Mustafa Özcan
Yusuf makamında
“Gladyatör” ve “Kara şahin Düştü” gibi önemli filmlerin yönetmeni Ridley Scott’un, uzun zamandır beklenen filmi Cennet’in Krallığı (Kingdom of Heaven), John Hopkins Üniversitesi Uluslararası ılişkiler Bölümü yüksek lisans öğrencilerine toplu bir gösterimle izletilmiş ve ardından, filmin sonunda hem film, hem de Amerika’nın Ortadoğu politikası, din savaşları, haçlı seferleri, doğu-batı medeniyetler çatışması gibi konularda bir tartışma düzenlenmiş.
Öğrenciler, ilk olarak, “Irak Savaşı ile Haçlı seferleri arasında benzer yönler var mı?” sorusuna cevap aramışlar. Vardıkları sonuç: Irak Savaşı, daha ziyade “Ekonomik bir haçlı seferidir.” Filmi izleyen öğrencilerin vardıkları en önemli tesbit ise şu: Ortadoğu’da Gordiomun düğümünü ancak Yusuf makamında Selâhaddin gibi bir lider çözebilir.
Hıristiyan ve Müslüman dünya arasındaki husûmetin köklerini inceleyen Cennet’in Krallığı filmini çok beğendiklerini söyleyen öğrenciler, özellikle kuşatma sahnesinin muhteşem olduğunu ifade ediyorlar. Daha önce Selâhaddin Eyyubî hakkında çok şey bilmediklerini ve çok etkilendiklerini, kuşatmanın sonunda şehir halkını özgür bırakmasını ise çok “onurlu “ bulduklarını saklamıyorlar. Laura adlı bir kız öğrenci ise filmin sonlarındaki Selâhaddin’in yerden haçı kaldırması sahnesi üzerine hüngür hüngür ağladığını anlatıyor.
“Ortadoğu’ya barış nasıl gelir?” sorusuna ise ortak bir şekilde “Selâhaddin gibi büyük devlet adamları ile” cevabı veriliyor. Öğrencilerin vardıkları sonuç aslında Selâhaddin’in rakibi katı kalpli komutan Arslan Yürekli Richard’ın vardığı sonucun ta kendisidir. Hasta olduğunda kendisine özel doktorunu bile göndermeyi esirgemeyen Selâhaddin hakkında şunları söylemekten kendisini alamamıştır: “ınsanlığı ben ondan öğrendim...” O savaş alanlarının asil şövalyesi olduğu gibi, aynı zamanda insanlık timsalidir.
***
Bugün Selâhaddin’in mirasını paylaşmaya ve kendisine maletmeye çalışan o kadar çok müddei ve müsvedde var. Ama hiçbiri Yusuf makamında değil. Durum aynen Akşam gazetesinden Burak Artuner’in aksettirdiği gibidir: “Kendisini Haçlılara karşı koyan bu büyük sultanın günümüzdeki benzeri ilân eden Saddam Hüseyin (aynı şehirde doğmaları dışında bir benzerlikleri yok) ve yüksek değerler uğruna (!) Irak’a giren ABD’nin en büyük destekçisi Kürt liderlere (aynı soydan olmaları dışında bir benzerlikleri yok) bakınca, günümüzde Selâhaddin Eyyübi’nin önemi daha fazla anlaşılıyor...”
Selâhaddin, Yusuf makamındadır. Peki bunu nasıl anlıyoruz? Selâhaddin, babası Necmettin Eyüb ve amcası şirkuh’un Tikrit’i terk ederek Musul’a yöneldikleri gece dünyaya gelir. Babası adını Yusuf koyar. Muhyiddin-i Arabi’ye göre isimler dünyada konulur, ama cennet kaynaklıdır. Lâkabı ise Selâhaddin’dir. Kader onu Zengiler’in yanına sevk eder. Halep, şam arasında mekik dokur. Ardından şavir’in iltimasından sonra mühim görevler için Kahire’ye gider. şavir’in ihaneti üzerine ıskenderiye’de kuşatma altında kalır. ‘Mısır’ın sultanlığını da verseler bir daha mı asla’ diyerekten Mısır’ı üç talakla boşar. Ama döner dolaşır yine Mısır’a 32 yaşında sultan olur. Haçlıların gözü Mısır’dadır. şam, Mısır’ı Haçlılara kaptırmaz. Çar naçar Selâhaddin’e yine Mısır yolu görünür. Esasında Hazreti Yusuf ile Yusuf Selâhaddin’in kaderi de aynı noktada birleşir. Her iki Yusuf da istemeden zorla ve kerhen Mısır’a sevk olunur, ama her ikisini de makam ve saltanat orada beklemektedir. Her ikisi de vezir makamında sultandır. Selahaddin hem Fatimi Halifesi Adud’un veziri (sultan), hem de Nureddin’in veziridir. Yusuf Aleyhisselam da Firavun’un başveziridir. Bugünkü tabirle başbakandır. Onların şer gördükleri hayır çıkmıştır.
Bir Erzincan ezgisi ve türküsü her ikisinin de ortak kaderini özetler gibidir. Aşık ısmail Daimi ile Mine Yalçın’ın diliyle bu türkü şöyledir:
Ne ağlarsın benim zülfü siyahım,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
Göklere erişti figânım, ahım,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
Bir gülün çevresi dikendir hardır,
Bülbül har elinde ah ile zardır.
Ne olsa da kışın sonu bahardır,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
Daimi’yem her can ermez bu sırra,
Gerçek âşık olan erer o nûra.
Yusuf sabır ile vardı Mısır’a,
Bu da gelir, bu da geçer ağlama.
12.05.2005
E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr
Kaynak