Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

09.04.2005, 10:17

Milliyetçilik yükseliyor mu?

Kimileri “Metal Fırtına” adlı romanın, Hitler’in kitabının çok satmasına, Nevruz kutlamaları sırasında Türk bayrağının yakılması girişimi üzerine binalara asılan bayraklara bakarak Türkiye’de etnik ve dışa kapanmacı milliyetçiliğin yükseldiği sonucuna varmakta. Ben aynı kanıda değilim.

70 milyonluk bir ülkede, medyanın pompaladığı en saçma kitaplara bile merak duyacak binlerce kişi çıkabilir. Halkın Bush politikalarına karşı olması, Amerikan düşmanlığı anlamına gelmez. Mersin’de 12-14 yaşlarında Kürt kökenli bazı çocukların Türk bayrağını yakma girişiminde bulunmaları üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nın, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve diğer yetkililerin yaptıkları sert açıklamalar, RTÜK’ün medya kuruluşlarına ekranlarını ve baş sayfalarını Türk bayraklarıyla süslemeleri için yaptığı çağrılar üzerine binaların bayraklarla donanmasından, düzenlenen yürüyüşlerden hareketle Türkiye’de milliyetçiliğin yükseldiği sonucuna da varılamaz. Türkler büyük çoğunluğuyla yurtsever bir millettir. Bayrağa saygı, kültürümüzün, yetişmemizin, eğitimimizin bir parçasıdır. Mersin olayından sonra ülkenin bayraklarla donatılması, başka her şeyden çok yurtseverliğin, ülkeye bağlılığın bir ifadesidir.

Bu gözlemler, Mersin’deki olayın bir Türk-Kürt kavgası çıkarmak amacıyla tezgahlandığı gerçeğini elbette ortadan kaldırmıyor. Bu tezgahın arkasında kavgadan medet uman Kürt ayrılıkçılarının parmağı mı vardır, yoksa etnik Türk milliyetçiliğini azdırmak isteyenlerin mi, bunu bilmiyoruz. Ne var ki, bazı şehirlerde parti binalarının taşlandığı, bazı yurttaşların saldırıya uğradığı görülmüştür. Provokasyonların bu tür vahim sonuçlar doğurmaması için, sorumlu mevkilerde bulunanların serinkanlılıkla davranmaları ve olayları gerçek boyutları içinde değerlendirmeleri gerekir. Sorumlu mevkilerde bulunanların, birkaç çocuğun Türk bayrağına saygısızlık göstermesini adeta ülke büyük bir saldırıya uğramış gibi yorumlaması, ne yazık ki “Türkiye bu denli özgüvenden yoksun bir ülke midir?” sorusunu akıllara getirmiştir. Bu soruya verilmesi gereken cevap elbette ki şudur: Türkiye ekonomisini ve demokrasisini sağlamlaştırmaya devam ettiği, yurttaşlarının ülkeye bağlılık ve sadakatini pekiştirdiği sürece, dünyanın en güçlü, geleceğe en büyük güvenle bakabilecek ülkelerinden biridir. Yurttaşların ülkeye bağlılığı ve sadakati, yalnızca ve yalnızca gönüllerin kazanılmasıyla pekişir. Tehdit, yasak, baskı, zor ve şiddet politikaları, ülkenin bütünlüğünü ve halkın birliğini kundaklamaktan başka bir işe kesinlikle yaramaz.

Bence Türkiye’de esas eğilim etnik milliyetçiliğin zayıflaması. Etnik temelli politika yapmak isteyen Türk ve Kürt partilerinin oyları geriliyor. Kürt kimliği üzerindeki yasakların kalkması için mücadele veren politikacılar, etnik temelli siyasetle bir yere varamayacaklarını giderek daha iyi görüyorlar. Öte yanda DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar dahi, bu ülkede Kürt kimliğine saygı göstermeden siyasette başarılı olunamayacağını anladığının işaretlerini veriyor. Halkın büyük çoğunluğu “Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulsun, sınır kapıları açılsın” diyor. Türkiye’de yükselen bir milliyetçilik varsa, o da liberal milliyetçilik, yani Batı ölçülerinde kalkınmış ve demokratik bir Türkiye’ye duyulan özlem. Çok değil, on yıl önce AB aleyhtarlığının baş sözcülerinden biri olan Abdullah Gül bakın bugün ne diyor: “Türkiye hayli gelişmiş, kültürel ve entelektüel birikimi olan, dünyayı tanıyan, hürriyetlerin tadını alan bir yerdir. Dünyadan izole edilmeyi kabul etmez. Eğer AB’deki Türkiye aleyhtarlığına karşı AB aleyhtarlığını geliştirmeye kalkışırsanız, gideceğiniz yer dünyadan tecrit olmuş bir Türkiye’dir. Bunu ne halk kabul eder, ne aydınlar.” (Hürriyet, 29 Mart)

Irak Savaşı’na bulaşmış olsaydık o zaman Türkiye’de etnik milliyetçilik yükselebilir, bir Türk - Kürt savaşına sürüklenebilirdik. O zaman hızla kalkınan, AB üyeliği yolunda ilerleyen bir Türkiye’den söz edemezdik. Bazı kafası karışıklar bunu anlamamakta ısrarlı.

şahin Alpay

www.otuken.tr.gs

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir