Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

14.02.2006, 18:24

Feministlik hakkında.

Arkadaşlar biraz uzun ama akıcı bir yazı.Ben hemen okudum,akıcı çunku ve çok hoş:)....

.......................................

Yorgunluk!

Günün birinde dünyanın bütün erkeklerinin fena halde yorulup greve gittiklerini düşünelim. Düşünemiyorsunuz değil mi? Haklısınız, tahayyülü bile zor mesele.


Dünyanın bütün erkekleri o sabah evlerinden çıkıp işlerine gitmiyorlar; hiçbir şey yapmıyorlar. Trenler, otobüsler, taksiler, dolmuşlar, gemiler, uçaklar çalışmıyor. Bütün işyerleri ve fabrikalar duruyor, trafik ürkütücü derecede tenhalaşıveriyor; tarlalar yüzüstü bırakılıyor, haberleşme araçları susuyor.

Dünya öylece kalakalıyor!

Öğleye doğru kadınlar, “n’ooluyoruz yahu!” diyerek erkeklerin toplu grevine karşı grevkırıcılığı görevini üstleniyorlar. Radyolarda, televizyonlarda görev yapan hanımlar, bayan şoförlerin kullandığı otobüs vesaire ile işyerlerine geliyorlar ama şansa bakınız; enerji sektöründe çalışan erkekler de işi terk ettiği için elektrikler kesiktir.

Kadınlar hemen bir araya gelip, “biz bu düzeni erkekler olmadan da işletebiliriz” kararlılığı ile ayağa kalkmayı deniyorlar ama ellerinde işaret dumanından ve bisikletten başka haberleşme aracı olarak kullanabilecekleri hiçbir şey yoktur. Üstelik bütün dünyada tamirat sektörü erkekler tarafından ayakta tutulduğu için patlayan bisiklet lastiği karşısında bile çaresiz kalıyorlar. Bir cam kırılacak olsa değiştirilemiyor.

O günün akşam üstü vaziyetin ne kadar vahim olduğunu fark eden hanımlar, “bir erkeğin yaptığı her işi bir kadın da yapabilir” iddiasından yarımağız vazgeçerek erkeklere mütareke teklif ediyorlar. Bir televizyon istasyonunun teknisyenleri geçici olarak işbaşı yapıyor ve erkeklerin genel greve gitmesi neticesinde ortaya çıkan anarşik ve mahvedici yeni oluşumu tartışmak üzere her iki cinsin temsilcileri stüdyoda bir araya geliyorlar. Erkekler, tartışmayı bir kadının yönetmesini kabul ediyorlar. Yönetici ilk olarak erkek temsilcilerine şunu soruyor:

- Böyle bir eyleme niçin karar verdiniz ve bunun anlamı nedir?

Kaş göz işaretleriyle erkekler kendi aralarından bir konuşmacı seçiyorlar ve erkek konuşmaya başlıyor:

- Saygıdeğer bayanlar; grevimizin sizlere karşı hiçbir özel anlamı yoktur. Biz herhangi bir şeyi protesto ediyor değiliz, sadece yorulduk. Dinlenmek istiyoruz!

- Yoruldunuz mu, nasıl yani; ne demek yorulmak?

- ızah edeyim; bizim yorgunluğumuz bugünün, bu senenin veya son yılların yorgunluğu değil; biz ezelden beri yorgunluk çekiyoruz. şöyle bir düşününüz: Daha ateşi keşfetmemizden çok önceleri avcılık ve toplayıcılık devirlerinde ailenin ve toplumun korunması, geçindirilmesi, yiyecek içecek temini, güvenliği bizim sorumluluğumuzdaydı. Ateş keşfedilip günlük uygulamaya konulunca işimiz daha çok arttı. Günün birinde tarım hayatına geçince biraz rahat ederiz zannettik çünkü artık yiyecek peşinde gece-gündüz, dere-bayır dolaşmaktan kurtulacağımızı sanıyorduk, nerdee? Hasat zamanlarını tayin etmek, tarlaları sürmek, hayvanları evcilleştirmek, sınırları korumak, sulama kanalları kazmak, kalıcı barınaklar inşa etmek işi yüzünden eski günleri mumla arar olduk. Bu defa sınır ihtilâfları başgösterdi, bazı yağmacı göçebeler tarlalara bostanlara saldırmaya kalkışınca koruyucu sınıf teşkil etmek yükü yine bizim üzerimize yıkıldı. Konu komşu arasındaki ihtilâfları halletmek için oturduk, hukuk kuralları koyduk; tabii bu esnada yazıyı da icad etmemiz gerekiyordu. Neticede küçük yerleşimler halinde öbeklenmeye başlayınca yönetim mecburiyeti ortaya çıktı; çaresiz yine bizler yönetici olduk. Anlaşmazlıklar çözülemeyecek raddelere gelince değneği baltayı alıp düşmanlarla kavga etmemiz gerekiyordu. Bu arada yazı ve diğer gerekli bilgileri öğretmek için okullar açmamız icab etti; yine bizler öğretmen, dülger, taş ustası olarak göreve koşulduk...

- Bir saniye, bu arada kadınlar yan gelip yatmadı, onlar da size yardım etti herhalde?..

- Yardım ettiler elbette; onların hakkını inkâr edemeyiz, herkes üzerine düşen rolü yerine getirdi. Biz daha güçlü yapıdaydık, o yüzden işin büyük kısmı bize düştü. Yorulduğumuz şey de o roldür işte... Sözümü ikide bir kesmezseniz kalanını da anlatırım...

- Tabii buyrunuz.

- Zamanla işler büyüdü; gündelik olarak halledilmesi gereken ağır ve tehlikeli işlerin % 80’i bizim üzerimizdeydi. Medeniyet yolunda ne kadar yıpratıcı, tehlikeli, ağır ve pis iş varsa seve seve üstlendik; hatta bundan ötürü gurur bile duyuyorduk. Kendimize aile reisi, baba, ağabey filan gibi pohpohlayıcı unvanlar vererek acılarımızı uyuşturduk. Elbette ağır ve pis işleri biz yapacaktık, çünkü biz toplumun temel direği idik, vesaire gibi bahaneler...

- Anlıyorum,

- Hayır anlayamazsınız; günlük hayatı sürükleyen veya grev yaptığımız için öylece kalakalan ne varsa bunları biz yaptık; Maalesef medeniyet denilen şey bizim eserimizdir. Akıllı veya üstün olduğumuzdan değil, o roller hep bize verildiğinden veya bizim o rolleri enayice sahiplenmemizden... Biz olmasaydık dünya şüphesiz daha iyi olurdu. Ne Endüstri devrimi, ne Fransız ihtilâli, ne sömürgecilik, ne kıtalararası yolculuklar ve coğrafi keşifler, icatlar, ne de kimin ne işine yaradığını hâlâ kimsenin anlayamadığı savaşlar...

- Haklısınız galiba?

- Elbette haklıyız ama siz böyle zırt-pırt sözümü keserseniz daha konuşmam, haberiniz olsun!..

- Özür dilerim ama bu haftalık yeriniz bitmiş bulunuyor; haftaya devam edelim isterseniz

-Haydi öyle olsun bakalım!


..............................................

Yorgunluk (2)

-Hatırlayacağınız gibi tarih boyunca çalışıp didinmekten yorulan erkek cinsinin, aniden pasif direnişe geçip gündelik hayatı durdurmasının sebeplerini anlamak için bir açıkoturum düzenlemiştik; geçen hafta kaldığımız yerden sohbete devam ediyoruz sevgili seyirciler; buyrunuz efendim söz yine sizde.


- Teşekkür ederim hanımefendi; bizim grevimiz, kadınlara karşı protesto tavrı taşımıyor, “biz yorulduk da, gündelik işleri artık Feministler yürütsün” diye kahırlanıyor da değiliz. Biz sadece bugüne kadar neler yaptığımızı, nasıl didinip yorulduğumuzu herkesin fark etmesini istiyoruz. Fark edilsin ki gerçek âhengin iki cins arasındaki saygı, sevgi ve anlayışa dayanan işbirliği ile kurulabileceği hakikati iyice belirginleşsin.

- Başkaca eklemek istediğiniz bir şey kalmış mıydı?

- Hayır, mesaj anlaşılmıştır diye düşünüyoruz.

- Teşekkür ederim. Değerli seyirciler, yorulan erkek cinsinin temsilcisini dinledik. Buna mukabil kadın cinsini temsilen söz almak isteyen var mı? Evet siz, beyaz kazaklı hanımefendi, sözü size veriyorum.

- Beyefendiyi dinledik; kısaca insanlığın medeniyet namına üst üste koyduğu her şeyin erkek cinsinin eseri olduğunu söyledi. Bunlar daha önce de seslendirilmiş fikirler. Hemen belirtelim ki hayat mücadelesinde hiçbir cinsin kendi başına yorulmak gibi bir lüksü bulunmuyor. Unutulmasın ki bizler de binlerce yıldan beri çalışıyor, didiniyoruz. Üstelik bize düşen işlerin en ağırı. Aile kurumunu ayakta tutan bizleriz; hamuru biz yoğuruyoruz, ekmeği biz pişiriyoruz. Çocukları büyütüp yetiştiren de bizleriz. Binlerce yıldır biz de tarlada, bahçede erkeklerle yan yana çalışıp ürettik. Evi erkekler yapar ama onu güzelleştiren, yuva haline getiren bizleriz. Erkekler bir de işe şu açıdan bakmalı; ya günün birinde bizler de ‘yorulduk’ deyip kenara çekilirsek ne olur, bu hiç düşünülmüş müdür acaba?

- Evet, hanımefendi hepimiz adına çok güzel şeyler söyledi, başka?..

- Bir saniye, ben de söz istiyorum bir kadın olarak!

- Buyrunuz efendim

- Az önce konuşan hemcinsime katılmıyorum; erkeklerin binlerce yıllık medeniyet birikiminde baskın rol oynaması yaradılıştan gelen tabii özelliklerin değil, erkek cinsinin baskıcı ve bencil dayatmalarının eseridir. Erkekler bizim tarihi ve medeni fonksiyonumuzu baskı altına alarak güdükleştirdiler. Beyefendi dedi ki, “erkekler çarpıştı, kadınlar evde oturdu’. Ama bilmiyor ki kadınlar karar mevkiinde olsaydı, savaş diye bir şey hiç olmayacaktı...

- Niçin efendim kadınlar hiç kavga etmez mi, başkasına karşı öfkelenip, nefret beslemezler mi? Kavga etmek niçin sadece erkeklere has bir davranış olarak görülüyor? Protesto ediyorum bir erkek olarak!

- Karşılıklı tartışmayalım efendim, ben söz verince konuşursunuz!

- Bir dakika, ben de konuşacağım; evde de öyle oluyor zaten; ne zaman iki çift lâf söylemek istesem araya kaynıyor. Değerli arkadaşlar, biz bu boykotu sürdürmeliyiz çünkü insanlığın geleceği söz konusudur. Buradan ne şiş yansın ne kebap türünden bir sonuçla çıkıp yarın işbaşı yaparsak, bizim asırlardan beri sürüp gelen ezilmişliğimiz, sömürülmemiz yine devam edecek. Niçin hep kadınlar mağdur cins olarak gösteriliyor? Pazumuz daha güçlü, daha çok sorumluluk üstleniyoruz diye niçin aşağıdan alıyoruz? Yeter artık arkadaşlar, artık anlayın; geçen hafta açılış konuşmasını yapan arkadaşıma katılmıyorum. Biz hiçbir meselede son karar verici olmadık tarih boyunca; bizi hep kadınlar yönetti. Dışardan bakılınca biz hakim cins gibi görünüyoruz ama gerçekten öyle miyiz? Bizi kimler eğitti, yetiştirdi düşünün; kadınlar eğitti bizi. Bize toplum içinde baskın rol üstlenmeyi kadınlar öğretti, annelerimiz, kardeşlerimiz, ninelerimizden öğrendik. Kadınlar bizi hem yönetti, hem de yönetiliyormuş gibi görünmeyi başardılar hep. Bir düşünün, hangi evde o evin kadınının arzusu hilafına bir karar alınabilir? Arkadaşlar belki sizler cesaret edemezsiniz ama ben bağıra bağıra söylüyorum işte; toplumumuzda çok vahim ve yaygın bir kılıbıklık olgusu vardır; en kılıbık olanımız ise kendini ‘kazak’ zanneden saf hemcinslerimizdir..

- Ee, ne yapalım peki öyleyse?

- şu işin garipliğine bakar mısınız; erkekler grev yapıyor, açıkoturumu yine bir kadın yönetiyor. Bence yapılacak şey, ‘dünyanın bütün ezilen erkekleri birleşin’ diye haykırmaktır. Çünkü zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok. Biz bu dünyanın ve medeniyetin lokomotifi değil, kırbaç altında inim inim inleyen köleleriyiz aslında!

- ıtiraz ediyorum sayın yönetici, arkadaş edebiyat yapıyor; biz kadın hakları hareketi olarak...

- Bir dakika arkadaşlar; bu tartışmanın sonu gelmez; böyle netice alamayız çünkü herkes haklı, herkes dertle yüklü. Biz yanlış yapıyoruz..

- Ee, ne yapalım öyleyse hanımefendi, emriniz üzerine yeniden işbaşına mı koşulalım?

- Estağfurullah; böyle kinayeli konuşmaları bırakalım. Ben bu açıkoturumun amacına ulaştığını düşünüyorum. Erkeklerin grev eylemiyle meseleye farklı yönlerden bakma imkanı bulduk; düşündük, farklı görüşler dinledik, tartıştık, konuştuk. Yaşadığımız dünya cins ayrımcılığı üzerinde değil, cinslerin işbirliği ve uyumu ile ayakta duruyor. Bu bana şu örneği hatırlatıyor, kapılara anlam veren menteşeleridir ama kimse kapı kavramının içinde bir de menteşe, kilit, kol gibi önemli ayrıntıların bulunduğunu ilk elde görmez. Tartışmayı kapatıyor ve işimizin başına dönmemizi teklif ediyorum çünkü hayat bizi bekliyor!

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir