Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

08.11.2010, 09:00

Gizli Anayasa ile adalet olmaz

GİZLİ ANAYASA İLE ADALET OLMAZ


Millî Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) hukuku bağlıyorsa o zaman hukuk
hukuk olmaktan çıkar. Hukukun amacı devletin güvenliği değil, adalettir.
Toplumun bir kesimini diğerlerinin gözünde tehlike olarak gösterecek
bir politika izleyemezsiniz. Toplumun bir kesiminin ideolojisini
devlette yer alamayacak, devlet mensubu olamayacakların ideolojisi
olarak gösteremezsiniz.

MGSB’DE MECLİS DIŞLANAMAZ
MGSB'nin Meclis onayına sunulmadan uygulamaya konulması Türkiye’deki
vesayet rejimi dediğimiz şeyi gösterir. Eğer Türkiye Cumhuriyetinde
yürütme organına neyi nasıl yapacağı hakkında genel kayıtlar koyması
gereken bir yer varsa o da TBMM'dir. Siyaset olarak izleyeceğiniz
çizginin hukuka uygun olması, toplumun ve Meclisin onayından geçmesi
gereki

Hukukun amacı devletin güvenliği değil, adalettir


TÜRKİYE'NİN gündeminin yoğunluğu dolayısıyla yeterince tartışılmayan bir
belgeyi tekrar gündeme getirmek doğru olur diye düşündüm. Bu belge
Türkiye’nin geleceğine, Kürt Sorununa, komşularla ilişkisine karar veren
MİLLÎ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ… Bu belgeyi askerler ve sivil iktidar
hazırlıyor. Ancak muhtevası meclisten gizleniyor. Eee peki Kürt sorunu
hakkında proje geliştirmek isteyen bir muhalefet partisi bu belgeyi
görmeden nasıl konuşacak? Veya konuştuklarının MGSB’ne aykırı olduğunu
bilmeden mi? Sizin de fark ettiğiniz üzere demokrasilerde böyle
belgelere yer yok. Yeri olmayan bu belgeyi Birikim Dergisi Genel Yayın
Yönetmeni Ömer Laçiner’le konuştuk.
Geçtiğimiz günlerde Millî Güvenlik Siyaset

Belgesi’nde (MGSB) bazı değişiklikler yapıldığı medyaya yansıdı. Sizce MGSB size neyi ifade ediyor?

GSB daha önceki Türkiye’de siyasal alan ve hükümetin dışındaki
alanda, yarı muğlak yarı mitik yarı somut bir makam tarafından
hazırlanıp hükümetlere ve meclise dikte ettirilen bir metni ifade
ediyor. Hükümetler değiştiğinde yeni iktidara brifing verilir, “Siz
iktidara geldiniz, ama neyin hudutları dahilinde hareket edeceğinizi
söyleyelim” denirdi. Hatta bu tavrın bir çeşit benimsendiğini de
görürüz. Seçimlerde halka vaat ettiklerini yapamayan hükümetlerin “Bazı
şeyleri bilmiyorsunuz. MGSB ve Ekleri’nde gerçek başkaymış” tarzında
açıklamaları da olmuştur. Bu tavrın ve tarzın bir çok örnekleri var.
Burası bir cumhuriyet ve demokrasi, ancak MGSB yürütme organı bağladığı
gibi hukuku da bağlıyor…

Güncel bağımsızlık tartışmalarının dışında “yargı MGSB tarafından zaten bağımsızlığına halel gelmiş bir kurumdur” mu diyorsunuz?

MGSB hukuku bağlıyorsa o zaman hukuk hukuk olmaktan çıkar.
Hukukun amacı devletin güvenliği değil adalettir. Gelişmiş
demokrasilerde durum böyledir. Hukuk bunu açık açık söylediğinde
hukuktur. Toplum adına siyasal gücü elinde bulunduranlar bunu önceden
belirlenmiş hukuk kuralları içinde kullanacaktır ve hukuk da bunu
gözetmeye mecburdur. Bu kurallar “Yüksek menfaatler”e göre yorumlanamaz.
Devletin yüksek menfaatlerine uygun şeyi hukukun içinde yapmak
zorundasınız.

Siz hukukun değil, devletin hukuku olduğunu mu söylüyorsunuz?

Devletin hukuku olmaz. Devlet hukuku kamu hukukunun alt
bölümüdür. Geçtiğimiz yıllarda TESEV’in yargı mensupları üzerinde
yaptığı araştırmada yargı mensuplarının “Her ne olursa olsun devletten
yana” tavır alacaklarını söylemeleri korkunç bir manzara ortaya
çıkarıyor. Son dönemde şeklen yüksek yargı daha demokratik bir hale
getirildi, ama yargı erkini yerine getiren savcıların, hakimlerin zihin
yapısına bakınca hiç de demokrat olmadığını görüyoruz.

Yüksek Yargı’nın temsilcilerine “MGSB’de bunlar var. Ona göre karar ver” denildiği oluyor mudur?

En azından durumun böyle işlediğine dair bazı karineler var. 28
Şubat’ın tipik manzaralarından biri hakim ve savcıların Genelkurmay’da
brifing almaları oldu. Bu herhangi bir demokratik devlette olabilecek
şey değildir. Yargı böyle bir şeyi normal olarak görüyorsa burada
çarpıklık var demektir. Bunu normal saymak yargı bağımsızlığından,
hukukun üstünlüğünden, hukuk devleti olmaktan caymak demektir. Burada
giderilemez bir çelişki var.

MGSB’nin gizli olmasına Bülent Arınç meclis başkanlığı döneminde
manifesto gibi bir konuşma yaparak eleştiride bulunmuştu. Yıl 2010 hâlâ
MGSB meclisten saklanıyor…

Ulus devletlerde MGSB gibi metinlere ihtiyaç hissedebilir. Bunun
amacı kendinden önceki hükümetlerin yaptıkları icraatların ve aldıkları
kararların yeni hükümete sunulmasıdır, ancak bu hiçbir şekilde bağlayıcı
metinler olmamalıdır. Bugünkü mânâda Bülent Arınç’ın dediği gibi millet
iradesinin somut göstergesi olan meclisin bilgisi, katkısı ve denetimi
dışında bir siyaset belgesi olmaması gerekir. Bunun da gizli olmaması
gerekir. Demokrasilerde gizli olan şeyler operasyonel şeylerdir.
Bunların da zaten kuralları dahilinde gizlilikleri vardır. Siyaset
olarak izleyeceğiniz çizginin toplumun onayından geçmesi gerekir.

Eğer MGSB meclisin onayına sunulmuyorsa...

Bu Türkiye’deki vesayet rejimi dediğimiz şeyi gösterir. Eğer
Türkiye Cumhuriyeti’nde yürütme organına neyi nasıl yapacağı hakkında
genel kayıtlar koyması gereken bir yer varsa o da Türkiye Büyük Millet
Meclisi’dir!

Yürütme’nin, bu yetkiyi meclisten alırım demeye gücü yetmiyor mu?

Bunu yapması lâzım. Biz biliyoruz ki Türkiye’de öteden beri gelen
teamül şudur: Devlet dediğimiz bürokratik çekirdek Türkiye toplumunun
temel problemini “Din-devlet ilişkileri, sınıflar arası ilişkiler ve
etnik ilişkiler” olarak kategorize etmiştir. Bu ilişkilerde bir sorun
varsa, bu sorunlar hakkında birşeyler yapılacaksa buna “Devlet” karar
verir. Siz hükümet olarak iktidara geldiğinizde bu uygulamaları
devralırsınız. Biz bunları değiştireceğiz diyemezsiniz.

Millî Güvenlik Kurulu’ndaki sivillerin karşısında yer alan
asker kişiler de aslında “Bu ülkede karar veriliyorsa bizden habersiz
verilemez”in göstergesi değil mi?


İnsanların zihnindeki iktidar paylaşımının görüntüye dökülmüş
hali bu fotoğraftır. Deniliyor ki “Devletin mühim meselelerinde nihaî
kararı veren orasıdır. Sivil iktidarın bu meseleler konusunda akıllarına
bir şey geliyorsa oranın tasdikini almak zorundadır.” Yakın zamana
kadar bu işleyiş hakkında bir değişiklik yapılmadı. AB süreciyle
birlikte Millî Güvenlik Kurulu’nun bileşeni ve yetkileri değiştirildi.
AB bu yapıyı demokrasi dışı buldu ve “Üye olmak istiyorsanız bu yapıyı
değiştirin. Ülkenizin millî güvenlik ihtiyacı varsa buna siviller karar
verir. Yarın öbür gün millî güvenlikle ilgili konularda tartışırken ben
seni muhatap alırım ‘Benim Paşalarım böyle düşünüyor diye bana gelme!
Bundan böyle askerler böyle düşünüyor diye gelemezsin. Bu yapıyı
değiştireceksiniz’ dedi. Uyum yasalarıyla öncelikli olarak olan budur.
Maalesef toplumun çoğunluğunda egemen olan devlet mantığında, “Siviller
her şeye karar verir” diye bir şey yok. Bir çok konuda meclisin
denetleme yetkisi olduğu halde bunlar çalıştırılmıyor. Bu açıdan
bakıldığında da bizde total bir iktidar eğilimi olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Bir başka yanlışlık da çoğunluk ne derse o olur…

Biraz açar mısınız bu yanlışı…

Cumhuriyet rejimlerinin böyle safhaları vardır. Fransa, Almanya,
İngiltere de bu aşamalardan geçmiştir. Sonra anladılar ki cumhuriyetin
çocukluk dönemlerinde böyle şeyler olur. Çoğunluk ne derse olmamalıdır.
Toplumun esen rüzgârlara karşı dayanacağı ilkeleri olmalıdır. Temel hak
ve özgürlükler bunlardan bir tanesidir. Yüzde 99.9 oyla iktidara da
gelseniz bunları değiştiremezsiniz. Çünkü bunlar insanlığın
kazanımlarıdır. Ancak bizim iktidar anlayışımızda “iktidarsam her şeyi
yaparım” anlayışı vardır. Hayır her şeyi yapamazsın!

Sizce siyasetçiler politikalarını belirlerken yine

askerin içtihatlarını da göz önünde bulunduruyor mu?

Bu şekilde hareket ediyorlardı, ancak son on yılda atılan ciddî
adımlarla bunlar tartışılmaya başlandı. Bunlar üzerindeki tabular
kalktı. Türkiye zihinsel bir dönüşüme doğru gittiği için demokratik
devrim oluyor diyoruz. Cumhuriyet toplum adına kullanılacak erkin kötüye
kullanımını engellemek için egemenlik hakkını denetleyen
yasama-yürütme-yargı kurumlarını oluşturmuştur. Demokrasi ise kurucu
unsur olan toplum için güçler ayrılığıyla yetinmez toplumu devredilemez
bir takım hak ve sorumluluklarla donatır. BM sözleşmesinde bile insan
haklarını hiçe sayan rejime karşı insanların ayaklanma hakkı vardır.
Demokrasi devletin gücünü yine devletin organlarıyla paylaştırmayla
yetinmez. Toplumu da bir takım haklarla mücehhez kılarak bu hakları
çiğnememeyi devlete bir yükümlülük olarak ortaya koyar.

Türkiye cumhuriyet tartışmalarının neresinde

peki?

Biz cumhuriyet dedik, ama cumhuriyeti tartışmadık ki. 1925
senesinde Türkiye toplumuna rejim değişikliğini sorsalardı “Padişah
gitti, yerine M. Kemal geldi” diyecekti. Her ne kadar 1875’te meşrûtiyet
ilân edilmiş olsa bile Sünnî çoğunluk için kendilerini temsil eden
sultandan alınan tavizler olduğu için meşrûtiyete soğuklardı. Meşrûtiyet
gayrimüslimler tarafından ciddiye alınıyordu. Dolayısıyla cumhuriyet
ilân edildiğinde “M. Kemal’i mahkeme haksız buldu” denilseydi bu
anlaşılmayabilirdi. M. Kemal İstiklâl Mahkemelerine emir verdi. Cavit
Bey nasıl asıldı ki?

MGSB’ye geri dönersek İrtacının tehlike olmaktan çıkarılması bu belgeyi meşrûlaştırır mı?

AKP’nin sivil yönetim kurma iradesinin ve arzusunun kısıtlı
olduğunu düşünüyorum. İrtica onları ilgilendiren ve başlarında tutulan
kılıç gibiydi. İşin esasına bakarsak MGSB irticayı bir tehlike olarak
göstererek halkın bir kesiminden bahsediyordu. Bunu Kürtlere karşı,
toplumun başka kesimlerine karşı da yapabilirsiniz. MGSB toplumun belli
kesimini millî güvenlik açısından tehlike olarak tanımlayıp hedef
alıyor, ötekileştiriyorsa burada Türkiye için milletten bahsetmiyoruz
demektir. Bu ülkede eğer dinî gerekçelerle bir suç işleniyorsa bunun
ceza yasalarında karşılığı karşılığı var. Bunu siyaset belgesine koymak
ne demek. “Türkler Kürtler bir arada yaşayamaz” söylemleriyle politika
yapmak, ırkçılık yapmak bir insanlık suçudur. Bunun da ceza yasalarında
yeri vardır. Bunun da MGSB’de işi olmamalı. MGSB’de irtica, komünizm,
oculuk, buculuğun tehlike olarak geçmemesi gerekir. Eğer bu tür dünya
görüşlerine muhalefet edilecekse bunun yeri siyasetin, partilerin
alanıdır.

MGSB’de bazı düşünce biçimlerinin tehlike olarak sayılması devlette ne tür etkilere neden olur?

Bunun işlevi şu: Bu tür tehlike tanımları yaptığınızda devletin
personel politikasını doğrudan etkilemiş olursunuz. Bu tür düşüncedeki
insanlar memur olamazlar. Ayrıca devletin ideolojik aygıtlarıyla bu
“tehlike” tanımları topluma zerk edilir. Demokrasilerde kamu adına iş
gören kurumlar bu tür şeyler yapamaz. Doğrudan ya da dolaylı olarak
toplumun belli bir kesimini ilzam edici eğitim veremezsiniz. Toplumun
belli kesimini diğerleri gözünde tehlike olarak gösterecek bir politika
izleyemezsiniz. Toplumun belli kesiminin ideolojisini devlette yer
alamayacak, devlet mensubu olamayacakların ideolojisi olarak
gösteremezsiniz. MGSB irtica tehlikesi tanımı yapıldığında ne oluyor?
Eşi başörtülü biri tehlike olarak görülüyor.

İrtica tehlikesinin MGSB’den silinmesiyle başörtülü eşleri olan insanlar daha mı rahat edecek devlet katında?

Bu tür şeylerin ortadan kalkması lâzım. Bizler neler neler
yaşadık. Bazı durumlarda devlet memuru olmak için müracaat etmeye bile
gerek yok. Bu ülkede gayrimüslimler neden polis ya da asker olmak için
müracaat etmezler? Çünkü başlarına gelecekleri bilirler. Bu ülkede
açıklanmayan, ama yazılı bir MGSB varsa bir de söylenmeyen fiili olarak
yaşanan MGSB vardır. Gayrimüslimler bu ülkede hakim ve savcı olmak için
müracaat etmemesini bilirler!


H. HÜSEYİN KEMAL

hhkemal@yeniasya.com.tr





08.11.2010



"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

08.11.2010, 10:23

Gazetemiz yazarlarını tebrik edelim.

www.sentezhaber.com da haberin altına yorum yapalım.

paylaşım sitelerinde paylaşalım.

Muhabbete daha sık girip mesajlarımızı artıralım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

3

10.11.2010, 08:47

Bugün 10 Kasim ve bugünkü karikatür cok manali..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

4

10.11.2010, 13:33

Karikatürün dilinden de anlamak lazım değil mi? kardeş

dikilİ taş

süfyan

deccal

ne demişti

o öldü.

maddeten dünyayı terke etmiş olabilir ama

şahsı manevi olarak mücadelesine devam ediyor.

Çok dikkatli olup Mehdiye biat edip yola devam etmeliyiz.

DEĞİL Mİ?
Ümirvâr olunuz: şu istikbal inkilâbı içinde en yüksek gür sadâ islâmın sadâsı olacaktır

:thumbsup:

5

11.11.2010, 09:11

Evet aynen öyle... Allah razı olsun.

Bu konuyu değerlendir