Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

01.12.2010, 08:29

Ölüm gazı kurbanları

30 Kasım 2010, 15:10





Davut Şahin davutsahinn@gmail.com


Henüz 14 yaşında. Fotoğraf karesine masum bir poz vermiş… Hani her genç kızın objektifi görür görmez hafif profilden verdiği o masum pozdan… Yüz ifadesinde sadece objektife değil, hayata bile dolu dolu bakıyor sanki.
Kim derdi ki, bu genç kızın bedeni bir sabah, sıcacık yatağı üşütecek kadar soğuk olacak.
Masum bakışlar, bilinçsiz bir boşluğa bakar gibi kayarak hayata veda edecek?
Tazeliği henüz üzerindeyken, çakmak gazının o sinsi, ölümü çağıran soluğu, bedenini kuşatarak zehrini akıtacak ve ruhu bir güvercin sessizliğiyle uçup gidecek…
Kim derdi ki?

*
Lise 10’uncu sınıf öğrencisi Büşra, babasından “ders çalışacağız” diyerek izin istiyor ve kız arkadaşının evine gidiyor.
O evde Büşra 4 arkadaşı ile poşet içerisine boşaltılan çakmak gazını soluyor.
Babası gecenin ilerleyen saatlerinde alıp eve getiriyor.
Odasına çekiliyor genç kız…
Sabah, cansız bedeni bulunuyor.

*
O sizin kızınız olabilirdi. Yeğeniniz, kardeşiniz… Ne bileyim bir yakınınız. Yakınımız.
Ama ne ilk olacak ne de son kurban.
Çünkü, bu kokuşmuşluk pençesi toplumun bedenini gittikçe sarmaya başlıyor. Teker teker kurbanlarını alıp, dipsiz kuyuya atıyor. Evlatlarının ellerinden kayıp gittiğini gören çaresiz anne babanın sessiz feryatları yürekleri titretiyor.
*
Gençlik öyle televizyon dizilerindeki gibi “lay-lay-lom” değil. Kimse bulutların üstünde yaşamıyor.
Bağımlılık yaşının 12’lere kadar düştüğü ülkemizde, ileri yaşlarda çok daha ciddi boyutlarda “bağımlı” gençler olacağı düşünülürse önümüzde korkunç bir tablo duruyor demektir.
Son 20 yıl içinde gelişmiş ülkelerde madde kullanımın büyük bir yaygınlık göze çarptığını biliyoruz.
Televizyon, sinema ve medya bunları körükleyen en önemli iletişim araçları. Çünkü gençler izledikleri “rol model”ler sayesinde onlara sunulan sahte cenneti ekranlarda görüyor. Onlara özeniyorlar. Ulaşamayınca bedenlerini ve ruhlarını uyuşturuyorlar.

*
Uyuşturucu kullanımı ile elde edilen bu yapay cennet, bir genci tuzağına düşürerek tutsak etmekte. Birey bu aldatıcı cennetin arayışı içinde madde yaşamının en büyük kurtarıcısı ve arkadaşı olarak kabul etmekte… Yapay cannette buldukları, tek düze bir yaşam yerine renkli rüya ve halüsinasyon yaşamlarıdır.
Yaşamları, sahte cennetten çıktıktan sonra bitiyor ne yazık ki. Öldüklerini bile bilmiyorlar belki.
Tıpkı Büşra gibi.

*
Büşra’lar artık ölmesin diyor isek, yol çok basit. Lafı eğip bükmeye lüzum yok.
Gençlerimizi “Kur’an terbiyesi” ve Risale-i Nur hakikatleriyle muhafaza etmeliyiz.
Hem dünya istikbalini, hem mesut hayatını, hem ahretteki saadetini ve ebedi hayatını azaba, eleme çevirmemesi için bu elzem.
Gençlik elden gitmeden, bu hakikatleri onların ellerine ulaştırmak bizim en birinci vazifemiz.
En önce kalp dairesinden başlamalı.
Daha ne duruyoruz?

3

01.12.2010, 23:18

%99 u pasif müslüman olan ( kulaktan dolma bilgilerle, ya da 50 yaşından sonra başlayan müslümanlıktır pasif müslümanlık) bir ülke de gençleri iman haikatleriyle bırakın yetiştirmeyi,ailevi kurallarla da yetiştiremezsiniz artık !. Çünkü tv ye internete bağımlı bireyler yetişrtirdikçe bunlar olacaktır, olmaya da devam edecektir. Dün facebook gibi paylaşım sitelerinde dolaşan bir kısa görüntü karesi seyrettim, Lüks bir cipte hız yarışı yapan, araçları sağlı-sollu sollamaya çalışan iki genç.Noldu sonra biliyor musunuz ? izleyeniniz varsa görmüşsünüzdür. İkisi de karşı yönden gelen bir tırın altına girdiler. Herkes üzüntülüydü ve trajik bir kaza havası vermeye başladılar. Bence onlar ölümü hak etmişlerdi.Yani ölüm onlar için kurtuluştu, eğer yaşamış olsaydılar diye aklıma getirdiğim de tüylerim diken diken olmuştu. Acaba dedim kendi kendime, eğer yaşamış olsaydılar daha ne kadar can yakacaklardı.

Bu konuyu değerlendir