre Hz. Musa’nın annesine vahyetmiştir.

· Araf Suresi 175. âyette Allahû Tealâ, peygamberlerden başkasına, bırakınız Allah’ın bir evliyasına, sonradan şeytana uyacak olan bir takım insanlara bile ayet verdiğini söylüyor. „Habibim sen o kişiden bahset ki onlara, biz ona ayetler vermiştik de, sonra o şeytana uymuş ve sapıklardan olmuştu“


Vahiy denince biz sadece Allah’ın peygamberlerine verdiği kitapları ve sayfaları anlıyoruz. Bunlar vahyin bir bölümünü, tilavet edilen vahyi, yani “vahy-i metlû”yu oluşturur. Herkesi ilgilendiren Allah’ın emir ve yasaklarını içerir.


Bir de Allah’ın kalp kulağını açtığı kişi ile olan konuşması vardır. şura Suresi 51. ayete göre bu da vahiydir. Ancak tilavet edilmeyen vahiy, yani “vahy-i gayrimetlû”dur. Başka insanları bağlayan hükümler içermez. Allah’ın, sadece o kişi ile yaptığı konuşmadır. Allah’ın pekçok evliyası ise bu vahiyden kitaplarında şöyle bahsediyorlar:


· Abdülkadir Geylâni Hazretleri’nin “sohbetler” kitabı 578. sayfa: “Allah’ın verdiği şeylerden kopup O’na yönelen ve meleklerle ünsiyeti neticesi onların sözlerini işitmeye ve muhtelif suretlerde kendilerini görmeye başlayan kişi meleklerin sözlerine iyice alıştığı ve yüzlerini görmeye iştiyak duyduğu anda kendisi ile onlar arasında perde kaldırılır. Kalp bu safhaya geldikten sonra tekrar Allahû Tealâ onu perdeler. Kendi yakınlarının durumuna getirir. Burada ise suhuttan sonra olanlar olur. Allah onun kalbine vahyedeceğini vahyeder. Tıpkı Musa (A.S)’ın annesine vahyettiği gibi.”


Demek ki Abdülkadir Geylani Hazretleri’ne göre de Allah’ın sözlerini işitmek, emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir.


· Eşref Rumi Hazretleri:

“Ol dost sultandır, ben ona kul/ Her dem yeni yeni nüzul”

(Her an Allahû Tealâ’dan inen, nüzul eden yeni şeyler)

“Andandır bu cümle usul” / “Ondandır her bahsimiz”


Görülüyor ki, Allahû Tealâ her an söylediklerini bu büyük veliye işittiriyor ve ondan inen, Allah’tan inen, nüzul eden bu sözler bir esas, usul oluşturuyor. Ve bu usul ile Eşref Rumi Hazretleri, “Divan”ını vücuda getiriyor. Yani Divan’ın esası, hep Allah’tan nüzul eden, indirilen sözler.


· Yunus Emre:

“Çalaptır (yani Allah’tır) söylettirir /Yunus bilmez kendi hal

Düşmüş idik Hak kaldırdı, birliğini bize bildirdi.”

Allah bize söylettiriyor, “Allah bize birliğini bildirdi.” Diyor.


· Ahmet Yesevi Hazretleri:

“Garip, fakir, yetimleri kıl sen şamdan / Parçalayıp aziz canın eyle kurban

Yiyecek bulsan cemil ile kıl sen ihsan / Hak’tan işitip bu sözleri dedim işte.”

Bunların hepsini Allah’tan işittiğini söylüyor Ahmet Yesevi Hazretleri.


Demek ki Allah’ın sözlerini işitmek, Allah’tan emir almak sadece peygamberlere has bir olgu değildir. Allah’ın velileri de böyle söylüyor. Kur’ân-ı Kerim de böyle söylüyor. Secde Suresi 24. ayette Allahû Tealâ, Allah’tan emir alan ve bu emirle insanları hidayete erdiren imamlardan söz ediyor.


“Onlardan, insanlardan imamlar kıldık, emrimizle (yani Allah’tan alacağı emirlerle) insanları hidayete erdirsinler diye, sabrın sahibi olmalarından ve ayetlerimize yakin hasıl etmelerinden dolayı.”


Yunus Suresi 2. ayete göre insanlara, kendi yaşadıkları zaman diliminde Allah’ın bir başkasını, kalp kulağını açarak, ona vahyederek görevlendirdiğini kabullenmek, her devirde zor gelmiştir.


“Onlardan bir adama insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri), müjdelemesi için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi?”


“Resul” kavramı gibi “vahiy” kavramı da bugün, Kur’an’daki muhtevasını kaybetmiş kavramlardan bir tanesidir. “Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez” demek, Allah’ın her devirde vazifeli kıldığı evliya resullerinin Allah’tan aldığı emir ve yetkiyi ortadan kaldırmak ve insanları hidayetten alıkoymak demektir!

8

18.08.2006, 06:28

..

34 yaşın verdiği tecrübeler ve araştırmalarımın sonucu said nursi hz.nin işaret ettiği kişi kimdir soruyorum sizlere

"ıstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler." (Sözler, 318)

Üstad'ın ifadesinde belirttiği, "sahabe döneminden 1400 sene sonrası" hicri 14. asrın başlarına, yani miladi olarak 1979-1980 senelerine denk gelmektedir.

"Fatiha'da doğru yolda olanlar ashabının taife-i kübrasını tarif eden fıkrası, şeddesiz bin beş yüz altı veya yedi ederek tam tamına fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadisin imasını te'yid edip remz derecesine çıkartıyor." (Kastamonu Lahikası, 23)

Suyuti ümmetin icabet ömrünün hicri 1500 senesini geçmeyeceğini bildiriyor. Bediüzzaman Hazretleri de, ümmetin galibane mücadelesinin 1500-1506 yıllarında biteceğini; bundan sonra zayıflamaların başlayıp kıyametin bekleneceğini belirtiyor. Ümmetin galibane ömrü 1500-1506 yıllarında bitecekse, o zaman 1400-1500 yılları arasında Mehdi ve ısa (AS)'nın gelmesi, ayrıca Mehdi'nin de 1400 yılı başlarında göreve başlaması gerekmektedir.

Bediüzzaman hicri 1327'de şam'da Emevi Camii'nde on bin kişiye verdiği hutbesinde, hicri 1371'den sonraki ıslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi'nin mücadele zamanlarına dikkat çekmektedir.

Bediüzzaman, Mehdi'nin göreve başlaması ve inkarcı zihniyeti fikren mağlup etmesi ile ilgili olarak şu tarihleri bildirmektedir:

"Ta 1371 senesinden sonraki alem-i ıslam'ın mukadderatına nazar eden Hutbe-i şamiye'deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra onları darmadağın edecek." (Hutbe-i şamiye, 25)

şam'da yaptığı bu konuşmada, hicri 1371 senesinden sonra yaşanacak gelişmelere dikkat çekerek, Bediüzzaman Mehdi'nin göreve başlamasının bu tarihten 30-40 yıl sonra olacağını bildirmiştir. Bu tarih ise hicri 1401-1411, miladi olarak da 1980-1990 yılları arasıdır.

Yine aynı konuşmanın devamında Üstad, Mehdi'nin inkarcı fikir sistemini fen, ilim ve medeniyetin imkanları sayesinde fikren susturacağını haber vermiştir. Bu fikri üstünlüğün tarihi olarak da 1371 tarihinden yarım asır sonrasını bildirmiştir. Bu da hicri 1421, yani miladi 2001 senesi demektir.

"Evet şimdi (1371) olmasa da otuz-kırk (30-40) sene sonra...

Fen: Müspet ilimler, biyoloji, fizik, kimya vs.

Hakiki marifet: Hüner, sanat , ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi.

Medeniyetin mehasini: Medeniyetin iyiliklerini

O üç kuvvetle donatıp gerekli ihtiyacını karşılayıp o dokuz engelleri yenip dağıtmak için,

Taharri-i hakikat meyelanı: Hakikati araştırma meyli

Muhabbet-i insaniyeyi: ınsan sevgisini.

O dokuz düşman sınıfının cephesine göndermiş, inşallah yarım asır sonra (50 sene) onları darmadağın eder."

1371 + 50 = 1421 (Miladi 2001)

Bediüzzaman hicri 1400 yılı başlarında Mehdi'nin inkarcı felsefe ile mücadeleye başlaması zamanına, 1401-1411 = 1981-1991 yılları arası fen, hüner, sanat ve medeniyetin iyiliklerini birleştirip bunlarla mücadelesine ve fikren darmadağın edeceği tarih olarak da 1421 = 2001'e dikkat çekiyor.

"Yetmiş birde fecr-i sadık başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak." (Hutbe-i şamiye, 23)

Fecir: Tan yerinin ağarması, güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti

Fecr-i Kazib: Sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık.

Fecr-i Sadık: Fecr-i Kazib'den sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma

1371 + 30 = 1401 = 1981

1371 + 40 = 1411 = 1991


Bediüzzaman ıslam'ın dünyaya tekrar hakim olmasını güneşin doğuşuna benzetiyor. Güneşin battıktan sonra ertesi gün yeniden doğması gibi, ıslam'ın da dünya üzerinde tekrar doğup parlayacağına bu benzetmeyle işaret ediyor. Fecr-i Kazib ve Fecr-i Sadık ifadeleriyle bu doğuşun başlangıç yıllarına dikkat çekilmiştir.

Buna göre Hakkın karşısındaki batılı temsil eden düşünce olan ateizmin ve materyalist felsefenin dağıtılmaya başlaması 1981-1991 yılları, fikren tam anlamıyla susturulup dağıtılmasının ise 2001 yılında olacağına işaret etmiştir.

Risale-i Nur Külliyat'ında, Mehdi'nin mücadele ve hakimiyet devreleri ile ilgili verilen ebcedler:

"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." 9/32 ayetindeki "...Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor." cümlesi hakkında Bediüzzaman şöyle demektedir:

"şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdi'nin şakirtleri olabilir." (şualar / 605)

Bu ayetin ebced değeri ise "1424-Miladi: 2004" tür

9

25.08.2006, 06:46

..

"Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, 57)

Bediüzzaman Said Nursi, "hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat" diyerek Mehdi'nin henüz gelmediğini, Müslümanlar tarafından beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini bildirmektedir. Bediüzzaman hicri 13. asırda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır olan hicri 14. asır Mehdi'nin çıkış zamanıdır.
"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)

"Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten (veli şahıstan) işittim ki; o zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki:

"şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bid'atlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz)".(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)
Üstad, Mehdi'nin kendisi olmadığını, kendisinden sonra geleceğini, "Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." şeklinde belirterek açıklamıştır. Mehdi ve talebelerine ancak bir zemin hazırlayabildiklerini belirtmiştir.

"bid'atlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak": Mehdi'nin tüm bidatları ortadan kaldıracağını söylemiştir ki bu konu Üstad döneminde uygulamaya geçmemiştir. Bidatların var olabileceği Müslümanlar tarafından zikredilmeye daha yeni yeni başlamıştır. Ayrıca bidatların kalkmasının dünyadaki tüm Müslümanlar tarafından uygulanması gerekmektedir.

10

25.08.2006, 11:35


Forum Kurallarından:

4.2.17 Forumda en çok müzakere edilen konulardan birtanesi de "MEHDı" konusudur. "Mehdi nasıl tanınacak?" başlığı altında yaklaşık 470 mesaj bulunmaktadır. Bu mesajları dikkate almadan eklenen alıntı ve yeni mesajlar silinecektir.


"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir