Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

20.02.2005, 12:53

Tüketim hastalığı açlık

Beslenme problemleri söz konusu olunca, günümüz insanının en çok meşgul olduğu hususların başında gelir açlık ve açlık mukabilinde vuku bulan ölüm. Dünya nüfusunun artışı, besin kaynaklarının durumu, yetersizliği gibi somut sebeplerin yanı sıra doyumsuzluk, şükre muhalif olan hastalığımız israf, nimeti istihfaf etmemiz mukabilindeki yoksunluğumuz, “hep bana, hep bana” anlayışı gibi soyut faktörler dolayısıyla açlık problemi ziyadeleşmektedir. Açlık problemi bir takım fikrî tartışmaları beraberinde getirir. Bu tartışma nedir?

Açlık neticesiyle ölüm vuku bulur mu? Bütün semavî dinler her canlının rızkının ılâhî bir taahhüt altında olduğunu bildirir. Bu hakikat semavî kitapta şu şekilde ifade edilir:

“Nice hayvanlar vardır ki, rızkını (biriktirip yanında) taşımıyor. Çünkü onların da sizin de rızkınızı Allah verir. O, her şeyi işitir ve bilir.” (Ankebut Sûresi: 60.)

“şüphesiz ki rızk veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır.” (Zariyat Sûresi: 58.)

“Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, Onun rızkını vermek Allah’a ait olmasın” (Hud Sûresi: 6.) âyetleriyle yaşayabileceği kadar rızkı, Yaratıcısının taahhüt ettiği görülüyor. Bediüzzaman Hazretlerinin “Beşerin su-i ihtiyarı karışmazsa, o zarurî rızkı herhalde bulabilir” ifadesiyle şart çizgisi de çiziliyor. Bu teminatta hiçbir canlının açlık sebebiyle ölmemesi neticesini ortaya çıkarıyor. Bu durumda, sebebi açlık olarak gösterilen ölüm vak’alarının sebepleri nasıl izah edilir? Nitekim açlık probleminin de gün geçtikçe artmakta olduğu rakamlarla ispat ediliyor. Geçen yıl yaklaşık 3.8 milyon ailenin açlık çektiği ABD’de, yoksulluk ve ekonomik yetersizlikler sebebiyle yemek öğünlerini atlamak zorunda kalıyorlar. 2001’de açlık çeken aile sayısı 3.5 milyon olarak açıklanmıştı. 2002’de bu rakam, yüzde 8.6 arttı. Yine geçen yılki açlık oranı, 2000 yılına göre yüzde 13 artmış bulunuyor.

ınsan vücudunu, beslenmesini incelediğimizde; yediğimiz besinlerin büyük bir kısmının vücut tarafından günlük fonksiyonlarda kullanılarak harcandığı gösteriliyor. Geriye kalanı yahut ihtiyaç dışındakiler ise dışarı atılır ya da vücudun belirli dokularında depo edilerek saklanır. Depolanan besinlerin icraatını yerine getirmek, dışarı atılması kadar hayatî önem arz eder. Zirâ bazı besinlerin fazlalığı kadar yedeksiz olması da tehlikelidir. Bunun örneği açlık ânında tezahür eder. Biyoloji kitaplarını incelediğimizde görüyoruz ki; yağlar vücutta en fazla depo edilen besin unsurlarıdır. Karbonhidrat ve proteinler, yağlara oranla çok daha az miktarda biriktirilir. Hayatî, fizyolojik fonksiyonların birçoğunun bu besinlerden elde edilen enerjiyle gerçekleştiğini görüyoruz. Karbonhidratlar, acil enerji ihtiyacını karşılarken; yağlar, ağır faaliyetlerin yapılmasında fazla enerjiyi teminde kullanılan yedek besin maddelerdir. Proteinler ise her türlü hücre ve dokunun yapı malzemesini (plastik unsur) teşkil etmekte olduğundan en son kullanılan enerji kaynağıdır. Proteinlerin, enerji temin etmesi vücudun kendini eritmesi mânâsına geliyor. Vücudu bu şekilde eritecek kadar yiyecek almamak starvasyon (total açlık) denilen durumu doğurur. Böyle bir şahıs da ne kadar zaman yaşayabilir? Aç kalan biri 3-4 gün içinde ölmez. Halbuki aynı şahıs 3-5 dakikalık nefessizliğe tahammül edemez. Açlıktan dolayı ölüm çok güç olur.

Bunun en önemli sebebi doğduğumuzda bile rızkımızdan bizi mahrum etmemekle birlikte rızkımızı halk eden, en ziyade rızka muhtaç olan insana zengin ve kıymettâr sofraları sunan, ölçülü bir surette vücuttaki doku ve hücrelerde depo edilen rızkı sunmuştur. Total açlık evresinde hayat süresi ise hassasiyetle hesaplanan verilere göre gayet uzundur. Böyle bir insanın ölmesi; açlık sıkıntısıyla karşılaşan insanlardan ziyade, aşırı beslenme ve şişmanlık gibi problemlerle karşı karşıya bulunduğu bir dünyada, insanın insanî duygu ve değerlerinden yüz kızartıcı mahrumiyetinin belirtisi değil de nedir? “Bu dünyaya doymaya değil de tatmaya gönderilmiş insan, ne kadar yese nefsinin esiri olmuş dilinin lezzet hissini, midesinin zevkini yine de tatmin edemez. Üstelik böyle yapanlar maksatlarının aksiyle tokat yerler; herkesten daha çabuk dünyayı terk etmek zorunda kalır”. Ne güzel söyletmiş söyleten…

Sayısal rakamlarla da bu hayat mucizesi ispat olunur. Yetişkin bir insanın vücudunda 5-6 kg adale proteini var. Bunun yarısının harcanması 100 günde olur. Vücut proteininin % 25-40’ı kaybedildiğinde ölüm vuku bulur. Dolayısıyla bu miktar protein harcanıncaya kadar 30-50 gün daha hayatî fonksiyonlar devam eder. Yani bir şahıs, total açlık durumunda 70 ilâ 90 gün hayâtiyetini devam ettirir. Nitekim açlıktan ölen bir çok insan bu kadar gün bile yaşayamamaktadır. Yani rızıksızlıktan değil, Bediüzzaman Hazretleri’nin “terk-i âdet ve su-i itiyad” dediği yeme alışkanlığını bir anda terk etmenin yahut da çok fazla tüketim gibi durumların doğurduğu hastalık sebebiyle ölmektedir. Dolayısıyla nasıl “rızıksızlık sebebiyle” denilebilir? Beşerin şaşkın ve hatalı davranışları hasebiyle başına gelen problemler, hiçbir zaman yaşamak için gerekli yiyecek maddesinin yaratılmadığı mânâsına gelen rızıksızlığın varlığını göstermez. Nasıl ki, fizikî kanunlara uyulmadığında insan düşüp zedelenirse, öyle de yemeyi terk ederse hayatı son bulur. Yaşaması için rızkının yaratılması başka, kanunlara uyması başkadır. Dolayısıyla açlıktan ölme, rızıksızlıktan ölme olarak açıklanamaz.

Bir avuç topraktan binlerce nimeti halk edip önümüze seren, halife-i arz sûretinde yarattığı insana hayvanâtı ve nebatâtı besin kaynağı olarak hizmet ettiren, hiçbir temel besin maddesinin tükenmesine izin vermeyen Rabbimizin nimetlerinden hiçbirini yalanlayamayacağımız derecede bizi nimete, rızka gark eden Hâlık-ı Rahman’ın sundukları karşısında nasıl olur da insan açlık sebebiyle (kendi hatası maada) ölebilir?

Tüketen insanın sorunu tüketimidir, yüreğindeki açlığın adını koyamayışından başına gelenlere anlam giydiremeyişidir. “Hayat görünür, rızk düşündürür” ise “Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol” (Zümer Sûresi: 66) âyetine riayet esastır ve Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin mısralarıyla dâvete icabet ettirir…

“Der tarîk-ı aczmendî lâzım amed çar çiz;

Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!”.

Yani, “Ey aziz kardeşim, Allah’a karşı acizlik ve ihtiyacını hissetmek esasına dayanan bu yolda şu dört şey lâzım; mutlak acz, mutlak fakr, mutlak şevk, mutlak şükür…”

Orhan ALAGÖZ

Mesajlar: 46

Konum: sakarya/kastamonu

Meslek: öğrenci

Hobiler: edebiyat, psikoloji, (sanatsal olarak da bağlama, ebru, ney) yazmak ve düşünmek için özel zaman ayırmak, tefekkür...

  • Özel mesaj gönder

2

22.02.2005, 20:55

sa kardeşim bu yazıyı gazetede başka isimle okudujk bir yanlışlık yaptınız herhalde orhan kardeşimizin yazısı başkaydı bu yazı hilal çorbacıoğlu isimli kardeşimize ait:).... :)
Yare açık yare yare açmaya yare ne hacet
Feryadım duyulur aşikare dile dökmeye ne hacet
Güllerin döndü hare yare küsmeye ne hacet
Dil avare,dudak biçare,gönül bükmeye ne hacet

3

22.02.2005, 21:00

Olabilir.Hiç dikkat etmemiştim.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir