Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

06.11.2010, 09:16

Cumhuriyet hutbesi

Kazım GÜLEÇYÜZ



Cumhuriyet hutbesi
















Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’nun defalarca
tekrarladığı “Kalkacak” sözüne rağmen merkezî hutbe uygulaması hâlâ
sürerken, bazı özel günler için hazırlanıp bütün camilerde okunması
istenen metinler bilhassa eleştiri konusu olmaya devam ediyor.

Bunlardan biri de, geçen hafta 29 Ekim Cuma günü minberlerde okunan cumhuriyet hutbesi.

Aslında bu hutbede cumhuriyetle ilgili olarak verilen bilgiler ve
yapılan izahlar doğru, isabetli ve olumlu. Konuyu Bediüzzaman’ın
anlattığı şekilde, Kur’ân’ın istişareyi emreden âyetlerine,
Peygamberimizin (a.s.m.) hadislerine ve Asr-ı Saadet başta olmak üzere
İslâm tarihindeki uygulamalara dayandırarak açıklayan bu metindeki
yaklaşımın millete mal edilebilmesi nisbetinde cumhuriyet kavramı
kitlelerce benimsenir.

Müslüman bir topluma cumhuriyet ve demokrasi gibi çağdaş
değerleri benimsetebilmek için, bunların İslâmî referanslarla
anlatılması şart—ki, Said Nursî bunu yüz yıl önce yapmış.

Meselâ, onun 2. Meşrutiyetin ilânından üç gün sonra Sultanahmet
ve ardından Selânik meydanlarında irad ettiği “Hürriyete hitap” nutku,
son derece orijinal muhteva ve üslûbu ile, bugün dahi erişilemeyen bir
irtifayı ifade ediyor.

Keza, gazetelerde yazdığı makaleler, Divan-ı Harb-i Örfîdeki
müdafaasında özet olarak anlattığı şekilde ulema ve talebelerden
hamallara, meb’uslardan askerlere ve medyaya, doğu aşiretlerinden
padişaha kadar toplumun ve devletin her kesimine doğrudan veya dolaylı
olarak ilettiği mesajlar, 1950’li yıllarda talebelerine ve devlet
ricaline yazdığı mektuplar aynı şekilde...

Cumhuriyet hutbesinin genel muhtevası, eksik de olsa bunlara
uygun. Ama problem, aynı metnin sonunda, bu mânâlarla hiç örtüşmeyen
icraatlar ortaya koymuş bir isme dua edilmesi.

(Cumhuriyetin ilânının bile “darbe” yöntemiyle yapılıp, sonra
cumhuriyet adı altında bir istibdad-ı mutlak tesis edildiği de
unutulmasın.)

Bu konuyu şimdiye kadar defalarca gündeme getirdik. “Zafere kadar
dinle ilgili olarak olumlu mesajlar verip dindarlarla iyi ilişkiler
kuran, ama zaferin ardından dizginleri eline geçirdikten sonraki
icraatıyla dine ve dindarlığa çok büyük darbeler vuran bir kişiye
camilerde dua ettirmenin mantığı ve izahı ne?” diye çok sorduk.

Ama cevap alamadık ve yanlışa devam edildi.

Peki, bu garabet ne zamana kadar sürecek?

Ve cumhuriyet hutbesi örneğinde bir defa daha tekrarlanan,
Bediüzzaman patentli olumlu içerikleri M. Kemal’e mal etme işgüzarlık ve
samimiyetsizliğine ne zaman nihayet verilecek?

İsteyen, istediği kişiye dua edebilir. O ayrı konu. Ancak baskı
ve dayatma ile, zorla, talimatla dua ettirilmez. Bütün camilerde
okunması talimatı ve okunmadığı takdirde yaptırım uygulama tehdidi ile
gönderilen hutbelere bu yaklaşımın ürünü olan sun’î dua cümleleri
eklenemez.

Eklenir ve bunlar, bilhassa merkezî kalabalık camilerde muhtemel
muhbir şikâyetlerine bağlı cezaî yaptırım tehditleriyle okutturulursa,
imamlar da, cemaatleri de huzursuz ve tedirgin olur.

Fazla göz önünde olmayan küçük camilerde ise ya farklı konularda
hutbe verilir, veya gönderilen metin dua kısmı sansürlenerek okunur.

Bu sıkıntıya son vermek için ya merkezî hutbe uygulamasını
kaldırma sözü bir an önce yerine getirilmeli, ya da gönderilen hutbe
metinleri bu tür zorlamalı eklemelerden temizlenmeli.

Bunun için de, daha önce hiç benzeri görülmemiş “Atatürkçü”
söylemleri ile, M. Kemal’in atadığı ilk Diyanet Reisi Rıfat Börekçi’yi
dahi geride bırakan ve bu tavrıyla Diyanet camiası başta olmak üzere
toplum genelinde ciddî eleştirilere hedef olan Bardakoğlu’nun ortaya
koyduğu yaklaşımın bir an önce terk edilmesi gerekiyor.

Bu yaklaşım, AKP’nin “Atatürk ilke ve devrimlerini toplumun ortak
paydası haline getirme” hedefiyle örtüşse dahi, toplum, ülke ve dünya
gerçekleriyle hiçbir şekilde bağdaşmıyor.



06.11.2010

"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir