Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

31.12.2005, 17:13

Testere filmine yorum

Testere iki buçuk



ınsanlar olaylara farklı açıdan bakabilirler. Kişileri farklı yönleriyle değerlendirirler. Bir konu hakkında doğru yorum yapabilmek, o konuya ne kadar çok açıdan bakabildiğimize bağlıdır. Bediüzzaman Hazretleri Avrupa’yı değerlendirirken, birinci ve ikinci Avrupa’dan bahsediyor. Kişileri dahi kendi içinde iyi ve kötü huy bakımından ayırıyor. Özetle neyi değerlendirirsek değerlendirelim, bu şekilde bir ayrım yapmalıyız. Toptan reddetme veya külliyen iyisiyle kötüsüyle kabul etme de yanlış olur.

Bu yazımızda da gösterime yeni giren “Testere 2” filmini farklı bir bakış açısından değerlendireceğiz.

Öncelikle filmi izlemeyenler için kısa bir özet yapalım. Filmde, yaşlı bir kanser hastasının hayatı kanser olduğunu öğrendiği günden beri değişiyor. Artık aldığı havanın, içtiği suyun lezzetini daha çok alıyor. Hayat ona çok tatlı geliyor. Önceden değerini bilmediği şeylerin değerini daha iyi anlıyor. Yaşlı adam, çevresindeki insanların, hayatlarının ve sahip oldukları nimetlerin kıymetini anlamaları için onlara bazı düzenekler kuruyor. Bir odaya veya bir eve onları hapsedip içine bazı öldürücü tuzaklar kuruyor. Üzerinde yorum yapacağımız sahne şu: 7 kişi kapalı bir odada birer birer uyanıyorlar. Her uyanan bir diğerine nerede olduklarını, oraya ne zaman, kim tarafından ve ne maksatla getirildiklerini soruyor. Ama tam mânâsıyla soruları cevaplayan yok. Aralarından biri daha önce yine böyle bir şeyle karşılaştığı için, hemen etrafını araştırıyor ve bir teyp buluyor. Açıp dinlediklerinde bir ses, düzeneği kuran kişiye ait, onlara hitaben kendilerinin nerede olduklarını, ne için oraya konduklarını ve onlardan ne yapmalarını istediğini açıkça bildiriyor.

Diyor ki: “şu an içinde bulunduğunuz eve zehirli bir gaz veriliyor. Bu gaz 2 saat sonra her tarafınıza yayılacak ve öleceksiniz. Ama evin gizli yerlerine konmuş olan panzehirleri bulabilirseniz 3 saat sonra bir kapı açılacak. Oradan çıkıp kurtulacaksınız. Panzehirlerin bir kısmı da önünüzde bulunan çelik kasa içinde. şifresini çözebilirseniz yine kurtulabilirsiniz. Tahmin ettiğinizden daha fazla ortak yönünüz var. Eğer o ortak yönünüzü bulursanız, şifreyi bulursunuz. O ortak bilgileriniz, kafanızın en ücra köşesinde” diyor. Onlar bunları dinledikten sonra, bazıları şifreyi düşünürken, bazıları ise, kafasına göre hareket edip evin içinde çıkış kapısı aramaya başlıyor. Ama evin çeşitli yerlerine yerleştirilen tuzaklar onları bir bir öldürüyor.

şimdi bu sahneyi değerlendirelim. Dikkatinizi çekmek istediğim yerler şunlar: O insanlar bir anda kendilerini hiç tanımadıkları bir yerde buluyorlar ve hepsinin aklına gelen sorular aynı: “Neredeyiz? Bizi buraya kim getirdi? Ne maksatla getirdi? Bizden ne istiyor? Bundan sonra akıbetimiz ne olacak?” ... Bir diğer mevzu teypteki sesi dinledikten sonra kimileri onu önemsemeyip kendi aklına göre hareket ediyor ve tuzaklara yakalanıyorlar.

Üçüncü konu ise şu: Öyle bir ortamda, kim hiç bunların farkında değilmiş gibi hareket edip, güle oynaya eğlenebilir?

şimdi kendimizi dünya içinde değerlendirelim. “Biz çok mu farklı konumdayız? Saatte yaklaşık 107.000 km hızla giden bir uçan geminin üzerindeyiz. Bu gemi nereye gidiyor? Biz kimiz? Nereden geldik? Bizi bu uçsuz bucaksız âleme kim, niçin koydu? Bizden ne yapmamızı istiyor?” gibi sorular aklımıza gelmiyor mu? Tabiî ki aklı başında her insanın bu soruları sorması gerekiyor. ınsan bu şekilde durup düşünürken, kâinatın Yaratıcısı, bizi bu âleme koyan, insanlar içinden seçtiği peygamberler ve onlardan bazılarına indirdiği kitaplar vasıtasıyla onlara bu soruların cevabını veriyor.

ınsanların bir kısmı, buna inanmıyor veya güvenmiyor; kendi aklıyla hareket ediyor. Buna kısaca, dinle bağdaşmayan felsefe diyebiliriz. Bu hareketleriyle o insanlar gerçek mânâsıyla az önceki temel soruların cevaplarını bulamıyorlar. Kâinat içinde boğulup gidiyorlar. Halbuki bu kâinatı Yaratan, onun sırlarını da en iyi bilmez mi? Bunu da bir kitapta onun bir programı gibi yazamaz mı? Tüm bunlara verdiğimiz “tabiî ki evet” cevabının bizleri Kur’ân’a yönlendirmesi gerekmiyor mu? Evet.

Son olarak şunu diyebiliriz ki, bizler böyle bir âlemde kendimizi bulmuşuz. “Hiçbir şey yokmuş gibi, az önceki temel soruları sormadan, durabilir miyiz? Tam anlamıyla onların cevabını bulmadan gülüp eğlenebilir miyiz?” sorularının cevabını herkesin vicdanına bırakıyorum.

Herkes kendi içinde birtakım olayları, işleri, kişileri v.s. değerlendiriyordur. Bu da bir filme başka bir açıdan bakıştı.

Selçuk Cansız / cansizselcuk52@yahoo.com

07.12.2005

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir