Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

03.02.2010, 13:50

Dönüp dolaşıp oraya geldik...


DÖNÜP DOLAŞIP ORAYA GELDİK



Şeyh Said'in torunlarından, insan hakları savunucusu Muhammed Akar "100
yıl geçtiği halde, Bediüzzaman'ın Kürt meselesine ilişkin sunduğu
reçete tek çıkar yol olarak görünüyor. 100 yıl sonra dönüp dolaşıp Said
Nursî'nin önerdiği noktaya geldik. Kaybettiğimiz onca yılı geri
getirebilecek miyiz? Bari bir 100 yıl daha kaybetmeyelim” dedi.

CEHALET, SEFALET VE İHTİLÂF

Akar: “Özellikle üç temel mesele onun zihninde yer almış;
cehalet, sefalet ve ihtilâf üzerinde durmuş ve bu konularda çözüm
önerileri sunmuştur. San'at, marifet, ittifak silâhı ile bu meselelerin
hallolacağını söylemiştir. Özellikle eğitim meselesi üzerinde durmuş ve
şarkta bir üniversitenin kurulması hususunda büyük gayret
göstermiştir.”

Bediüzzaman’ın reçetesi tek çıkar yol

Osmanlı döneminde Kürtlerle ilişkiler nasıldı? Nasıl bir statüleri vardı?

Soruya cevap vermeden önce şu gerçeği hatırlatmakta yarar
görüyorum. Günümüzü anlayabilmek için ve sorunlarımıza çözüm
üretebilmemiz için tarihten dersler çıkarmak gerek. Birçok insan iç ve
dış sorunlarımız karşısında ya tepkisiz davranıyor ya da şaşkın
kalıyor. Nerden çıktı bu sorunlar, diyenlerin sayısı hiç de az değil.
Elbette ki haksız değiller. Tarihî sorunlarımızı yok saymışız, üstünü
örtmüşüz. Ancak bizim yok saymamızla sorunlarımız yok olmuyor. Kürt
meselesi de bunlardan biri. Hepimizin kafa yorması gereken bu mesele,
elbette ki bir günde ortaya çıkmadı. Tarihî arka planını bilmeden bu
soruna çözüm üretmemiz zor görünüyor.

O zaman tarihî arka plana bakalım…

Kürtler ve Türklerin ilişkileri çok daha öncelere dayanıyor.
Abbasiler döneminde Bağdat-Kerkük civarına yerleşen Türkmenler,
Kürtlerle komşu olmaya başladılar. Abbasi ordusunda birlikte
savaştılar. Birbirlerine destek oldular. Bu münasebetle Selçuklu
döneminde de devam etti. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Bağdat’a girerek,
İslâm Halifesini kurtardığında ordusunda önemli oranda Kürt savaşçı
buluyordu. Yine ilk defa Selçuklular döneminde İran’ın Baharkent
dolaylarında “Kürdistan” eyaletinin kurulduğunu ve başına bir Oğuz
Beyinin atandığını görüyoruz.

Alparslan’ın 60.000 kişilik ordusunda yaklaşık 10.000 Kürt
gönüllü vardı. Bunların çoğu Diyarbekir yöresinin Mervanî Kürtleri idi.
Malazgirt Zaferi ile Türkler ve Kürtlerin kaderi iç içe geçmiş oldu.
Artuklu devleti zamanında Mardin, Bitlis, Diyarbekir, Harput gibi
vilayetler hızlı kalkınıp önemli merkezler haline geldiler.

“Altınçağ” Eyyubiler döneminde de devam etti. Annesi Türkmen
babası Kürt olan Sultan Selâhaddin Eyyubi’nin ordusunda Türkmenler,
Kürtler, Araplar iç içe idi. Kavmiyetçiliğin olmadığı bu dönemde
Müslüman halklar el ele verip parlak bir medeniyet inşa etmişlerdi.
Kürtler esas parlak dönemlerini Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşadı.
İmparatorluğun en önemli unsurlarından biri Kürtlerdi. Osmanlı barış
dönemi denilen bu uzun dönemde Kürtler huzur ve istikrar içinde yaşama
fırsatı buldu. Kürtler bir çok sefere katılmış, devlet idaresinde ciddî
görevler almış, önemli makamlara yükselmişti. Fatihin hocası Molla
Gürani Hazretlerinin Kürt olduğu bilinen bir gerçektir.

Gönüllü bir birliktelik mi bu?

Kürtlerin Osmanlı imparatorluğuna katılması zoraki değil gönüllü
olmuştur. İdris-i Bitlisî’nin öncülüğünde toplanan Kürt beyleri Yavuz
Sultan Hana elçi göndererek Osmanlıya katılmak istediklerini ilettiler.
Yavuz Sultan Selim 25 Kürt beyinin bu kararından büyük memnuniyet
duydu. Sünnî mezhebine mensup olan Kürtler Şiî Safevî devletine karşı
Çaldıran’da Osmanlı ordusunu desteklediler. Sefer dönüşü Sultan Yavuz
Amasya’da kendisini destekleyen Kürt beyleri ile buluşarak,
Kürt-Osmanlı İttifak Anlaşmasını onaylayıp, Kürtlere bir çeşit
muhtariyet tanıyan kararı kabule etti.

“Diyarbekir Vilayeti” bünyesinde on bir sancak Türk
idarecilerine, sekiz sancak yerli Kürt beylerine verildi. Beş Kürt
hanedanlığı ise babadan oğula geçen bir yönetim şekli ile Osmanlıya
bağlandı.

Osmanlı barış döneminde birçok Kürt şehri, ticaret, san'at,
ilim ve üretim merkezi haline geldi. Mimarî alanda büyük gelişmeler
yaşandı. Batılı seyyahlar bu parlak dönemden ve görkemli şehirlerden
sıklıkla bahseder.

Osmanlı döneminde merkezî yönetim ile Kürtler arasında hangi konularda ihtilâf çıkıyordu?

Devamı için tıklayınız.
http://www.yeniasya.com.tr/2010/02/03/roportaj/h1.htm
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Muhammed" (03.02.2010, 14:19)


Bu konuyu değerlendir