Memnu’(yasaklanmış) heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid
riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.
Beşinci Mesele: Rivâyette vardır ki, “Âhirzamanda Deccal gibi bir kısım şahıslar
ulûhiyet dâvâ edecekler ve kendilerine secde ettirecekler.”
(El-Hâkim, el-Müstedrek, 4: 50
Allahu a’lem, bunun bir tevili şudur ki:
Nasıl ki padişahı inkâr eden bir bedevî kumandan, kendinde ve başka
kumandanlarda, hâkimiyetleri nisbetinde birer küçük padişahlık tasavvur
eder. Aynen öyle de, tabiiyyun ve maddiyyun mezhebinin başına geçen o
eşhas, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevî rububiyet tahayyül
ederler ve raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine
ubudiyetkârâne serfüru ettirirler, başlarını rükûa getirirler demektir.
Şuâlar, Beşinci Şuâ’nın İkinci Makamı ve Meseleleri
***
Dördüncü esas: Sanemperestliği şiddetle, Kur’ân, men ettiği gibi;
sanemperestliğin bir nevî taklidi olan sûretperestliği de men eder.
Medeniyet ise, sûretleri kendi mehâsininden sayıp, Kur’ân’a muâraza
etmek istemiş. Halbuki gölgeli, gölgesiz sûretler, ya bir zulm-ü
mütehaccir veya bir riyâ-i mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki;
beşeri zulme ve riyâya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder.
Sözler, 25. Söz, s. 374
***
Memnu’ heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid
hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.
Sözler, Lemeât, s. 667
***
Üçüncüsü: Şu asırda enâniyet o derece dizgini eline almış ki, çok insanlar birer
küçük Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler. İşte ehl-i gaflet
ve ehl-i dalâlet ve bu mağrur ehl-i enâniyet nazarında kıyâs-ı binnefs
olarak, eâzım-ı İslâmiyenin nâmdarlarını, hâşâ enâniyetle ittiham
ettiklerinden, hem o ehl-i gaflet ve dalâlet kendileri Allah’ı
tanımadıkları için, çok şeylere, çok zâtlara birer nevî rubûbiyet
tahayyül ettikleri bir hengâmda ve sanemperestliğin, başka bir nevî olan
heykelperestlerin ve sûretperestlerin gâyet müthiş bir riyâkârlık
mânâsında olan şan ve şeref peşinde koştukları bir zamanda, eâzım-ı
İslâmiyenin türbelerine câhilâne ve müfritâne bir sûrette avâmların
takdîs derecesinde hürmetleri, elbette hikmet-i şer’iye noktasında kader
münâsip görmedi ki; bu muharribleri Ehl-i Sünnete taslît etti. Onlarla tâdil edecek.
Mektubat, 28. Mektub, s. 356