Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

24.01.2011, 15:22

Türkiye’nin kurtuluşu Kemalizmden demokrasiye geçişte

Türkiye’nin kurtuluşu Kemalizmden demokrasiye geçişte
24.01.2011












“Türkiye’nin
kurtuluşu din, ırk, mezhep üzerinden siyaset yapmak değil; Kemalizmden
demokrasiye geçmek. ‘Sadece benim istediğim olacak’ dediğin anda
Kemalizmin silâhlı gücünü hızlıca yeniden harekete geçirirsin ve bu da
Türkiye toplumunun başını belâya sokar. Konjonktürel olarak sivil
iradenin üstünlüğü sağlandı, ama bunun demokratik bir rejimle kalıcı
olması söz konusu edilmedi.”








[b]12 EYLÜL SONRASI NE DEĞİŞTİ?[/b]


“Referandumda 12 Eylül rejiminin ortadan kaldırılacağı söylendi.
Bunun için ileri bir anayasa yapılacağı, insan hak ve özgürlüklerine
saygılı bir Türkiye oluşturulacağı iddia edildi. ‘Üstünlerin değil,
hukukun üstünlüğü’ denildi. Referandum sonrasında ise, ‘hayır’ diyen
yüzde 42’nin analiz edileceği belirtildi. Şimdi geldiğimiz noktada
bunların hiçbiri yok. Tam tersine gelişmeler var.”






[b]GÜÇ DENGESİ HÂLÂ DEĞİŞMEDİ[/b]



“Hükümet AB sürecine devam etmeli. Hiçbir engel olmamasına rağmen,
rekabet faslını açmadık. Bir an önce Kemalist rejimi tasfiye edecek
temel reformların yapılması gerekir. Yoksa güç dengesi hâlâ değişmediği
için askerî rejim gelir, buraya hakim olur.”




[b]Kemalist rejimi tasfiye edecek temel reformların yapılması gerekir[/b]





Başbakanın sertleşen üslûbundan sonra hükümetin demokratik
ataklarını destekleyen liberal aydınlardan da eleştiriler geldi.
Başbakan Taraf gazetesine ve Ahmet Altan’a sonucu hapisle
sonuçlanabilecek ceza dâvâsı açtı. Biz de bu kargaşayı ve yaşananları
Mehmet Altan’la konuştuk.
Mehmet Altan öncelikle kişisel ve siyasî
olarak kimseyle kavgalarının olmadığını, ilkeler üzerinden eleştiri
yaptıklarını söylüyor. Ve bu ilkelerin de; ileri demokrasi, hukukun
üstünlüğü, çoğulcu demokrasi olduğunu vurguluyor. Bu ilkelerden sapan
herkesi ve her kesimi eleştirmenin kendilerine olan saygılarından
kaynaklandığını belirtiyor. Son günlerde yükselen sertleşme
politikaları konusunda hükümeti de, toplumu da uyarıyor. Bir kişiyi
eleştiremeden övmenin bir mânâsı olmadığını söyleyen Altan, Türkiye’nin
hâlâ askerî rejim olduğu konusunda ise iddialı. Hatta, eğer gerginlik
politikası devam ederse, Kemalist militer yapının bunu bahane ederek
harekete geçeceğini, Türkiye’yi cehenneme çevireceğini söylüyor.
Danıştay’ın geçen günlerde açıkladığı başörtüsüyle sınava alınmama
kararını ise, bu ataklardan biri olarak görüyor.




[b]Kemalist rejimin halka ciddî mânâda mağduriyet yaşattığı 28 Şubat’tan sonra ne değişti?

[/b]

Değişenler;
ilk defa askerî darbe planı deşifre edildi ve Balyoz Darbe Planı’nı
yapanlar yargı önüne çıkarıldı. 27 Nisan Muhtırası’na demokratik bir
ülkede olması gereken gibi bir ceza kesilmedi, ancak siviller daha dik
durdu. Değişmeyen ise, buranın hâlâ askerî rejim olması. 12 Eylül’ün
sivilleri vesayet altında tutan askerî rejiminde bir değişiklik olmadı.
Genelkurmay'ın anayasal pozisyonunda, askerî mevzuatlarda, askerî
yargıda, askerî eğitimde bir değişim olmadı. Konjonktürel olarak sivil
iradenin üstünlüğü sağlandı, ama bunun demokratik bir rejimle kalıcı
olması söz konusu edilmedi.



[b]“Yasal olarak bir çok değişim oldu, artık darbe yapılamaz” söylemine katılır mısınız?

[/b]

Bugün
yine sivil irade Genelkurmay’ın izni olmadan komutan atayamaz. Askerî
Yargıtay, Danıştay hâlâ duruyor. Genelkurmay’ın başbakana “bağlı”
değil, “sorumlu olduğu” ibaresi anayasada duruyor. Hükümet, bugün ileri
demokrasi diyor, ancak Türk halkının vergileriyle maaşlarını alan
askerlerin, yargıçların ve son olarak da valilerin maaşlarını halktan
saklıyor.
Darbelere yasal dayanak olarak kabul edilen 35. madde
ortada dururken de darbe olmaz demenin kolay olmayacağını düşünüyorum.
Kemalist rejimden kurtulmak istiyor, askerî vesayetin pençesi altında
ezilmek istemiyorsak hayat tarzlarımızı birbirimize dayatmadan,
işlerimizi evrensel hukukun üstünden yürütmemiz gerekir. Eğer güçlü
olan kesimler tıpkı Kemalistler gibi kendi hayat biçimlerini
diğerlerine dayatırsa bu yapıya da toplumdan ağır cevap gelir.
Demokrasi ancak temel hak ve özgürlükleri savunmakla, AB’yi savunmakla
olabilir.



[b]Başbakanın sertleşen üslûbu ve Ahmet Altan’a açılan
dâvâyla birlikte Kemalistler, “Biz liberal aydınlara söylemiştik”
demeye başladılar.
[/b]

Burada ölçü
yanlışı var. Ben Kemalist cumhuriyet yerine demokratik cumhuriyet
kurulmasını, yani ikinci cumhuriyeti 1991 yılının Ocak ayında, yani tam
20 yıl önce gündeme getirdim. O zaman AKP cenin bile değildi. Niye
düşünürlerin, yazarların, çizerlerin üstünden partiler değil de
partiler üzerinden insanlar yargılanıyor bunu anlamış değilim. Benim
düşünceme yaklaşan siyaseti destekler, uzaklaşanı eleştiririm. Eğer bir
değerlendirme yapılacaksa, benim kitaplarım, yazdıklarım, çizdiklerim
üzerinden yapılmalı!



[b]Nuray Mert “Sivil dikta geliyor” dediğinde büyük eleştiri almıştı. Siz bu eleştirinin hâlâ ağır olduğunu düşünüyor musunuz?[/b]
Benim
eleştirim, referandumda 12 Eylül rejiminin ortadan kaldırılacağı
söylendi. Bunun için ileri bir anayasa yapılacağı, insan hak ve
özgürlüklerine saygılı Türkiye oluşturulacağı iddia edildi. “Üstünlerin
değil, hukukun üstünlüğü” denildi. Referandum sonrası ise, hayır diyen
yüzde 42’nin analiz edileceği belirtildi. Şimdi geldiğimiz noktada ise,
bunların hiçbiri yok. Tam tersine askerî vesayetin bir parçası olan
Sayıştay Yasası’nda askerlerin yerindelik denetimi AK Parti’nin Grup
Başkanvekillerinin verdiği önergeyle meclisin ve kamunun denetimi
dışına çıkarıldı. Biraz önce söylediğim gibi askerlerin maaşları
saklanmaya devam ediliyor. İktidar son çıkışlarıyla kendisi gibi
yaşamayan insanların hayat tarzlarını aşağılayan bir yaklaşımın
ipuçlarını uyandırmaya başladı. Dindar insanların alışkanlıklarından
birini aşağılayan bir üslûp kullanılsa acaba ne olur? Kemalizm’e karşı
gelirken herkesin diğerinin hak ve özgürlüklerine saygı göstermesi
gerekir. Biz yasaklarda birleşmek değil özgürlüklerde çoğalmak
istiyoruz. Eğer birbirimize dayatmalar içine girersek burası cehenneme
döner.



[b]Hükümetin her tepkinin arkasında “organize güçler var” demesi de eleştiri konusu oluyor. Bu eleştirilere katılıyor musunuz? [/b]
İktidar
yaptığı yanlışın tepkisi geldiğinde de buna “Ergenekon” deyip
rahatlıyor. Her eleştiriye “Bu organizedir” diyen bir hükümet, gittikçe
altındaki zeminin kaydığını da fark etmez, haklı eleştirileri de gözden
kaçırabilir. Biliyorsunuz, AK Parti’ye yönelik eleştiri öğrencilere
şiddet kullanan polise arka çıkmasıyla başladı. Rüzgâr durup dururken
tersine döndü.



[b]Bu tersine dönüşü AKP’nin seçimlerde MHP’yi baraj altına itmek istemesine bağlayanlar da var. [/b]


hhkemal@gmail.com
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

2

24.01.2011, 15:28

Millî Güvenlik Kurulu bildirisi korkunçtu. 2010 yılını MGK’nın
“vatan-millet” otoriter üslûbuyla kapattık. Hem ileri bir demokrasi
diyeceksin, hem de “Tek”liğe vurgu yapacaksın. Askeri arkana alarak
Kürtleri korkutmak ileri demokrasinin neresine sığar? Son gelinen
nokta, bir taraftan MHP’nin oyunu almak, bir taraftan da askerle
anlaşma izlenimi veren bir durum. MHP’lileşerek demokratikleşeceğiz
iddiası çok yanlış. “Şimdi çok oy alalım, sonra ileri bir anayasa
yaparız” yaklaşımı doğru ise, MHP’lileşerek eğer çok oy alınıyor,
iktidar olunuyorsa, neden demokrasi yapılsın ki? Siyasetçinin “şimdi
biraz oynayayım, sonra sizi ileri demokrasiye götüreceğiz” takiyyesi
mantıksız bir süreç. Bizim hiçbir siyasî partiyle alıp veremediğimiz
yok, bizim Türkiye’yi demokratikleştirmek gibi bir kaygımız var.



[b]İyi niyetli de olsa, bu oyun, sizce hükümeti, dolayısıyla Türkiye’yi zora sokar mı?[/b]
Benim
korkum da o! Oyun oynarken geri dönüşü olmayan bir noktaya da gelebilir
Türkiye. Hukukun dışında siyaseten getirisi olabilecek gerginlik
politikaları güttüğün vakit her şey azar. Nitekim de bu gerginlik
politikalarının karşılığı geldi ve Danıştay başörtüsü yasağı kararını
açıkladı. Anlayacağınız karşı taraf bu gerginlik politikalarını fırsat
bildi ve atağa geçti. Eğer hükümet sert üslûbuna devam ederse
önümüzdeki dönem buna benzer atakları hep beraber görürüz. Hükümet bir
an önce sert söylemlerinden uzaklaşıp AB sürecine devam etmeli. Hiçbir
engel olmamasına rağmen, rekabet faslını açmadık. Bir an önce Kemalist
rejimini tasfiye edecek temel reformların yapılması gerekir. Yoksa güç
dengesi hâlâ değişmediği için askerî rejim gelir buraya hakim olur.



[b]”Kent Dindarlığı” kitabınızdan yola çıkarak siyasetle dindarlık arasında nasıl bir ilişki olduğunu anlatabilir misiniz?[/b]

Beklentisi
olmayan politikacı da olmaz. Asıl soru, dindar bir insan politikacı
olur mu? Dindar bir insan nasıl politikacı olur, milliyetçi olur?
Eğer,
din siyasete alet edilirse, siyasetçiler dinî duyguları oya dönüştürme
ihtiyacı hissedebilirler. Bu da kendine oy verenleri önemseyen bir
yaklaşımı ortaya çıkarır ve ötekini oluşturur. Halbuki her şeyin insanî
bir bakış açısıyla hukuk üzerinden çözümlenmesi gerekir.
Türkiye’nin
kurtuluşu Kemalizm’den demokrasiye geçmek; din, ırk, mezhep üzerinden
siyaset yapmak değil. “Sadece benim istediğim olacak” dediğin anda
Kemalizm’in silâhlı gücünü hızlıca yeniden harekete geçirirsin ve bu da
Türkiye toplumunun başını belâya sokar.






[b]Siyasetçi, çifte standartlı olmamalı[/b]



Dindarlar Erbakan’ı saf dışı bırakıp daha demokrat olduğunu
düşündüğü Erdoğan’ı seçti. Erdoğan, değişime ayak uyduramazsa, dindar
taban onu da devre dışı bırakmaz mı? Eğer dindarlar dinin siyasete alet
edilmesini istese Erbakan’ı desteklemez miydi?


Son
dönemde AKP’ye eleştiri yapanlar Neoconcu değil, laikçi, CHP’li değil
ve Türkiye’nin MHP’lileşerek ileri götürülemeyeceği tehlikesinin altını
çizenler. Dindarlar vicdan sahibidir. Üç yıldır askerî vesayete karşı
göğsünü siper eden Ahmet Altan ve Taraf gazetesine sadece tazminat
değil, hapislere girsin, yatsın diye ceza dâvâsı açılmasını halk
anlamaz. Söylenenler doğru ise, askerî vesayetle anlaşarak, milliyetçi
oyları alacak siyaset izleyerek Türkiye daha ileri gidemez. Bunu en çok
dindarlar ve AK Parti’nin tabanı anlar. Dindarlar ve muhafazakârlar
özgür ve mutlu olmak istiyor. Kendinin başına belâ getirecek bir
siyaseti kabul etmez.



[b]AKP döneminde liberallerin en kârlı dönemlerini yaşadıkları da iddia ediliyor…[/b]

AK
Parti olmasa hiçbir varlık gösteremeyen iktidarın omurgasız, dalkavuk,
amipleri var. Bir adamı eleştiremeyince, övmenin de bir mânâsı yok.
Biz, Türkiye’nin ortak çıkarının çoğulcu evrensel demokrasi de olduğunu
söylüyoruz. Bu ilkelerden sapınca başbakanı eleştiriyoruz. Başbakanı
hiç eleştirmeden sürekli överek kendine yer arayan garibanlar var.
Onları da ciddiye almamak lâzım. İlk imzam 65 yılında yayınlandı. Eğer
“ben” zede alırsam varlığım anlamını yitirir. Bunun da faturası yoktur.
Bunun onuru vardır. Tutarlı olmayan saygın olamaz. Ne olur, dalkavuk
olur. Bizim derdimiz şu veya bu siyasî parti değil, bizim derdimiz
Türkiye’nin askerî vesayetten kurtulup gerçek bir demokrasi olması. Bu
noktalarda eksik ve aksak gördüğümüz şeyler olursa ister hükümet, ister
asker, ister yargı olsun herkese eleştirimizi söyleriz.



[b]Aslına bakarsanız Başbakanın Taraf’a dâvâ açması gazetenin hükümetin gazetesi olduğu yalanlarını da ispatlamış oldu.[/b]
Ahmet Altan, kendi gibi olmayınca yok olur. Düşünceye ihanet etmek başka bir şeye benzemez; eğer edersen varmış gibi yaşarsın.


[b]Aile olarak hep askerî darbelerden mağdur oldunuz. Siz 28
Şubat’ta büyük bedeller ödediniz, hatta ölümle tehdit edildiniz.
Başbakan’ın Ahmet Altan’a dâvâ açması sizi insanî olarak üzdü mü?
[/b]

Hayır,
hayır kesinlikle! Türkiye istediğimiz tarafa doğru gidiyor. Bu
yaşadıklarımız eksikliklerdir, yanlışlıklardır, yalpalamalardır.
Uyarmaya kalkarsınız, duyan duyar, duymayan duymaz, fakat toplum olarak
bu uyarıları duymazsak faturayı hep beraber öderiz. Bir tek, mağdur
üreten, mağdurları da birbiriyle çarpıştıran rejimini değiştirme imkânı
varken fırsatı kaçırırsak buna üzülürüm. AK Parti çok güçlendiğini
düşündüğünü ve demokratik süreci yavaşlattığı bir dönemde, militer
silleye de hedef olabilir. Biz hiçbir siyasî partinin bu tür durumlara
düşmesini istemeyiz. Bizim uyarılarımızın kişisel çıkar ve ikbal
kaygısıyla yapılmış uyarılar olarak algılamamalı! Ahmet Altan bir şey
istemiyor ki? Eğer bu milletin hizmetkârı olmak istiyorsan, illa
iktidar gibi bir kaygın olmamalı. Bir vakıf kurup millete gene hizmet
edilebilir. İktidar olunca da neden tutarlılığını kaybedesin ki? Böyle
olunca da kafalar karışıyor.



Hükümetin ileri bir hamle yapabilmesi için MHP tabanının oyuna
da ihtiyaç duyduğu bu sert söylemin seçimlere yakın yumuşayacağı
söyleniyor. Siz bir yumuşama bekliyor musunuz?


Yumuşama olabilir. Siyasetçinin çifte standartlı, pragmatist olması güvenini azaltır. Ben değişimin siyasetini arıyorum.



[b]Siz yakın dönemde askerlerle sivil iktidarın bir uzlaşma arayışı içinde olduğunu düşünüyor musunuz?[/b]
Askerlerin
maaşlarının açıklanmaması, Sayıştay denetiminden askerî harcamaların
muaf tutulması, Kürt sorununda MGK açıklaması yanık kokusu veriyor.



[b]Ergenekon süreci devam ediyor, ama…[/b]
Ne kadar devam edeceğini bilemeyiz. Üstelik sadece hükümetin iradesiyle mi ilerliyor dâvâ?


Emre Uslu, sadece hükümetin değil,
devlet içinde demokrat bürokratlarında bu dâvânın sürmesinde büyük
katkısı olduğunu söylemişti. Hatta, hükümetle askerler arasında “dindar
bürokratları bana ver, sen iktidar ol” pazarlığının yapıldığını
belirtmişti.
Biz askerlerle pazarlık eden iktidar aramıyoruz. Türk
toplumunu özgürleştirecek, toplumsal iradeyi temsil edecek iktidar
arıyoruz.




[b]H. HÜSEYİN KEMAL[/b]

hhkemal@gmail.com
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir