Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

20.01.2010, 09:08

Umut Yavuz Kısmi Değişiklikler Çözüm Değil


UMUT YAVUZ


KISMî DEĞİŞİKLİKLER ÇÖZÜM DEĞİL


Hükümet anayasada küçük değişikliklerden söz ederken, Hukukçular
Birliği Vakfı Başkanı Sinan Kılıçkaya, “Anayasayı tamamen değiştirmek
yerine kısmî değişikliklerle uğraşmak ve yama tutturmaya çalışmak,
anayasanın ruhu değişmeyeceği için hiçbir anlam ifade etmemektedir”
dedi. Kılıçkaya, “AKP ikinci dönemini de bitirmek üzere. Anayasa hâlâ
değişmedi. Yarın bir gün hiç kimse ‘CHP, MHP muhalefet etti de yahut
TSK istemedi de anayasa değişmedi" demez. ‘AKP değiştiremedi’ der” diye
konuştu.

Bu anayasa yama tutmaz

AKP, 7 yıllık iktidarı süresince yaptığı gibi, tekrar yeni bir
anayasa paketini gündeme getirmeye hazırlanıyor. Anayasa
değişikliklerinde referandum süresini 120’den 45 güne indirmek için
kanun teklifi hazırlayan AKP’nin düşündüğü ‘anayasa paketi’nin
ayrıntıları netleşmeye başladı. Pakette ‘askere sivil yargı’
düzenlemesinin Anayasal güvenceye kavuşturulması, kadına pozitif
ayrımcılık, parti kapatmanın zorlaştırılması, kamu denetçiliği, Türkiye
milletvekilliğiyle Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nun (HSYK) yapısının değiştirilmesi gibi düzenlemeler yer
alıyor. ‘Referandum teklifi’ni Meclise sunan AKP Grup Başkanvekili
Bekir Bozdağ’la Adalet Bakanı Sadullah Ergin Anayasa değişikliği
planladıklarını doğrularken, çalışmaların gelecek aydan itibaren
başlatılacağı belirtiliyor. Hukukçular Birliği Başkanı Av. Sinan
Kılıçkaya ise, 1982 Anayasası’nın üzerinde yapılacak bu tarz kısmî
değişiklikler ve yama paketleri ile düzeltilemeyeceğini düşünüyor.
82’de yapılan Anayasa’nın “darbeci bir ruha” sahip olduğunu belirten
Kılıçkaya, anayasanın mutlak surette tamamen değiştirilmesi gerektiğini
savunuyor.

Türkiye’de anayasanın değiştirilmesi gerektiğini artık herkes
söylüyor. Peki mevcut 1982 Anayasası’nın bu denli mahzurlu kılan nedir?


82 Anayasası dediğimiz zaman, esasında 82’de yapılan anayasa ile
bugünkü anayasa arasında çok büyük farklılıklar mevcuttur. Yaklaşık 28
yıl içerisinde, oldukça fazla değişiklik yapılmıştır, ama bazı şeyler
değişmemiştir. Demek istediğim şu ki, anayasanın maddeleri değiştirildi
ama esas ruhu değiştirilemedi. Anayasanın ruhu dediğimiz o bütüncül
anlamı kastediyorum. Anayasa bir ülkenin çatısı gibidir. Anayasa bir
ülkenin kimlik belgesidir. Dolayısıyla içerisinde bir kısım
değişiklikler yapılmış olsa bile, onun ruhu değiştirilemedi. Bunu
insanın vücudunda yapılan çeşitli estetik müdahalelere yahut pansumana
benzetebiliriz. Ancak sonuç itibariyle onun ruhu değişmedi.

Anayasamız nasıl bir ruha sahip?

82 Anayasası’nın ruhunu anlayabilmek için onun yapıldığı döneme
ve hangi koşullarda yapıldığına bakmamız gerekir. Bir kere Türkiye
anarşik bir dönemden geçmektedir, adeta iç savaşı andıran bir kaos
ortamı mevcuttur. Bundan sonra askerî bir döneme geçilmiş. Askeri
disiplin ve mantalitenin hakim olduğu bir ortam var. İşte bu anayasa
sözkonusu askeri darbenin etkisi altında yapılmış bir anayasadır. Adeta
darbecilik anayasanın ruhuna işlemiştir. Dolayısıyla bu anayasada
dikkat çeken hususlar şunlardır: Birincisi Anayasa devleti kutsar.
Değiştirilemez hükümleri vardır. Onun kutsallığını sağlayan da bir
bakıma bu değiştirilemez maddelerdir. Dolayısıyla bu anayasada bir çok
şeyler değişse de, bu devleti kutsayan anlayış değişmemiştir. İkincisi
bu tabiî bir darbe dönemidir, otoriter bir dönemdir. Kesinlikle
demokratik olmayan bir dönemdir. Özgürlüklerin alabildiğine
kısıtlandığı bir dönemdir. Sendikalar, dernekler kapatılmış, sivil
toplum örgütleri kapatılmış, siyasî partiler kapatılmış, medya
kapatılmış, adeta herşey kapatılmıştır... Bu şartlar altında yapıldığı
için de bu anayasa otoriter bir anayasadır. Buyurgan bir anayasadır.
Vatandaşa sürekli birşeyler buyurur. Vatandaşın haklarını öne çıkarmaz.
Devleti vatandaşa hizmet eden bir aygıt olarak görmez. Devlet
kutsaldır, vatandaş ise değersizdir. Gerekirse vatandaşın hakları
elinden alınabilir. Gerekirse vatandaş ötelenebilir. Ama devlet bekası
için herşey mübahtır. İşte bu anlayış bu anayasada hakimdir.
Dolayısıyla da özgürlükler alabildiğine kısıtlanmıştır. Bir de o
dönemin darbeci zihniyeti gereği tek tip insan arzu edilmektedir. Yani
çoğulculuğu kabul etmiyor, bir zenginlik olarak görmüyor. Tam tersine
bunu bir tehlike olarak algılıyor. Anayasa resmen tek tip insan
yetiştirmek üzerine kurgulandığı için de Türkiye’de son 25 yılda
başörtüsünden, Kürt meselesine kadar bir dizi içinden çıkılmaz sorunlar
türemiştir.

Bu anayasayı yapanlar da netice itibariyle

hukukçular değil miydi? Nasıl olur da böyle bir anayasa ortaya çıkarabilirler?

Anayasayı yapanlar arasında hukukçular vardı, ancak onların da
üzerinde bir kurul mevcuttu. Güvenlik konseyi denen ve generallerden
oluşan bir konseyden söz ediyoruz. Hukukçular yazıyorlar çiziyorlar,
konseyin önüne getiriyorlar, bu generaller de beğenmedikleri yeri “yok
böyle olmaz” diyerek çiziyorlar, kafalarına göre bir şekil
veriyorlardı. Dolayısıyla danışma meclisi deninen meclisin üzerinde
bulunan heyet ve onların emrinde çalışan askerler herşeyi
belirliyorlardı.

O zaman anayasada bir asker mantalitesi var denebilir...

Evet öyle ve bu yüzdendir ki anayasada sürekli bir güvenlik
endişesi mevcuttur. Yani problem ve tehlike algısı çok güçlü. Bu
sebeple de herşeye tedbir almak isteyen ve hep tehlike algısı içinde
işleyen bir sistemden söz edebiliriz. Korkular üzerine kurulu olan bu
anayasa ise bugünün şartlarını ve günümüz Türkiye’sini kesinlikle
karşılayamıyor. Bu mümkün değildir. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki,
Türkiye’de bugün tüm çevreler, tüm sivil toplum örgütleri anayasanın
muhakkak surette değişmesi gerektiğini söylemektedir.

Peki bu anayasa Türkiye için neye mal oldu?

Türkiye maliyetini tam olarak kestiremeyiz tabiî ki. Yani bu
anayasa olmasaydı ne olurdu diyebilmek için müneccim olmak gerekir.
Ancak bu anayasanın devleti kutsayıp, bireyi dışlayan bir anayasa
olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bireyin refahı, bireyin özgürlüğü ve
hakları hep es geçilmiştir. Aman o kutsadığımız devlet değerlerine bir
şey olmasın, ondan sonra vatandaşın hali ne olursa olsun denmiştir.
Nasıl olsa o insanlar bu devletin var olması için varlar. Aman
devletimiz güçlü olsun gerisi önemli değil. Halbuki bu şekilde devlet
falan da güçlü olmuyor. Dışardan bakınca hiç ama hiç güçlü olmuyor hem
de. Otoriter, eli sopalı, vatandaşını ezen, hırpalayan bir devlet
görünüyor. Bireyi güçlü ve refah içinde olmayınca devlet de güçlü
olmuyor haliyle... Bunun ekonomik yansıması var, sosyal yansıması var..
Türkiye yaklaşık 100 yıllık bir devlet. Ekonomik anlamda Türkiye hep
demokrasinin güçlü dönemlerinde her anlamda atılımlar yapmıştır. Ancak
ne zaman ki askerî idareye geçilmiş, gelişim durmuş hatta geriye bir
gidiş yaşanmıştır. Sonra tekrar demokrasinin çarkları işleyince
ilerleme sağlanabilmiştir. Eğer bu anayasa böyle olmasaydı da, bireyi
esas alan özgürlükçü bir anayasa olsaydı, Türkiye’nin ekonomik ve
sosyal anlamda yükselişi çok daha iyi olacaktı.

Darbeden sonra gelen demokratik iktidarlar ve son iki
dönemdir de anayasayı rahatlıkla değiştirecek gücü elinde bulunduran
tek başına bir iktidar olmasına rağmen anayasa neden değiştirilemiyor?


Bir kere bugüne kadar gelmiş olan bütün iktidarların bu darbe
anayasasının değiştirilmemesinde sorumlulukları vardır, bundan
kaçamazlar. Siz iktidar olmuşsanız, belli bir iddiayla gücü elinize
alıyorsunuz demektir, dolayısıyla bu milletin ihtiyaç duyduğu her ne
ise bunu vermekle ve yapmakla mükellefsiniz. Şimdi söyleyeceğim
iktidarlara bir mazeret gibi anlaşılmamalı ancak bir sistem
oluşturulurken pek tabiî ki kendi kendini koruması için de bazı
tedbirler alınmaktadır. Anayasa kendini bir şekilde korumaya
çalışmaktadır. Kendini korumak için bir takım anayasal kurumlar
oluşturmuştur. Çeşitli engeller ve setler koymuştur. Sözgelimi Anayasa
mahkemesi, anayasanın mevcut haliyle korunması için konulmuş en önemli
setlerden biridir. Kanunların anayasaya uygunluğunu denetleme
mekanizması olarak çalışması gereken Anayasa mahkemesi yakın zamanda
bir anayasa değişikliğini değiştirerek, adeta kendisini TBMM’nin yerine
koymuş ve yapılan anayasa değişikliğini iptal etmiştir. Dolayısıyla
anayasa yapılmasına müsaade etmemiştir. Benzer şekilde başka kurumlar
da var tabiî ki. Sözgelimi Millî Güvenlik Kurulu da bu amaçla ihdas
edilmiştir. Demokratikleşmenin önünde de ciddî bir engeldir. Çünkü uzun
bir müddet Türkiye’de askerî vesayete yol açmıştır. Bugün tamamen
sivilleştiği söylenemez, ama düne göre yine de daha olması gereken
pozisyona yaklaşmıştır. Aynı şekilde Danıştay kurumu da benzer bir
görev yürütmektedir. Normalde yargı özgürlüklerin yanında ve yolunu
açan bir tutum sergilemesi gerekirken, Türkiye’mizde ne yazık ki,
özgürlüğü kısıtlayan bir vazife görmektedir. Dünyada bu iş böyle
yürümüyor. Dünyanın hangi demokratik ülkesine giderseniz gidin,
özgürlüklerin bir çoğu mahkemeler yoluyla sağlanmaktadır, ancak bizde
tam tersi olarak, özgürlükler mahkeme kararları ile kısıtlanır hale
gelmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamı da yıllardır demokratikleşmenin
önünde bir engel olmuştur. Nitekim sistemin formatlarına uygun olmayan
bir kişinin Cumhurbaşkanı olması söz konusu olduğunda yakın zamanda
yaşadığımız gibi sistem kendi kendisini kilitlemeye çalışmıştır.
Sistemi açmak için referanduma gidildi, seçimler yapıldı ve böylece
sistem yeniden çalışmaya başladı. Yani Türkiye’de şu an karşılaştığımız
problemlerin bir çoğu anayasa ve onun kendini korumak için ihdas ettiği
anayasal kurumlardan kaynaklanmaktadır.

Mevcut iktidar aslında eskiye göre bir çok avantaj sağlamış
ve görünürde engelleri aşacak gücü ciddî mânâda elinde
bulundurmaktadır. Ancak buna rağmen bugün hâlâ yeni bir anayasa yerine,
yamalarla ve kısmî değişikliklerle uğraşmaktadır. Son olarak meclise
yine böyle bir yama pakedi getirilecek. Bunun sebebi nedir?


Öncelikle şunu kesinlikle söylemem gerekir ki yeni anayasa
olmazsa olmazdır. Bunun herhangi bir alternatifini düşünemeyiz. İktidar
eğer iktidar ise, benim gücüm yetmiyor diyemez, şu mazeret, bu mazeret
diyemez, mazeretlerin arkasına sığınamaz. İktidar olmuşsanız, bir
siyasî partiyseniz, meclis çoğunluğunu elinizde bulunduruyorsanız,
artık mazeretiniz kalmadığı bir noktadasınız demektir. AKP’nin de bugün
içinde bulunduğu pozisyon budur. Dolayısıyla şunu söyleme yerinde
değildir AKP: “İşte ben yapacaktım ama Anayasa Mahkemesi’nden şöyle bir
engelleme ile karşılaştım... Efendim muhalefet böyle bir engel koydu.
Bürokratik muhalefetle karşılaştım, silâhlı bürokrasi önüme çıktı...”
İktidar bu tür mazeretler öne sürme yeri değildir. AKP’nin artık bunu
yapması gerekir. Çözüm üretme makamındadır ve çözüm üretmek zorundadır.
Anayasayı değiştirmek yerine kısmî değişikliklerle uğraşmak ve yama
tutturmaya çalışmak da anayasanın ruhu değişmeyeceği için hiçbir anlam
ifade etmemektedir.

Yeni anayasanın bu denli bir ihtiyaç olduğu

ortamda muhalefetle mutabakat bir mazeret midir?

Hayır kesinlikle bunun için bir mutabakat şart değildir. Bence
bunlar da mazerettir. Esasında, anayasa yapmak tamamen psikolojik güç
ve iktidar kuvveti ile ilgili bir durumdur. AKP’nin bu psikolojik
durumu taşıyamadığına şahit oluyoruz. Bu değişikliği göze alamadı
diyebiliriz. Nedense anayasa değişikliğinden çekindi ve bu gücü
kendinde göremedi. Bu sebeple de önündeki engelleri bir türlü aşamadı
ve anayasa yapamaz hale geldi ne yazık ki... Bence bir anayasa
komisyonu acilen oluşturulmalıdır. Gerekirse bu komisyon bütün
partilere açılmalı, bütün partiler eşit temsil edilmeli bu komisyonda.
Bakın bugün Türkiye’de neredeyse konuyla ilgili her kurumun bir anayasa
taslağı çalışmaları var. Çeşitli STK’ların, baroların, üniversitelerin
hazırlamış olduğu Anayasa taslakları mevcut. Şu anda piyasada kayda
değer, elle tutulur 20-30 adet taslak anayasa vardır. Ben iddia
ediyorum ki, bunların hangisini alırsak alalım, en kötüsünü alalım, en
iyisini demiyorum bakın, en kötüsünü bile alıp bu 82 anayasasının
yerine koyduğumuzda, kesinlikle daha iyi bir anayasamız olacaktır.
Dolayısıyla iktidarın bunun yolunu açması gerekiyor. Ondan sonra ise bu
ülke özgürlükçü ve kendisine uygun bir anayasa yapma gücüne elbette
sahiptir. Bakın AKP ikinci dönemini de bitirmek üzeredir. Anayasa hala
değişmemiştir. Yarın bir gün hiç kimse işte “CHP, MHP muhalefet etti de
anayasa değişmedi yahut TSK istemedi de anayasa değişmedi”
demeyecektir. İşin aslı “AKP anayasayı değiştiremedi” denilecektir.
AKP’nin bunu oturup iyice düşünmesi gerekmektedir.

Yeni ve özgürlükçü bir anayasada olmazsa

olmazlar nelerdir?

Bir kere yeni anayasada dogmalara ve korkulara yer olmaması
gerekir. Değiştirilmesi teklif edilemez maddeler gibi dogmalar
bulunmamalı. Devleti kutsal gören mantalite olmamalı. Devlet kutsallığı
diye bir şey sözkonusu değildir. Devlet vatandaşı için vardır. Artık
vatandaş için devlet anlayışı oturmalıdır, devlet için vatandaş
anlayışı değil... Türkiye’nin içinden çıkamadığı, aşamadığı konulardan
bir tanesi olan Kemalizmin gölgesi de yeni anayasada yer almamalıdır.
Artık çağı yakalamamız lâzım. Zira Mustafa Kemal’e saygı duymak falan
başka şey, takılıp kalmak ise başka birşeydir. Takılıp kalmaktan
kurtulmamız lâzım.

------------------------------Son




UMUT YAVUZ

http://www.yeniasya.com.tr/2010/01/20/roportaj/h1.htm
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Benzer konular

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir