Mustafa ÖZCAN
Cumayı Pazara almak!
Emine Vedud bilerek veya bilmeyerek yanlış bir çığır açmıştır. ‘Deli bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış’ hesabı oldu. Vebali kendisine ve kendisinden sonra bu çığıra uyanlaradır. Nereden çıktı bu çığır? Kimlerin işine yarıyor? Bazıları yapıları zamanla oluşmuş ıslâmî gelenekteki bazı gedikleri veya eksiklikleri konu edinerek ve buradan yola çıkarak dinin özünü ve mahiyetini değiştirmeye kalkışıyor. Dolayısıyla amaçları üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olarak nitelendirilebilir.
Bedriye el Bişr gibi kimi kadın yazarlara göre, din tamamen erkeklere ait bir alan haline getirilmiştir. ıslâm halveti yasaklamış, ama kadını da toplumdan dışlamamıştır. Bedriye el Bişr de Ferai Tınç gibi “Ben dinî bir hüküm vermek istemem, ama” dedikten sonra meseleyi yine cinsiyet/gender bağlamına çekerek son sözünü söylüyor. Meseleyi cinsiyet bağlamında ele alıyor. Erkeğin dini cinsiyet bağlamında yorumladığını söyleyenler bu defa tersinden aynı yanlışa düşüyorlar. Elbette söyledikleri hepten dayanaksız değil. Bununla birlikte, ölçüyü kaçırdıkları da bir gerçek.
Emine Vedud kendisinin şeriatı değiştirmek istemediğini ve sadece Allah’ın kadına verdiği bir hakkı kullanmak ve yeniden ihya etmek istediğini söylüyor. Bu bağlamda bir televizyon konuşmasında Malezya’da da namaz kıldırdığını, ama kimsenin sesinin çıkmadığını lâkin Manhatten’daki imametinden sonra meselenin çığırından çıktığını söylüyormuş. Acaba biz mi safız, yoksa kendisi mi? Hem bir katedralde Cuma namazı kıldıracaksın ve basını da davet ederek meseleyi gösteri haline getireceksin, hem de yankılarından yakınacaksın?
Ulemadan Taha Cabir Alvani, Ümmü Varaka hadisini de gözardı etmeden ulemanın kadının imameti konusunda beş yaklaşım biçimi sergilediklerini söylüyor. Ulema kerahetle adem-i cevazı arasında beş görüş serd ediyor. Ümmü Varaka hadisinden yola çıkan bazıları kadının hane halkının en bilgilisi olması kaydıyla kocası da dahil ailesine ve mahremlerine imamlık yapabileceği görüşünü savunuyor. Bazıları da Emine Vedud gibi yabancılara da imamette bulunabileceğini kabul ediyor. Yalnız burada ıbni Kudama ve Taberi gibi kendilerinden cevaz nakledilen âlimlerin görüşlerinin aktarımında kusurlar olduğu da söylenmektedir.
***
Aslında ıslâmî hareketler içinde kadının böyle bir meselesi yok. Toplumun ıslâmileştirilmesi gayesi etrafında Mısır’da ve haricinde Müslüman Kardeşler toplumda başörtüsünü yeniden yaygınlaştırmış bulunuyorlar. Bazıları Fransızlar gibi bunun dinî bir vecibe değil de sembol olduğunu ileri sürüyorlar. Bizde de bazıları başörtüsünü ‘siyasal ıslâmın bir sembolü olarak görme eğilimini taşıyor. Aynı bazıları, başörtüsü yasağına sıkı sıkı yapışırken tam da hilafına bidat bir çığır olarak gelişen kadın imam konusuna ses çıkarmıyorlar. Hatta fazlasıyla onaylıyorlar.
Acaba amaçları sadece dinin dokusunu bozmak mıdır? Bizdeki laikler meseleye böyle bakarken Kuveyt laikleri veya liberalleri ise kadına oy verme hakkına karşı çıkıyorlar. Gerekçeleri de çok basit: Kadınlar da siyasî arenaya girecek olurlarsa ıslâmcılar lehinde karşı kefenin ağırlığını arttırırlarmış (El ıslam en nisai, Ali ıbrahim, şarku’l Avsat, 29/3/2005).”
***
Peki, Emine Vedud çığırının veya fitnesinin arkasında kimler var? Onları kimler ayarttı? Fehmi Huveydi, ‘ıslâmı çözmek veya yapısını bozmak’ başlıklı makalesini bu konuya ayırmış ve bu akımın veya çığırın arkasında Müslümanlara rağmen Bush’un atadığı USIP Başkanı Daniel Pipes’ın olduğunu aktarıyor. Jim Lobe’nin 7/4/2004 ve ardından 24/2/2005 tarihli IPS’de yayınlanan iki makalesinde ABD’de ılımlı ıslam projesinin mimarlığını Daniel Pipes’ın yürüttüğünü yazıyor.
Türkiye’de başörtüsüne karşı ve Kemalizme taraftar olduğunu söyleyen, Türkiye’deki iki hareketi de ılımlı kategorisinde değerlendiren Pipes Müslüman bir yardımcısıyla (Stefan Schwartz) birlikte bu proje üzerinde çalışıyor.
Fehmi Huveydi, bu anlayışın Cumayı Pazara alma hevesli olduğunu da ve bazı safderunların bu planlara bilerek veya bilmeyerek âlet olduklarını ve kendisinin de hazır bulunduğu bir ortamda şikago’da bir Amerikalı Müslümanın, Müslüman âlimlerden birisine ciddi ciddi Cuma namazının Pazara alınmasını teklif ettiğini yazdı. Fehmi Huveydi’nin de belirttiği gibi bu temenni ve istekler şer’i tekliflere göre değil, sunî ihtiyaçlara göre belirleniyor. Yani piramit tersine çevriliyor. ıhtiyaç teklife göre değil de teklif pratiğe göre belirleniyor. Teorinin yerini pratik alıyor. Maalesef Müslümanların karşılaştığı yapıbozumculuk ile dinin de dilin de selikası yani omurgası kalmadı. Veya neredeyse kalmayacak. Fakihlerin yerini de ulema ve ulema-i su alınca garazkârlara ve kötü niyetlilere gün doğdu. Cuma meselesi de bunlardan birisidir.
31.03.2005
E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr
http://www.yeniasya.com.tr/2005/03/31/yazarlar/mozcan.htm
Kırmızı renkli kısma olan tepkimizi belirtmeye kifayet edecek bir smiley istiyoruz!