Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

06.02.2005, 19:21

'Tesbih deyip geçmeyelim!'

'Tesbih deyip geçmeyelim!'
Zaman yazarı Abdullah Aymaz, tesbihle gelen hidayete eriş öykülerini köşesine taşıdı. ışte tesbih tanelerinden gönlünü ıslam'a açmaya uzanan 3 ayrı serüven...



ışte Zaman gazetesi yazarı Abdullah Aymaz'ın köşesindeki ifadeler..

Tesbih deyip geçmeyelim

Bir okuyucumuz, Belçika’da Fransızca kursuna devam ederken, namaz tesbihatının dışında pek cebinden çıkarmadığı tesbihini, farkında olmadan eline alınca, yanında bulunan kurs öğrencisi bir ıspanyol genç “Siz Müslüman mısınız? Elinizde bir tesbih görüyorum. Ben, bana ıslamiyet’i anlatacak birisini arıyordum.” demiş.

Böylece adımını yeni bir dünyaya atmıştır.

Kolombiya’ya giden bir okuyucumuz da ticari işleri için üst seviyede bir kişiyle görüşürken gayr-i ihtiyari elini cebine atıp tesbihini çıkarıp çekmeye başlıyor. O kişi okuyucumuza niçin tesbih çektiğini soruyor. O da stres atmak için çektiğini söyleyince “Bu tesbihi bana verir misin?” diyor. Tesbihi verirken de ona “Ama bir şartı var. Lâ ilâhe illallah diye diye çekeceksiniz.” diyor. “Lâ ilâhe illallah” deyip çekmeye başlayınca “Evet, hissediyorum!..” diyor.

“Secde, Uzaklardan Eve Dönüş Gibi Sanki” başlıklı yazımız üzerine bir okuyucumuz da e-mail ile şöyle bir hatırasını göndermiş:

“On sene önce Manisa’dan komşumuz emekli imam Ahmet Balkan hocamdan dinlediğim bir hidayet hatırasını ‘Güzel hatıralarınızı paylaşın ki unutulmasın.’ ricanız üzerine yazıp gönderiyorum. Elli beş yaşlarında bir ısviçreli, bir gün trene biniyor, oturuyor. Karşısında bir kişi, halinden gayet mutmain bir şekilde elinde bir şeyle meşgul... Ne olduğunu anlamıyor, soramıyor da. Ama adamın bu hali ve o meşgul olduğu şey onu çok etkiliyor. Bu ruh haliyle durakta iniyor ve kalabalığa karışıyor. Bu arada bir bakıyor ki o çok merak ettiği adamın elinde gördüğü şey yerde karşısında duruyor. Hemen alıyor cebine atıyor. Tahmin etmişsinizdir ne olduğunu; bir tesbihtir bu. O günden sonra sürekli bu tesbihle ilgileniyor, oynuyor, gittiği her yere beraberinde götürüyor tesbihini ısviçreli. Öyle bağlanıyor ki tesbihine, ailesi de tuhaf karşılıyor artık bu bağlılığı. Gel zaman git zaman bir gün tesbih aniden ortadan kayboluyor. Yenisini nerden bulurum derdine düşüyor. Bu sefer ısviçreli, arıyor, soruyor, soruşturuyor. Arkadaşları ‘Belki öyle bir şeyi Türklerin ibadet için gittikleri yerde bulursun.’ diye tavsiye ediyorlar. ısviçreli de kalkıp geliyor bir gün mescidin birine, o esnada cemaat namaz halinde. Arkada kenarda bekliyor, namaz bitince yaklaşıp hem tesbihi hem de orada eğilip, yere yatıp kalkıp ne yaptıklarını soruyor. Cemaat ve imam -rahmetli Ahmet Balkan- dilleri döndüğünce anlatıyorlar. Tesbih veriyorlar. ısviçreli de ilgileniyor. Cemaatten ‘ıstersen cuma günü gel, bizi izle.’ diyorlar. Hocam da ‘Gelirsen yıkanıp gel böylesi daha güzel olur.’ diyor. Cuma oluyor ısviçreli tam söylenen vakitte mescidin kapısındadır: ‘Yıkandım geldim.’ diyor, oturup arkadan izliyor. Cuma namazı bittiğinde bizim cemaat için artık ikinci bayram yaşanacaktır. Çünkü ısviçreli hemen yanaşıp ‘Karar verdim ben Müslüman olacağım.’ diyor. ısviçreli, cemaat, imam artık herkes sevinç içindedir. Fotoğraflarını bir görmelisiniz; hidayet bir insanın yüzüne ancak bu kadar güzel sinebilir. Herkes mutluluktan gözyaşları içinde. En çok da ısviçreli sevinçten gözyaşlarına boğulmuş. Herkesle sarmaş dolaş vaziyette görünüyor fotoğraflarda. Adeta yeniden doğmuş gibi. ısviçreli hemen Kelime-i şehadet getiriyor ve adını Mahmut olarak değiştiriyor. ılk sorduğu şey, “şimdi ne yapmam lazım?” oluyor. Ahmet hocam da sırasıyla abdesti, namazı, namaz sûrelerini, duaları, Kur’an-ı Kerim’i sonra zamanla da her şeyi öğretiyor. Anlattığına göre Mahmut her zaman tam vaktinde düzenli şekilde hiç aksatmadan gelmiş derslerine. ılerlemiş yaşına rağmen kısa zamanda her şeyi de öğrenmiş ve hemen hayatına geçirmiş. Mesleği, belediye orkestrasında müzisyenlik olan Mahmut, yaklaşan emekliliğinde ilk iş olarak hemen hacca gitmeye hatta ıstanbul’daki camileri gezmeye kadar planlamış. Öyle ki ıspanya’da ölüm döşeğindeki yaşlı annesinin son dakikada Müslüman olmasına ve ıspanya’daki annesinin evini camiye çevirmeye kadar birçok güzel işlere vesile olmuş bile...”

Okuyucumuz H. Torpil, e-mailinin sonuna şunları da ilave ediyor:

“Trende birinin elinde gördüğü tesbihle hidayet yolunu bulan Mahmut’un hikayesinde beni çok etkileyen bir diğer ayrıntı ise Mahmut’un ‘Ben, secdeye varıp alnımı yere koyunca bir şeyler oluyorum; öyle ki, sanki yükseliyorum, uçuyorum.’ sözleri. Böyle bir secde için neler verilmez ki. Evet sizin de dediğiniz gibi ‘Secde, Uzaklardan Eve Dönüş Gibi Sanki’. Bir buluşma, kavuşma, ferahlık, hafiflik, özgürlük. Mahmut secde için ‘sanki uçuyorum’ sözlerini hocam Ahmet Balkan’a söylediğinde hocam da ‘Ee Mahmut tabii sen şimdi sıfır kilometre araba gibisin.’ diyerek iman tazeliğinin yorumunu yapmış. Allah hepimize her daim iman tazeliği ve gürlüğü versin. Bu vesile ile Ahmet hocamı rahmetle anıyor, size de kolaylıklar diliyorum. Selametle kalınız hocam.”

Evet bir tesbih deyip geçmeyelim.

Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir