Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

09.12.2010, 13:34

Polis ve eylemci

Kazım GÜLEÇYÜZ



Polis ve eylemci
















Protesto eylemlerinde zaman zaman yaşanan gerginlik ve
polis-eylemci çatışmaları, dünyanın her tarafında, hattâ demokrasinin
geliştiği Batı ülkelerinde de görülebiliyor.

1 Mayıs’larda, IMF ve Dünya Bankası toplantılarında, zengin ülke
liderlerinin buluştuğu zirvelerde adeta savaşı andıran görüntüler
oluşabiliyor. Eylemcileri coplayıp saçlarından veya ayaklarından çekerek
yerlerde sürükleyen veya rastgele biber gazı yahut tazyikli su
püskürten polis, “orantısız güç” kullanmakla eleştiriliyor.

Çıkan sert arbedelerde polislerin fena halde hırpalanıp canlarını zor kurtardıkları da oluyor.

Hattâ can veren polisler dahi olabiliyor.

Böyle durumlarda asıl sorumluluğun hangi tarafta olduğunu belirlemek mümkün olmuyor.

Olay, tarafların birbirine girdiği “çok sıcak” bir çatışmaya
dönüştüğünde bunun nereden kaynaklandığını tesbit edebilmek için, karşı
karşıya gelen eylemcilerle polislerin davranışları tek tek incelenip ona
göre tesbitler yapılmalı.

Bazan tek bir eylemcinin ya da polisin fevrî ve provokatif tavrı, çatışmayı alevlendirebiliyor.

Bu da, gerek eylemci, gerekse polis kılığında iş gören provokatörlere odaklanmayı gerektiriyor.

Geçmişte ve halen bu tür olaylara sıklıkla sahne olan
Türkiye’nin, bundan dolayı hayli zengin bir tecrübe birikimine sahip
olduğu söylenebilir.

Alınan bütün güvenlik tedbirlerine rağmen, çok sakin geçen
eylemlerin, araya sızan provokatörler marifetiyle bir anda sert ve
şiddetli çatışmalara dönüşebildiğinin örnekleri de yaşandı.

Bazı “heyecanlı” polislerin gereksiz şiddet kullanıp, rastgele
adam tokatladığı da oldu; hızını alamayan eylemcilerin çiçekleri
sopaladığı da.

Polisin sağduyulu ve basiretli tavrıyla, provokatörlerin
çabalarını boşa çıkararak birçok eylemin olaysız bitmesini sağladığı
örnekler de var.

Peki, bilhassa bu türden olumlu tecrübelere rağmen, aynı polisin
Dolmabahçe eylemcileri karşısında sergilediği aşırı sert tavrın izahı
ne?

Başbakan Dolmabahçe’de rektörlerle buluşurken dışarıdaki
eylemcilere yönelik polis müdahalesi sırasında yaşananlar hâlâ
tartışılıyor. İçişleri Bakanı olayla ilgili incelemenin sürdüğünü
söylüyor. Bakalım, bundan ne sonuç çıkacak?

Ancak hadisenin kamuoyuna yansıyış biçimi, hükümet açısından sıkıntılı bir tablo arz ediyor.

Bir tarafta demokrasiden, açılımdan, hak ve özgürlükleri
genişletmekten söz edilirken, diğer tarafta böyle bir “polis şiddeti”
görüntüsünün oluşması, geçmişteki örneklerde olduğu gibi, “çelişki ve
samimiyetsizlik” eleştirilerine yol açıyor.

Böylece hem demokratik açılım kapsamında gerçekleşen buluşmada
rektörlere verilen demokrasi mesajları güme gidiyor, hem de bu
mesajlarla çelişen bir “polis devleti” imajı oluşuyor.

Hayli zamandır Başbakanın programlarını ve güzergâhını takip edip
yumurtalı gösteri eylemleri yapan grupların bu yöndeki hareketliliği
ara vermeden, tam tersine artarak devam ederken, güvenlik güçlerinin
bunlara karşı dikkatli, temkinli, tedbirli bir hazırlık içinde olmaları
normal.

Ama bu son hadiselerde ne oldu da, o şiddetli çatışma ve tekmeleme görüntüleri ortaya çıktı?

Geçmişteki sayısız tecrübeyle de sabit olan bir gerçek var ki, bu
tür toplumsal olaylar, hem polis, hem de iktidar için tehlikeli
tuzaklar içerir.

Şimdiye kadar bu türden tuzaklara çok düşüldü ve neticelerinden herkes büyük zarar gördü.

Böyle olduğu halde yenilerine niye düşülüyor?

Evet, çağdaş demokrasilerde toplantı ve gösteri yürüyüşleri
yapmak, protesto eylemleri düzenlemek, temel haklar arasında kabul
ediliyor.

Ama bu hak kullanılırken, genel güvenliği, asayişi, toplum
huzurunu sıkıntıya sokacak tavır ve davranışlara meydan verilmemesi
gerekiyor.

Onun için, söz konusu eylemlerin organizatör ve katılımcılarına
da, orada görevli güvenlik güçlerine de çok büyük sorumluluk düşüyor.

Sonuç olarak bu bir “denge” meselesi. Bu dengenin sağlanması ise bir “ahlâkî altyapı” sorunu.


09.12.2010

"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir