Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

1

26.12.2009, 11:58

İstanbul Üniversitesi'nde başörtüsü rezaleti

Gazeteci Ali Bulaç ve Oya Baydar, İstanbul Üniversitesi'nde başörtüsü razeletine şahit oldular.
Cumartesi, 26 Aralık 2009 09:01

Dünya Bülteni / Haber Merkezi

Perşembe günü İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde"Sosyoloji öğrenimi" üzerine bir program gerçekleştirildi. Programa davetli Sosyolog Gazeteci Ali Bulaç ve Oya Baydar, başörtüsü razeletine şahit oldular.

Ali Bulaç yaşadıklarını bugünkü köşe yazısında dile getirdi.

İşte Bulaç'ın kendi ağzından, başörtüsü rezaleti:

Perşembe günü İÜ Sosyoloji'de Oya Baydar'la "Sosyoloji öğrenimi" üzerine bir programa katıldım. Program davetini memnuniyetle kabul ettim.

Sosyoloji benim eleştirdiğim bir disiplin olmakla beraber sevdiğim bir alandı. Oya Baydar da benim gibi İÜ Sosyoloji bölümünden mezundu, üstelik ikimiz de uzun yıllar sonra okulumuzda konuşma fırsatını bulacaktık. Oya Baydar'ın binaya gelişi 40, benim 34 sene sonra oluyordu.

Program fakülte binasının hemen yanındaki Seyyid Hasan Paşa Medresesi'ni kullanan "Avrasya Enstitüsü"nde oldu. Ben binaya 20 dakika kala vardım. Enstitü müdürü beni ağırladı. Havadan sudan sohbet ederken, konu her nasılsa "başörtüsü yasağı"na geldi. Birilerinin neredeyse "çarşaf türü bir giysi" ile fakülteye girmek istediğini, kendisini "ikna edip" binaya sokmadıklarını anlattı. Ben olayın dersle ilgili olduğunu sandım. Biraz sonra Oya Baydar da geldi. Üzgündü.

Neyse programa katıldık, salon küçüktü, ama doluydu. Gayet güzel, yararlı bir program oldu. Akşam evden beni bir genç aradı ve iki genç kızımızın, başörtüleri dolayısıyla programa alınmadıklarını söyledi. O zaman konuşulanların bizim program öncesinde yaşandığını anladım.

Mağdur iki genç kız olayı şöyle anlatıyor: "Programın olacağı binaya geldik. Aradan bir dakika geçmeden bir bey gelip, 'Arkadaşlar başörtünüzü çıkartıyorsunuz, burada böyle oturamazsınız!' dedi. Arkadaşımla birbirimize baktık, kaldık. Nasıl yani!? Oturduğum yerden kalkıp beyefendinin yanına gittim. 'Pardon anlayamadım, siz ne demek istiyorsunuz?' dedim. Cevaben, 'İçeride medya mensupları var, burada böyle oturamazsınız, başörtünüzü çıkartın!' dedi. 'Burası medrese değil mi beyefendi, siz hangi hakka dayanarak bunu isteyebilirsiniz?' dedik."

"İnternet üzerinden programın duyurusunu yapan öğrenci arkadaş geldi ve özür dileyerek, duyuruyu yaparken buranın üniversiteye bağlı olduğunu belirtmeyi unuttuğunu ifade etti. 'Ben bu okulun öğrencisi değilim, buraya ders almaya da gelmedim, seminer için geldim, seminerde böyle bir yasak olmasının mantalitesi nedir?' dediysem de, 'Başınızı açmak zorundasınız!' dendi."

"Bizi uyarırlarken kendilerince, uğradığımız hakaretten şahsımızı ayrı tutmaya çalışıyorlardı... Başörtüsünü bir kenara bıraktığımız takdirde, bizim de toplumdaki diğer "normal" insanlardan olacağımızı, herkes gibi orada bir seminere katılabileceğimizi söylemeye çalışırlarken, aslında bize resmen ikinci sınıf insan muamelesinde bulunduklarını itiraf ediyorlardı."

"Sayın Oya Baydar, bizi gözü yaşlı halde gördü. Yanımıza kadar gelerek ne olduğunu sordu. Programa başörtülü olduğumuzdan dolayı katılamayacağımızı söylediğimizde bizi teselli etmeye çalıştı. Müdür diye bahsettikleri biri odadan çıktı ve 'Oya Hanım, lütfen içeriye girin!' dedi, Oya Hanım gitti. Müdür dedikleri kişi bizim için de; 'Arkadaşları odaya alın, çay ikram edin, konuşacağız.' dedi. Bir odaya geçtik. Müdür, bölümlerimizi, okullarımızı sordu. Bir yandan beni sakinleştirmeye çabalayıp duran birine, sakin olamayacağımı, sesim hafif titrek ve biraz da yüksek vaziyette söylediğimde, müdür bey 'Çıkartın bunu!' diye emir verdi."

"Bizi zihinlerinde nereye yerleştirdikleri malum. Ama herkes anlayacak ki; okullardan, toplumdan, hayattan dışlamaya çalıştıkları, kendileri gibi olmadıktan sonra var olma hakkı tanımadıkları 'bu' insanlar asla onlar gibi olmayacaklar!"

Açıkçası çok üzüldüm, eğer olaya vakıf olsaydım, programa katılmazdım. Mezun olduğum fakülte de olsa, bu zihniyetin sürdüğü bir yerde benim işim olamazdı. Sosyoloji!. Sorgulayan, eleştiren, toplumsal olayları, değişimi anlamaya ve geleceğe işaret eden bir bilimin okutulduğu bir mekânda yasağa bu sadakat çok öğretici.

"28 Şubat türü" bir "ikna odası"na alınan iki genç kızımızın yerinde olsaydım, bu kanun adamlarına "Siz neden şapka takmıyorsunuz? Kanun yürürlükte!" diye sorardım. Onlar şapka takmadıkça ben oradan çıkmazdım. Fransa'da kadınların pantolon giymesi hâlâ kanunen yasak. "

http://www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=100092
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu konuyu değerlendir