Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

06.06.2006, 12:35

Telgrafın tellerinden internet ağlarına..:(

Bir duygunun teknolojisindeyiz.

Ya da teknolojinin duygularında zaman, süre tanımaz koşulardayız. Koşularımız hep kaldırımda, denizde, gökyüzünde. Bir türlü inemiyoruz ken-dimize, içimize. Koşuşlarımız zamanı tüketmeye. Tüketmeye ve harcamaya kendi zamanımızı. Zamana ve de “insan”a saldırganlığın doruklarında üretemediğimiz yazı. Kazılar insanın dışında, insan kazılara eşya; kazma, kürek, buldozer, fitil, dinamit, bomba. Yine de insan bazen insana paraşüt. Ama dışına atladıktan sonra yine kucak açış bütün eşyalara. Yine yanılgıları tekrar yaşama aptallığı.
Bir tuş, zamana bin vuruş gibi. Ömre karşı duruş gibi. Zamanı ve de anı yakalama sarhoşluğu gibi. Kısaca meydan okuyuş teknolojik eda ile. Köprüler kuruş Deli Dumrul misali; kabullenenler de, kabullenmeyenler de “gelecektir” beri, gelmelidirler de!

Her direniş yiğitleniş teknoloji meydanlarında. Üretmek için kafa yormadığımızı, üretemediğimizi tüketme yarışı, tükettikçe böbürlenme. En çok tüketen en yiğit gibi, mert gibi.

Teknolojik bireyselleşme, teknolojik sosyalleşme, teknolojik kibarlık teknolojik duygusallığı da üretir oldu. Telgrafın tellerinden internet ağlarına uzanmak azımsanır değildi gayrı. Tuşların mesajlarından mekanik seslere taşınır oldu duygular ve de duyguların ifadesi.

Teknolojik dostluklar sanal sevdalarla pekiştirilir oldu. Sanal sevdalara “sevgiler” iğreti yapıştırıldı. Iğretiliğin parçasında kalmak “asıl”, karşısında olmak “kopi” oldu.


Bir de baktık ki”kopiler” teknolojik ilişkilerin, teknolojik duyguların, teknolojik sevdaların kucaklarında çoğalırken “asıl”ları aratmaz gibi geldi bizlere.

Telgrafın telleri gerilerde kaldı. Kuşlar da terk etti onları. Gayrı kuşlar internet ağlarına konar oldu. Oldu da, sevdiğine yanmalar teknolojiye uydu. Internet ağlarından da bir ses yükseldi: Freud haklı! Freud haklı mı acaba?

şair dememiş miydi; düşünme, duyma, hissetme, davran yeter! O kadar da değil, aradan yıllar geçmiş. Artık insan değil teknoloji davranıyor.

ınsan teknolojik, duygular teknolojik

Öyleyse nedir acaba trajikomik? ınsan önce gözlerden yakalandı teknolojiye, sonra sözlerden. Arkası gelmeye başladı bir bir. Sevgileri “sanal”da arayan insan, değerleri de “sanal”a hapsetme hatasını işlemeye başladı.

Teknolojinin duygularında, duyguların teknolojisindeyiz. Yazdıklarımız, konuştuklarımız zor anlaşılıyorsa, bilin ki ne haldeyiz, ne hallerdeyiz? Vurgunda değil, sorguda değil, handa değil hapisteyiz. “ınsan”ız, bir sisteyiz.
Duygular, sıcak duygular teknolojinin metal, boğuk ve de soğuk sesiyle kaplandı. Anlayacağınız sınırlandı, tellendi, ekranlandı, hapsoldu.

Hani ya “gözler yalan söylemez” derlerdi ya. Birbirini görmeden konuşan gözler daha rahat yalan söyleme özgürlüğüne kavuştular! Teknoloji kuşatmasındaki gözler de rengini, derinliğini, sihrini yitirmeğe başladı. Ya da insan bütün bunlarla teslim oldu teknolojiye.

Teknolojiler bizi, insanı anlatıyor: Vurgu yok, tonlama yok, nida yok. Yok yoka karışmış “yok” yok! Ama birşeyler var, fakat anlama gayretindekiler yok. Gayrette olanları görmemezlik haddinden çok.


Gayretsizlik ve de hayretsizlik esarete koşuşu hızlandırıyor mu ne? “Hürriyetten Kaçış” hangi tür insanın özelliği? Eşya, teknoloji, insan? Karıştır bunları birbirine işte teknolojik insan! Hayır! Karıştırmamayı bir anlasan!

Teknolojik duygulardayız. Artık zor bulursunuz beni, yani “insan”ı. ınsan mı teknolojiye hizmet edecek, teknoloji mi insana? Karıştırdığımızdan beri zor değil mi bulmak insanı? Yakınmak niye, bizler hazırladık bu ortamı: önce sıralara, duvarlara, hattâ şiirlerimize yazdık; “sev seni seveni, sevme seni sevmeyeni”. Tam da birbirlerine muhtaç olan çarkların mantığı değil mi? Çarkın bir parçası, dişlisi olmayı özledik. ışte kavuşmaya başladık özlemlerimize. Vuslat olunca aşk bitti mi? Hayır işin rengini, şeklini ve de kimliğini değiştirdik. Dört heceli sevdamız “teknoloji”yi dört gözle beklerken “sanal”lığın sarhoşluğuna gadasıyla, belasıyla bırakır gibi (“gibi”si de fazla herhalde) olduk kendimizi, yani “insan”ı.
Teknolojilerin duygusunda mıyız, duyguların teknolojilerinde mi? Telgrafın telleri internet ağları olmaya başladığından beri, gurbet gülleri “sanal”ın bağlarında açmaya başladı.

Ama kokusuz, hissiz ve de soğuk.

(..alıntı..)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir