HAşMET BABAOğLU'NU ANLAMAK
25.04.2005
ÜNAL BOLAT
Haşmet Babaoğlu'nun "Selam olsun o eşşiz yetime!" yazısını okuduğumda mesleğimiz adına gurur duydum, ümitlendim. Çünkü bu yazı, arzu edilen kıvamda bir köşe yazısıydı. Haşmet bu yazısında bir gazeteci sorumluluğuyla soruyordu tüm eli kalem tutan meslektaşlarına:...
"... Dindar kesimlerin siyasi ve cemaat yapılanmalarına doğrudan bağlı olan gazeteleri bir yana ayırın ve popüler basınımıza bir bakın!
Günlerdir, Hıristiyanlığı, Hz. ısa'yı, Vatikan'ı yazıp duruyorlar.
Çarşaf çarşaf sayfalar ayrılıyor, diziler yapılıyor. Hem de ne hurafelerle, nasıl abartılı hikâyelerle!
Yazılsın. Yazılmalı.
Zaten tam zamanı: Papa ölmüş, yenisi seçilmiş. Bilmeli, haberdar olmalı yakından izlemeliyiz.
Ama Mevlid Kandiliyle ilgili ayrılan bölümlere baktım geçen gün.
Küçücük.
Bazı caddelerde asılı duran "Kutlu Doğum Haftası" pankartlarının anlam ve önemine dairse neredeyse hiçbir şey yok bizim popüler gazetelerde...
Bu nasıl iş?
Bakın, inanmak gerekmiyor.
ınançlı bir Müslüman olmak gerekmiyor.
Fakat esas olan manevi iklim meselesi değil mi?
Benim gibilere soruyorum: Biz hangi iklimin "çocukları"yız?
Da Vinci şifresi'nin ıcığını cıcığını çıkartacağız ama ıslam'la ilgili çoğu şeyi es geçeceğiz!
Olur mu hiç?
ıslam'la ilişkili her konuyu, her bilgiyi ve ilgiyi sürekli "Laik devlet-tekil inanç" çerçevesine sıkıştırıp sırtımızı dönecek kadar şapşallaşacağız!..
Olur mu, hiç olur mu?"
***
Yakın çevresine soruyor Babaoğlu.
Papayla ilgili haberleri herkes detaylı bir şekilde bildiği halde, Hazret-i Muhammed'in Kutlu doğum haftasından kimsenin haberi yok.
Üstelik bu coğrafyanın, bu kültürün, hatta nüfus kağıdına göre bu dinin insanı olarak.
şaşırıyor...
Bir insan, inansın inanmasın ait olduğu coğrafyanın, ait olduğu kültürün, ritüellerinden nasıl bu kadar habersiz olar, nasıl bu kadar ilgisiz kalır.
***
Fakat yazıda vurgulanmak istenen, bu tiplerin kendi kültüründen niçin habersiz oldukları değil... Hayranlık duydukları kültürlerin özlemiyle, imitasyon bir hayatın üçüncü sınıf temsilcisi olarak yaşıyor olmaları da...
Diğer yandan ıslam'ın ve milli kültürün hamiliğine soyunduğu halde marjinallikten kurtulamayan, dolayısıyla kendi söyleyip kendi dinleyen basın da konunun dışında...
***
Burada tebrik edilmesi gereken esas konu şu:
Bir gazeteci, bir köşe yazarı olarak, bu ülkede medyanın (bilerek bilmeyerek) habercilik yapmaktan habersiz oluşuna işaret edilmesi...
Bir medya düşünün ki, %99'u müslüman olduğu söylenilen bir ülkede yayın yapıyor.
Ve bu medya, bu toplumun peygamberinin doğum gününü haber olarak kayda değer bulmazken, Hıristiyan dünyasının haberlerini en ayrıntılı şekilde okuyucularına sunmanın yarışı içinde oluyor.
Ve bu şimdiye kadar bu müşkülpesentliği hiçbir gazeteci irdelemiyor.
ışte Haşmet Babaoğlu burada farkı yakalıyor.
Bu gazeteci olarak, konuyu (hem de inanç istismarına asla prim vermeden) irdeliyor.
***
Ben de kendisiyle aynı duyguları paylaşıyor ve onun duygularına eş soruyorum:
Bu ne biçim medya?
Bu ne biçim okuyucu?
Bu ne biçim aydın?
Bu ne biçim kültür(süzlük)
Bu ne biçim ülke...
Son sözü yine Sayın Babaoğlu'na bırakıyorum:
"Ama canım, insan (ve Ramazan şamatası hariç medya) yaşadığı coğrafyanın kültürüne, manevi iklimine bu kadar mı uzak olur, uzak durur-durdurulur?"