Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

11.01.2011, 09:57

Bediüzzaman her konuya İnsanî yaklaştı

YOLCU BELGESELİNİN YAPIMCILARI
11.01.2011












Bediüzzaman
belgeseli “Yolcu”yu hazırlayan Cemalettin Canlı ve Yusuf Kenan Baysülen,
Ermeni cemaatinin çıkardığı Agos gazetesinde Said Nursî'yi anlattılar.
Canlı, Bediüzzaman'ın Ermeni meselesindeki görüşlerini aktarırken, “O
her konuya insanî yönüyle yaklaşan bir din adamı” ifadesini kullandı.







[b]SAİD NURSî’NİN ALEVİLERE BAKIŞI

[/b]

Canlı, Said Nursî'nin Alevîlerle ilgili tavrını da “Onlar da İslâm
dairesi içindedir diyor. Onun İslâm algısı dar bir kalıp içinde değil”
dedi. Beysülen ise “Said Nursî Türkiye'nin dinî sosyal, siyasal geçmişi
ve geleceğinde etkisi olan ve halen de etkisi olmaya devam eden bir
isim” diye konuştu.




[b]Said Nursî’nin Kemalizm, devlet ve Ermenilerle ilgili görüşleri üzerine<img src="http://yeniasya.com.tr/kpanel/rte/resimler/85F_can.jpg" align="right" />[/b]



SON dönemde İslam ve cemaatlerle ilgili film ve araştırmalar
giderek artıyor. Bu sayede, tabu olarak kalmış birçok gerçek de ortaya
çıkıyor. Yapılan filmlerden etkilenenler İslam ve cemaatler konusunda
derinlemesine bilgi edinmek için kitaplara sarılıyor. Bu anlamda en son
örnek Bediüzzaman Saidi Nursî. Bugünlerde hayatını konu alan ‘Hür Adam ‘
filmi henüz gösterime dahi girmeden savcılık soruşturmasına
uğradığından, Türkiye tarihinin bu önemli şahsiyetinin hayatı büyük
merak konusu. Saidi Nursî’yi konu alan derinlemesine bir çalışma
geçtiğimiz günlerde Kalan Müzik tarafından DVD olarak yayınlandı. Yusuf
Kenan Beysülen ve Cemalettin Canlı’nın hazırladığı ‘Yolcu’ belgeselinin
yanı sıra hazırlanan kapsamlı kitap, meraklıların ilgisini tatmin edecek
nitelikte. Nur Cemaati ve Bediüzzaman Saidi Nursî’yle İlgili detaylı
bilgiler edinebileceğiniz bu çalışmalar aynı zamanda tarihin satır
aralarında kalan bazı konulara da açıklık getiriyor. Osmanlı’nın son
dönemi ve Cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık eden Saidi Nursî aslında
Ermeniler açısından da çok bilinmeyenli bir denklemin parçası. Her zaman
olaylara insani boyutu ile baktığı söylenen Nursî, 1915 yılında Osmanlı
Ordusu adına görev yapmakta olan bir din adamıydı. Bu anlamda önemli
kritik bir nokta Saidi Nursî’nin Van olayları sırasında bölgede olması;
ancak kendi anlatılarında bölgedeki Ermenilere ilk olarak 1916’da yer
verdiği görülüyor. ‘Yolcu’ belgeselinin yaratıcıları, yıllarını onunla
ilgili gerçek verilere uğramaya adamış olan Yusuf Kenan Beysülen ve
Cemalettin Canlı ile Bedüzzaman, yani “çağın hayret verici şahsiyeti”
sıfatıyla anılan Saidi Nursî’yi anlamaya çalıştık. Yusuf Kenan Beysülen
ve Cemalettin Canlı uzun yıllar Saidi Nursi üzerine çalıştı.




[b]Saidi Nursî kimdir ve neden Saidi Nursî?[/b]

Yusuf
Kenan Beysülen - “Türkiye’de ‘lanetlenen’ bir sürü insan var;
Cumhuriyet’in, bir karşıtlaşma, çatışma zemini kurarak insanları
lanetlediğini görüyoruz . Bizim ‘Lanetliler Bahçesi’ adını verdiğimiz
geniş bir projemiz vardı. Cumhuriyet’in lanetlediği, bir tarafa ittiği
bu insanların neden lanetli olduklarını çok da bilmiyoruz. “Şeyh”
olduğu, “isyancı” olduğu, “Cumhuriyet’e karşı” olduğu gibi iddialar var.
Bu lanetlenenler çeşitli insanlar. Mehmet Akif gibi
milliyetçi-muhafazakâr, modernist bir İslâmcı, bağımsızlıktan yana olan
bir insan; Rıza Nur gibi Cumhuriyet’in ilk kadroları içinde olan önemli
bir insan; Refik Halk Karay gibi önemli bir yazar; Şeyh Said gibi bir
Kürt isyancı... Bunları çoğaltabiliriz. Saidi Nursî de bunlardan bir
tanesiydi. Saidi Nursî Türkiye’nin dini, sosyal, siyasal geçmişi ve
geleceğinde etkisi olan ve halen de etkisi olmaya devam eden bir isim.
Fikirleri, uygulamaları ve cemaatleriyle...

Cemalettin Canlı - Her
şeyden önce bir din adamıdır. İkinci olarak politik eylemcidir, ama din
adamlığı ve politik eylemciliği belli bir tarihsel birikimin üzerine
oturduğu için bu kadar etkin ve anlamlıdır. Üzerine oturduğu bu birikim
de, aslında 19. yüzyıl İslam düşüncesinin gelişmesi ve Osmanlı
Devleti’nin özgün koşullarıdır. Yani kendi öğrenim formasyonu, medrese
formasyonu sıradan bir din adamı, Kürdistan Medresesi Mollası olmasını
gerektirirken, çeşidi nedenler, çeşidi rastlantılar sonucunda başka bir
yola girmiş bir insandır. Bu başka yol da aslında 19. yüzyıldaki İslami
yenilenme hareketleriyle; Cemalettin Afgani’yle ve Muhammed Abduh’un ,
Şeyh Sunusi’nin düşünceleriyle bir şekilde tanışmış olmasıdır. Bu
çerçevede yaklaşıldığı zaman o bir ‘Kürt Mollası’ olmanın sınırlarını
aşmış, İslami yenileyebilme kapasitesini de açığa çıkarmaya çalışan, bu
anlamda Osmanlı devletinin, Kürtlerin, genel olarak İslam dünyasının ve
en genel çerçevede de bütün insanlığın mutluluğu doğrultusunda
etkinlikte bulunmuş bir din adamı ve ardından da politik eylem adamıdır.

(...)

[b]Kitapta
, Cumhuriyet’in kuruluşunda kurucu kadrolarla ilişkilerinin iyi
olduğunu söylüyorsunuz. Sonra neler oluyor da yönetimin bu kadar
izlediği, kovuşturduğu biri haline geliyor?
[/b]

<img src="http://yeniasya.com.tr/kpanel/rte/resimler/398_yusuf.jpg" align="left" />Beysülen
- Cumhuriyet Osmanlı’nın devamıdır. Kadrolar, anlayış... Hep oradan
kalan ilişkiler. İttihat Terakki ve o dönemin önderleri hepsi. Şimdi
Saidi Nursî ilk olarak, Osmanlı bütünlüğü içinde her ulusun
yaşayabileceği; Hıristiyanlar, Yahudiler ve diğer etnik unsurlar da
dahil olmak üzere herkesin yaşayabileceği bir Hilafet bayrağı altında
bir Osmanlı düşünüyor. Fakat siyasal akış, tabii farklı işliyor.
Cumhuriyet ilan ediliyor, hilafeti kaldırıyorlar, saltanatı
kaldırıyorlar, yani durum daha çok homojenleşmeye gidiyor. Artık yeni
bir devlet var; Osmanlı’nın devamı, ama homojen bir yapının kurulmaya
çalışıldığı ve bu süreçte bir sürü tasfiyenin yaşandığı bir durum söz
konusu.


Cumhuriyet’in kurulmasından sonra, ona destek verenlerle girilen bir hesaplaşma mı bu?

Beysülen
- Elbette, devrim kendi evlatlarını yer derler ya, Cumhuriyeti kuran
kadro aynı zamanda Fransız Devrimi’ni de iyi bilen bir kadro.
Balkanlar’da, Trablus’ta savaştılar, 1. Dünya Savaşı’nı yaşadılar.
Hayatları savaşla geçti. Dünyanın nereye gittiğini biliyorlar. O
dünyanın içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yer alması için homojenleşmeye
ihtiyaç olduğunu düşünüyorlar. Daha doğrusu muhalif olan unsurların
ayıklanması gerektiği kanaatindeler.




[b]Tek devlet, tek millet, tek bayrak mı?[/b]

Beysülen
- Evet. Sünni-Türk bir devlet hedefleniyor . Bunu da başarıyorlar,
bugüne kadar bu ideolojinin sürdüğünü görüyoruz. Tabii bu arada ilk
Meclis (Kurucu Meclis) çok farklı bir meclis , çok demokrat bir meclis.
Önce bu meclisin tasfiyesine gidiliyor zaten. Orda İslamcılar,
Komünistle , ve benzeri değişik gruplar tasfiye ediliyor. Saidi Nursî bu
ekibi tanıyan bir insan. Bu ekiple İstanbul’da tanışmış, Meşrutiyeti
yaşamış, Balkanlara gitmiş, 1 . Dünya Savaşı’nda bunlarla birlikte
savaşmış, İstanbul’a gelmiş, Milli Mücadele’yi desteklemiş, ona inanıyor
çünkü. Ama Ankara’ya gittiğinde işin renginin değiştiğini görüyor.
Çünkü Ankara’ya gittiği süreç tam da Saidi Nursî’nin, o dönemdeki adıyla
“Saidi Kurdi’nin, işlerin artık değiştiği, kurtuluşun sağlandığı ve
Lozan sürecinin yaşandığı; tasfiyelerin gerçekleştiğini gördüğü bir
dönem. Devletin İslam’a bakışını, diğer etnik gruplara bakışını biliyor.
Ve bu tasfiye sürecinde bir muhalif olarak rejimin karşısına çıkıyor,
ama etkin bir muhalif güç olarak değil. Daha sonra devlet onu kontrol
altına almak istiyor. Şunu ısrarla belirtiyoruz: Tehlike olarak
görüldüğü anda devlet onu kontrol ediyor . Yani bu sadece Saidi Nursî ya
da Nurculara ilişkin bir operasyon değil, herkese yapılan bir
operasyon. Dönem geliyor Komünist avı, dönem geliyor milliyetçi avı
başlatıyor; ama İslam’a karşı daha dikkatli, çünkü İslam’ın daha
köklerde bir geleneği var. O dönem bir tek Bediüzzaman değil , herkes
izleniyor, gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor veya sürgüne
gönderiliyor. Bunun için muhalif olmak yetiyor.




[b]Saidi Nursî’nin Kemalizm’le ilişkisi nasıldı?
Canlı
- Saidi Nursî modern bir adam. İslam’ın gerilemesinin İslam’ın özünden
uzaklaşmakla ilgili olduğunu düşünüyor. İslam’a özgü yönetim biçiminin
‘Meşveret’le, ‘Şura’yla olabileceğini, Meşrutiyet’in ve Cumhuriyet’in
İslam’a içerilmiş bir şey olduğunu, bunların İslam’dan “neşet ettiğini”
savunan bir insan. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte süreç
farklılaşınca, Kemalizm’e bulaşmamaya, açıktan eleştirmemeye çalışmış.
Birtakım eleştirileri var, ancak bunlar da açıktan bir çatışma çağırır
pozisyonunda eleştiriler değil. Kemalizm’den hoşlanmadığı açık. Mustafa
Kemal’den de hoşlanmadığı açık. Bunu yarı açık ya da ima yollu söylediği
yerler var. Yani bunları çok daha açık dile getirdiği yerlerin mutlaka
var olduğuna inanıyoruz ama bu dokümanların henüz piyasaya çıkmadığı
kanaatindeyiz. Çünkü binlerce, on binlerce sayfanın yazıldığı bir
süreçte Kemalizm hakkında da mutlaka bir şeyler söylenmiştir.
Kemalizm’le ilgili en sert tartışmaların tartışıldığı eserin ‘5. Şua’
olduğu söylenir . Bundan dolayı, Atatürk’e hakaretten hakkında defaatle
davalar açılmıştır ve her defasında da 5. Şua’da yazılanların aslında
Mustafa Kemal’le ya da başka birisiyle ilgili olmadığı, dini bir yorum
olduğu söylenmiş, sonucunda bilirkişi raporları alınmış ve beraat
etmiştir. (*)[/b]


Anadolu’daki diğer inançlar ve özellikle de Alevi-Bektaşilik’e dair bir söylemi var mı?

Canlı
- Din yorumu aslında çok katı değil. Alevilere ilişkin bir şeyler
söylerken, sonuçta bunların temel düsturları Ehli Beyt sevgisidir diyor.
Ehli Beyt sevgisi bizim için de farzdır, dolayısıyla bunlar da İslam
dairesi içindedirler diyor. Bu onun İslam algısıyla da ilgili, İslam
algısı dar bir kalıp içinde değil. Bulunduğu yerlerdeki Alevi
türbelerini ziyaret ettiği de söylenir. Bu onun İslam algısının hayli
geniş olmasıyla ve dar bir tanım içinde olmamasıyla da ilgili bir şey.




[b]ERMENİLER VE SAİDİ NURSİ[/b]

“Milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir (bağlıdır)”

Cemalettin
Canlı - Aslında her konuya insani yönüyle yaklaşan bir din adamı. Bu
anlamda Ermeni katliamlarına da başka bir açıyla yaklaşmasını
beklemiyorduk. Ermenilerle ilk karşılaşması Osmanlı döneminde Van
bölgesine gittiğinde oluyor. Ermenilerin gelişmiş ve uyanışını yaşamış
bir millet olduğunu söyleyerek onları örnek veriyor sözlerinde. Aşiret
mensupları Ermenilerin kendilerine düşmanlık ettiğini, bu yüzden onlarla
ittihat (birlik) kurmalarının zor olduğunu beyan ettiklerinde, yeni bir
döneme girildiğini hatırlatarak onlara şöyle cevap verdiği söyleniyor:
“Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdadın zevâliyle dostluk
hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve
selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir (bağlıdır). Fakat
mütezellilâne dost olmak değil, belki izzeti milliyeyi muhafaza ederek,
musâlaha (barış) elini uzatmaktır.” (Münazarat, s: 678.) Ermenilerin
uyandığını ve terakki ettiğini, bölgedeki aşiretlerin ise uykuda
olduğunu belirterek, Ermenilerden öğrenilecek çok şey olduğuna vurgu
yapıyor: “[Ermeniler] uyandılar, dünyaya yayıldılar, terakkiyât
tohumlarını topladılar; vatanımızda ekecekler. Bizi medeniyete mecbur,
terakkîye îkaz, bizdeki fikri milliyeti hüşyâr ediyorlar. İşte şu
noktalara binâen, onlarla ittifak etmek lâzımdır.” İlginç olan, Saidi
Nursî’nin 1915 yılında Van’da görevli olduğu söylenir, ancak kendisinin
Van’a girişiyle ilgili bilgi, belge yoktur. Kendisinin söylemlerinde
Ermenilere bu dönemde 1916 yılında rastlanır. Van’ın Ney bölgesinde
Ermenilerden boşalan bölgeye girmişlerdir. O yıllarda bir takastan söz
edilir. Takas sırasında Ermeniler Rusların işgal ettiği tarafa götürülüp
bırakılmış diye resmi kayıtlarda var. Aynı dönemde Saidi Nursî’nin de
1500’e yakın Ermeni’yi sakladığı ve bu insanları Rus tarafına gönderdiği
söylenir. Bunun tam belgesi kaydı yok ama iki açıdan da olay benzer
tanımlanıyor. Bir diğer önemli nokta ise 1908 yılında Boğos Nubar Paşa
ile Kürt temsilci Şerif Paşa’nın Paris’te imzaladığı bir anlaşma. Saidi
Nursî’nin en fazla sıkıntısını çektiği konu, Şerif Paşa’nın Nubar Paşa
ile Paris’te imzaladığı itilafname olmuştur. Ona göre bu itilafname
gerçekten tehlikeli ve etkisiz hale getirilmesi gerekli bir yayındı. O
bu konuda anında tepki göstermiş ve Şerif Paşa gibi beş-on şahsın Kürt
milletini temsil etme yetkisinin olmadığını bildirerek Kürt milletinin
hakiki temsilcilerinin Meclisi Mebusân’daki mebuslar olduğunu
söylemiştir .

[b]Mehmet Yüksel, Aris Nalcı
Agos, 8.1.2010
[/b]




[b](*) Yeni Asya’nın notu:
Risalelerde M. Kemal
ve Kemalizmle ilgili çok net ifadeler yer almaktadır. Münâzarat’taki
“Komünist ve anarşist mânâsıyla Kemalizmi ve inkılâp softalarını ve
dönmelerini görmüş gibi haber veriyor” (Eski Said Dönemi Eserleri, s
233) ve “Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi, M. Kemal’in
dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. (...) Otuz sene
evvel bir hadis-i şerifin ihbarıyla ‘Kur’ân’a zararlı öyle bir adam
çıkacak’ dediğimi ve sonra M. Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi.
(...) Çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, M.
Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir”
(Emirdağ L., s. 486-7) sözleri, bunların örneklerinden sadece ikisidir.[/b]
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir