Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

  • "Sükrü Bulut" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Sükrü Bulut"

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

16.09.2004, 06:54

12 Eylül´den 11 Eylül´e...

6 Eylül, 11 Eylül, 12 Eylül ve kara Eylül… Eylülün benzini sarartan içindeki “kara haberler” mi? Bir zamanlar “kara eylül” demiştim. Sonra “eylüllere” haksızlık ettiğimi düşündüm. Bizim dünyamız tabiatın vedaına hüzünlenmeden, dünya; eylülün yakıcı hâdiseleriyle sarsıldı, durdu.

12 Eylül 11 Eylülden önce mi, sonra mı gelir? Öyle takdim – tehir cihetleri var ki… Düzcevabın işi olmasa gerek. Her ne kadar 11 Eylülün maddî boyultarı geniş, coğrafyaları birbirinden uzak, yani tüm dünyayı ilgilendiriyorsa da; Anadolu toprakları üzerinde, birinci derecede müslüman Türk milletine yönelik, nifak esaslarına dayalı ve mahiyetçe küremizin birçok şerrine çekirdeklik yapabilecek “12 Eylülü” öne almak istiyorum. Çekirdek ve ağaç tercihlerini sizler yapacaksınız. Bir gün arayla – gerçi generallerimiz 11 Eylül akşamı harekete geçmişlerdi ya, neyse – meydana gelen bu iki insanlık faciasının aşağıdaki mukayeseleri varsın bazılarınca muhayyıl bulunsun. Hatta mantıkla irtibatlı bulunmasın. Hakikatin aynalarca farklı yansıdıklarına şahidiz. Yalnızca aynamızdaki yansımaların mukayesesini aksettirmeye çalışacağız.

Her iki facianın da durup – dururken gelmediğini sonradan öğreniyoruz. 12 Eylülün müsebbipleri detaylıca itiraf etmişlerdi. 2´nci Ordu Komutanı Bedrettin Demirel´in itirafları… ıhtilâlin olgunlaşması için iki sene beklemişler. Tam altıbin cana mâl olmuş. Korutürk ihtilâlcilere gözcülük yapıyor, Mart çamurunda tankların yürümeyeceğini… Yani Eylülü salık veriyor, cumhurun başkanı… Amerikan ve ıngiliz istihbaratından medyaya dökülenler de 11 Eylülün köklü bir hazırlıktan sonra yapıldığını gösterdi. Senaryonun kimin işine yaradığını taakibendeler senaristlerle yüzleşebilir. Her iki senaryoyu hazırlayanların iki önemli silâhı vardı. Yalan ve tahrip…

Muhayyıl düşmanlar ve düşmanlara ait örgütler üretilmişti. 11 Eylül “Bölücülük” ve “irtica” demişti. Nurettin Ersin Paşa ile Evren´in “Hilvan - Siverek” hadiseleriyle ilgili beyanatları… Burada 12 Eylülün 28 şubatı kapsadığını düşünüyoruz. Zamanla irtica heyûlası bölücülüğe geçti. Müslüm Gündüz, hizbullah ve yeşil sermaye… Fakat devlet hiçbir zaman bu muhayyıl düşmanlarla yüzleşemedi… Ya 11 Eylülcülerin maskaralıkları… Hâlâ El-Kaide´nin mahiyeti bir sırdır. New-Con´lardan başka bu örgüte ulaşan olmadı. Örgüt haberlerini dünyaya neo-con´lar neşrediyor. Bin Laden tam bir Menkıbe kahramanı. ınsan üstü güçlere sahip bu adam “Hindukuş mağaralarından Amerika´yı kalbinden vurmasına dünya hâlâ parmak ısırıyor… Maskara sionist aleti Saddam´dan sonra bir başka muhayyel kahraman: El-Zerhavî… Beşerdir bu, cehalet devrinde olduğu gibi “PUTUNU” yapar, tapar ve sonra onu bir şekilde yer – imha eder…

Oniki Eylül´cüler muhafazakâr kesimleri kullandı. ıhtilâlin ilk zamanlarındaki ayet – hadisli demeçler… Umreler ve hatta Rabıtadan alınan yardımlar. Kullandıkları şahıslar “Erbakan çizgisine” daha yakın kişiler. Aynı tarikatın mensupları. Daha sonra sükun eden siyasetçiler de… Dinçerler, Celal Güzel´ler, A. Aksu, A. Çoşkun, C. Çiçek ve Nevzat Yalçıntaş´lar. Neticeyi biliyoruz. 28 şubat hüsranı… Sonra da fikir ve siyasetin genlerine müdahale yapılarak oluşan köklü tahribat. Hâlâ devam etmiyor mu? Onbir Eylül´cülerin diğer ismi yeni muhafazakârlardır. Önplanda dindar bilinen çevreler. Protestan Evanjelikler… Mutaassıp Bush ve yardımcısının eliyle sionistler dünya haritasını masaya yatırıyorlar. Dünyanın en tahripkâr teşkilâtları geri zekâlı ve küçük adamların arkasına gizlenerek dünyayı ateşe verdiler… Hatta işi “haçlı” savaşı söylemine kadar götürdüler… Neyse ki karşılarına Papa çıktı.

Her iki “Eylül” faciasının insan kayıpları da birbirine yakın… 12 Eylül´de; olgunlaşma döneminde 6 bin… Sonra otuzbin sivil ve yine altın bin resmî görevli… Yani toplam 42 bin… 11 Eylülün bilançosunu “Yeni Dinazorlar” saklıyorlar. Üç – dört bin kule kurbanı… Kerry askerlerini Bağdat´tan çekene kadar rakkamlar denkleşir, kanaatindeyiz.

12 ve 11 Eylüllerin en mağdur kişisi “kadın”dır… Çocuklar kadınları taakip eder. 12 Eylül´den öncesinde gencecik evlâdını serseri kurşunlara kurban veren anneler “evlâd ateşini” sinelerinde söndürdüler. 12 Eylül´den sonra da hadiseler cinnet geçirdi… Binlerce anne kucaklarındaki yavrularıyla “meçhul” kurşunlarla can verdiler. Geride kalanlar da “malları talan ve garat” edilmişçesine şehir varoşlarında “bir dilim ekmeğe” muhtaç bırakıldılar. Ya biricik oğlunu “vatan görevine” gönderen annelerin ızdırabı… Bu belanın müsebbibi 11 Eylül´cülerdi… 11 Eylül´ün bir hedefi de “Asya Kadının iffetiydi” Örtülü kadın çakal ve sansarların iştihasını çekmiş olabilirdi. 11 Eylül üzerine hazırlanmış belgeseli imkân bulsam izleyeceğim… Ham??esi nutuk ve türkülerle oğlunu Irak´a gönderen anneyi ve oğlu Kerbela´da helikopteriyle düşerken aynı annenön Beyazsaray´ın önündeki şivanını izlemek istiyorum… Tarih “işkence kadın kahramanı”nı ilk olarak Bağdat – Ebu-Gureyb´te 11 Eylülcüler´le buldu. Müteşekkir olmalı. 11 Eylül´cülerin cirminden dolayı islamı ve bilhassa “Müslüman Kadını” gözlerine kestirmesi ilginçti… Afganistan ve Irak´a demokrasi götürdükleri gibi tüm müslüman kadınları “TESETTÜR” işkencesinden de kurtaracaklardı… Müslüman kadının tarihçesini ve bugününü bilemeyen bu nemrut ve firavun çocuklarına birileri mutlaka hakikati anlatacaktır.

11 Eylülü yaşyanlar bizden daha şanslıydı. Afganistan ve Irak operasyonları bitmeden, galiplerin mızrakları düşmeye başladı. Evvelâ bilge ve belgeler konuştu… Sonra Kitaplar… Kitapların aks´i perdelere yansımaya başladı… ışin ucu kırk haramilerin sorgulanmasına doğru gidiyor. Petrol adam ve geri zekâlı hristiyanlar faturayı öderlerken korkarım ki; musevî asıllı Perle, Wolfowitz ve esas elebaşları yine kurtulsun. Zira; ciğeri kediye, bahçeyi hırsıza teslim etmişler. Henry Kissinger´i de 11 Eylülü araştırma komisyonu yapmışlar.

Biz hâlâ 12 Eylül´ün mengenesinde kıvranıyoruz. 12 Eylül´ü veya Kemalistleri tenkid edecek, mahiyetini anlatacak gazete yazılarına ulaşmak hâlâ güç. En büyük engel de “Kemalizmin nimetlerine tutsak” bazı dindarlarımız. Hakkperest, hürriyetperver ve insaniyetli kitlelerin yolları derin nifaklarla kapatılıyor. Hakk bir dinin pratiğini tahrip ve Kamusal alandan sökme hareketi olan 12 Eylül, elbette hristiyan ruhanileri hedefedinmiş 11 Eylül´den daha derin boyutlu ve tahripkâr olacaktı. Kıymetli Bizim Aile okuyucularımızın takdir edeceği üzere 11 Eylül´cüler Sünnetullah´ı tahrip, için enstitüler kurarken, 12 Eylül´cüler ıslamın esas tatbiki olan Peygamber pratiğini tamamen yoketme sevdasına düştüler. Sünnet-i Seniyye´nin tahribi “Sünnetullah”ı tahripten daha büyük felâket olacaktı… Fakat gür düğün gibi her iki tahripkâr hareket de paniğe kapılmış durum da… Kemalistlerin Kamusal alan kavgasının sebebi, Resulullah´ın Anadolu ufukundaki tezahürüdür. Yeni Dinazorların müslümanları nazilerle, Kur´an-ı Kerîm´i “Mein Kampf” ile karıştırmaları da bu cephedeki mağlubiyet paniğinin ilk belirtileri olsa gerek.

“Bir gün olur elbette doğar şems-i hakîkat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i alem”
Şükrü Bulut

2

16.09.2004, 10:00

bu güzel yazı için teşeekkürler şükrü Bulut ağabey.


saygılar

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir