Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

25.11.2010, 08:24

Küresel mahalle baskısı

Mikail YAPRAK

A+ | A-



Müslümanların “küresel baskı“ya maruz kaldığı bir zamanda, İslâm korkusuyla uykularını kaçıranlar, utanmadan ve sıkılmadan Müslümanlığın “mahalle baskısı“ndan söz ediyorlar.
Bir kere “mahalle baskısı” olması için önce “mahalle”nin olması gerekir. Sizin anladığınız mânâda mahalle kaldı mı ki, mahalle baskısı da olsun. Âkif’lerin, Yahya Kemal’lerin ilham kaynağı, geleneklere bağlılığın, sevginin ve saygının mektebi mahallelerimiz şimdi nerede?
“Hani nerde o eski Ramazanlar" dediğimiz gibi, “Hani nerde o eski mahalleler“ diyecek duruma geldik.
Gerçi Türkiye’de hâlâ belediye sisteminde ve posta adreslerinde mahallenin namı ve şanı devam ediyor ama, gelenek ve inancımızın kalesi konumundaki mahalleler neredeyse tarih olacak.. Şimdi dünyayı evlerimize taşıyan televizyon ve internet, ne mahalle tanıyor, ne gelenek tanıyor, ne din, ne iman..
Belki bundan böyle mahalle kavramı da değişecek. Belki her Müslüman, kendi mahallesini de, şehrini de, belki devletini de kendi ruh ve iman âleminde kuracak. Belki zamanla mahalle isimleri bile mânâ yüklü olacak.. İlim mahallesi, güzel ahlâk mahallesi, Nur mahallesi, demokrasi mahallesi, hürriyet mahallesi vesaire..
***
Türkiye’de “mahalle baskısı“ kavramını ilk ortaya atan Şerif Mardin Hocamız, belki bunun dindarlar aleyhine bu kadar kullanılacağını ve küresel baskılara malzeme olacağını hesap etmedi. Türkiye’de Bediüzzaman ve Nur Talebeleri gerçeğini sosyolojik açıdan inceleyen ve ilim çevrelerine de kabul ettiren Hocamızdan, “mahalle baskısı“nın baskısından bizi kurtarmasını bekleriz.
Alev Alatlı Hanımefendi der ki: “Mahalle abilerinin yerini pop yıldızları, öğretmenlerin yerini sütun yazarları, aile büyüklerinin yerini başarılı iş adamları aldı. Televizyonu, sineması, interneti, you-tube’u, i-podu, sporu, müziği, magazini, estetiği, yemeği ile takviyeli gelen küresel baskı, kentlerde, dar alanlarda, dipdibe yaşayan insanlar arasında daha hızlı ve kolay yayılır oldu."
Bir de şöyle bir benzetme yapıyor Alev Hanım: “Mahalle baskısı deveyse, çağdaş Batının yaşam biçiminin baskısı fildir." Alev Hanımefendi burada “deve ve fil“ benzetmesini bilinçli mi yapıyor? Yani deve İslâm diyarlarını çağrıştırsın, fil de Batı’yı çağrıştırsın, diye mi düşünmüş? Öyle veya böyle, bu benzetmeyle bir gerçeğin altını da çizmiş oluyor.
İlginçtir ki, Ebrehe’nin, ordusuyla Kâbe’ye saldırmasında da fil vardır. Risâle-i Nur’da Fîl Sûresinin tefsirinde çok ilginç bir de benzetme var. Fil yerine filo. Evet, işte Hâşiyede geçen o cümle:
“Eski zamanda, dehşetli fil-i mahmudî azametine, heybetine dayanmış, hücum etmişler; şimdi ise, dünya servetine ve malına ve o servetle havada ve denizde filolar teşkil edip, hatta kırk milyon bir millet, o fil gibi filolarla dört yüz milyonu esaret altına almış.”
İşte bakınız, Kâbe-i Muazzama yerinde durduğu halde ona saldıranlar nasıl belâlarını bulmuşlar. Ve yüce Kâbemiz hâlâ yerinde duruyor ve hâlâ milyonları cezbediyor ve etrafında döndürüyor. Şimdi de Kâbe azametinde olan dine ve imana her taraftan soğuk saldırılar oluyorsa, asıl olan onlara olacaktır ve olmaktadır. Ah bir ibret ve ders alabilseler!
Müslümana düşen, sadece yerinde sebat olmalıdır. Allah’a tevekkül edip O’na dayanmalıdır. Hem Müslümanın bir başkası üzerine baskısı zaten olamaz. Zira İslâmda cebir yoktur, dinde zorlama yoktur. Kur’ân, kalpleri ve gönülleri fetheder, akılları ikna eder.
***
Bir de “eksen kayması“ tabiri kol geziyor medyada. Türkiye’deki mahalle baskısı çığlıkları, Amerika’da “eksen kayması“ olarak yankılanıyor ve küresel bir baskıya dönüşüyor. Allah’a dönüşü, dine yönelişi “eksen kayması" olarak görüyorlar ve bunun da siyaset canibinden geldiğini sanıyorlar zavallılar. Acaba kendilerince doğru olan eksen nedir ve ondan nasıl kayılmış olunuyor? Bunu da açıkça ortaya koysalar bari..
Aslında dinden uzak bir hayatı tercih edenlerdedir asıl eksen kayması. Sekülarist zihniyettedir eksen kayması.. Kendileri, taparcasına dünyaya dalıp, Allah’ı ve ahireti unuttukları gibi, dünyevîleşmeyi, siyasetçiler üzerinden ülkemize boca edenlerdedir eksen kayması..
Allah’ın emriyle, kendi ekseni etrafında ve güneşin etrafında turlarına devam eden dünyamız; her halde dünyevîler keyiflerince eğlensinler, ya da kendilerine mal mülk edinsinler ve belli bir güce eriştikten sonra da güçsüzlere baskı yapsınlar diye dönüp durmuyor. Allah’ın izniyle hâlâ dönmeye devam ediyorsa, ekseninden kaymayanların, yani vahyin izini sürenlerin, Kur’ân ve sünnet ışığında yol alanların hürmetinedir.

25.11.2010

Bu konuyu değerlendir