Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

12.02.2009, 21:50

En büyük düşman cehalet!

Umut YAVUZ

En büyük düşman cehalet!




Hepimiz biliyor ve inanıyoruz ki, Allah eğer bir topluluğa musibet veriyorsa bunun ardında çeşitli hikmet ve mesajlar saklıdır. Musibetlere sabretmenin yanı sıra, bu gizli mesaj ve hikmetleri anlamak da Müslümanların birinci görevi olmalıdır.

Son yüzyıllarda dünya üzerinde yaşanan ne kadar felâket varsa ekseriyeti ıslâm dünyasının başındadır. ıstibdatlar, diktalar, savaşlar, işgaller, fakirlik ve geri kalmışlık… Allah bir şekilde biz Müslümanlara, bir şeyleri yanlış yaptığımızı ve doğru bir yolda olmadığımızı anlatmak istemektedir.

Biz Müslümanlar ıslâmiyetin en doğru din olduğuna ve dinlerin en ekmeli ve mükemmeli olduğuna inanırız. Zira bu hakikat bizzat Kur’ân-ı Kerim’de Allah-u Teâla tarafından bildirilmektedir. O halde bu yüce dinin mensupları olarak bizler, bu yüce hakikati elimizde, dilimizde ve kalbimizde tuttuğumuz müddetçe hep yüksekte ve ilerde olmamız gerekmektedir. Ancak eğer doğru ıslâmiyet’i ve ıslâmiyet’e lâyık doğruluğu hayatımıza tatbik etmezsek, bu asırda yaşadığımız gibi geri kalmışlık ve felâketler yakamızı bırakmayacaktır.

şimdi son birkaç asırdır sorulan bir soruyu yeniden ve bu sefer ciddiyetle kendimize yöneltmek durumundayız. Biz Müslümanlar neden geri kaldık ve neden güç bizim elimizde değil?

Allah-u Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de “Sakın yılmayın, üzüntüye kapılmayın, eğer iman ediyorsanız mutlaka üstün gelirsiniz!” (Ali ımran, 139) demektedir. şüphesiz bu âyet-i kerime doğruyu söylemektedir. O halde Müslümanlar üstündür, ancak gerçek mânâda iman ettikleri takdirde. ımanın da en mühim sacayaklarından biri de “marifet” yani ilimdir. Kişi bilmeden iman ettiği takdirde bu taklidî bir seviye olur ki; ilim ve marifet ile bu imanı tahkiki bir imana dönüştürmek gerekmektedir.

Çağımızın büyük ıslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî de ıslâm âleminin geri kalmasının sebeplerini açıklarken bu hakikate parmak basmaktadır. Nursî’ye göre geri kalışın üç temel sebebi vardır. Bunlar “cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilaf”tır.

Bu üç sebebin en başında sayılan cehalet problemi ıslâm âleminin ciddî mânâda en büyük problemidir.

Bugün Filistin’in şahsında bütün bir ıslâm âleminin, bir tek Yahudi devleti ve arkasına almış olduğu Batı desteğinin altında inim inim inlemesinin en temel sebebi de budur.

Evet hep söylenir. ışte dünyada bir avuç Yahudi var, koskoca ıslâm dünyası bunun üstesinden nasıl da gelemiyor diye. Bu ikilemde kemiyet ile keyfiyet farkını çok açık bir şekilde görebiliriz. şimdi sizinle bazı rakamlar paylaşacağım. Siz de bu dediklerimiz konusunda bize hak vereceksiniz.

Dünya üzerinde çoğunluğu Amerika ve ısrail’de olmak üzere toplam 14 milyon Yahudi olduğu bilinmekte. Müslümanların ise yaklaşık sayısı 1 buçuk milyarı bulmaktadır. Yani her beş kişiden biri Müslümandır. Diğer deyişle her bir Yahudiye karşılık 107 Müslüman yaşıyor dünyamızda. Ancak gelin görün ki 14 milyonluk Yahudi topluluğu dünya üzerinde daha egemen ve zahirde daha güçlü görünmektedir. Peki neden?

ışte bunu açıklayacak bazı somut veriler:

Dünya tarihine baktığımız zaman bilimsel alanda çığır açan isimlerin ekseriyeti Yahudi’dir. Belli başlı isimleri sayacak olursak: Albert Einstein, Sigmund Freud, Karl Marx gibi isimler öne çıkmaktadır…

Öte yandan bilimsel açıdan bir çok yenilik ve icadı yapan bilim adamları da Yahudi’dir. Son 105 yıl içinde 14 milyonluk Yahudi dünyasından 108 kişi Nobel Ödülü alırken, 1 buçuk milyarlık Müslüman dünyasından sadece 3 kişi Nobel ödülü alabilmiştir.

Tarihte mühim yeri olan icatların çoğunu Yahudi bilim adamlarının bulduğunu söyleyebiliriz. Birkaç örnek verecek olursak: Mikroçip’leri Stanley Mezor adlı bir Yahudi üretmiştir. Nükleer Reaktör, Leo Sziland adlı Yahudi bir bilim adamının üretimidir. Aynı şekilde, Fiberoptik kabloyu Peter Schultz; Trafik ışıklarını Charles Adler; Paslanmaz çeliği Benno Strauss; Sesli filmleri Isador Kisee; Mikrofon cihazını Emile Berliner; video kaydedicisini de Charles Ginsburg hayatımıza kazandırmıştır. Ve bütün bu insanların ortak özelliği Yahudi olmalarıdır…

Aynı şekilde dünyada en çok tercih edilen global markaların büyük bölümü Yahudi sermayesinin ürünleridir. Dünyadaki etkin politikacılara bakacak olursak bunların büyük bölümünün de Yahudi olduğunu görürüz. Bunların bazıları Devlet başkanlığı düzeyinde iken, bazıları da önemli diplomatik noktaları ve istihbarat birimlerini tutmaktadır.

Dünyanın en büyük kuvveti olan medyada da durum farklı değildir. CNN, ABC News, Washington Post, Time Dergisi, New York Times gibi belli başlı medya ağlarının başında ve önemli pozisyonlarında da hep Yahudiler bulunmaktadır. Dünyayı sermayeleriyle yöneten George Soros ve Walter Annenberg gibilerinin de Yahudi olduklarını söylemek gerekiyor.

şimdi bunun içine Hıristiyan Batı dünyasını da katarak çarpıcı rakamlar vermeye devam edelim. Neden ıslâm dünyası zayıf iken, Müslüman dünya haricindekiler daha güçlü?

Çünkü 57 ülkeli koskoca ıslâm dünyasında sadece 500 üniversite var… Gel gelelim ki sadece ABD’de 5.758 ve sadece Hindistan’da 8.407 üniversite vardır… Dünyadaki en iyi 500 üniversite arasında ıslâm dünyasından neredeyse hiç üniversite bulunmamaktadır.

Batı dünyasında okuma yazma oranı yüzde 90’larda seyrederken, ıslâm dünyasında bu oran sadece yüzde 40 civarındadır… En büyük 15 Hıristiyan çoğunluklu ülkede okuma yazma oranı neredeyse yüzde 100 seviyesinde iken, hiçbir Müslüman çoğunluklu ülkede okuma yazma oranı yüzde 100 değildir.. Hıristiyan popülasyonun yüzde 98’i ilkokul eğitimi almış iken bu oran Müslümanlarda sadece yüzde 50’dir… Hıristiyanların yüzde 40’ı üniversitelerin herhangi bir bölümünde okuyor… Müslümanların ise sadece ve sadece yüzde 2’si üniversite okuyabiliyor…

Müslüman çoğunluklu ülkelerde bir milyon insan başına sadece 230 bilim adamı düşüyor. Hıristiyan dünyada ise bir milyon insan başına düşen bilim adamı sayısı 1.000 dolaylarında… ıslâm dünyası araştırma-geliştirme alanlarına Millî Hasılanın sadece yüzde 0.2’sini harcarken, Hıristiyan dünyada bu oran yüzde 5 seviyesinde…

Bunun sonucunda ise ne mi oluyor? Tabiî ki bilgi üretmede ıslâm dünyası çok gerilerde kalıyor…

ışte tam da bu sebeple Pakistan gibi bir Müslüman ülkesinde 1000 kişi başına 23 günlük gazete düşerken, Singapur’da 1000 kişi başına 460 gazete düşüyor… ıngiltere’de yayınlanan kitap sayısı bir milyon insan başına 2000 iken, Mısır’da bu rakam bir milyon başına sadece 17’dir…

Pakistan’ın teknoloji ihracatı yüzde 0.9’dur… Suudi Arabistan’ın yüzde 0.2’dir… Kuveyt, Fas ve Cezayir’in toplamda yüzde 0.3’tür.. Singapur’un teknoloji ihracı ise tek başına yüzde 68’dir…

Demek ki ıslâm dünyası bilgi üretme, uygulama ve ihraç etmede de sınıfta kalmıştır…

Aslında daha bunun gibi onlarca istatistik vermek mümkün… Ancak bu kadarı bile genel tabloyu vermesi açısından kâfidir diye düşünüyorum…

şimdi başa dönecek olursak Bediüzzaman Said Nursî ıslâm dünyasının üç düşmanı olarak “cehalet, zaruret ve ihtilâfı” vurgulamaktaydı. Bunun reçetesi olarak da “marifet, sanat ve ittifakı” öğütlemekteydi. Evet başka düşman aramaya gerek yok… ıslâm dünyasının yeniden ayağa kalkması ve dünyada sözü geçer hale gelmesi için eğitimli, üretken ve birlik içinde olması gerekmektedir…

Başka söze ne hacet!

13.02.2009

E-Posta: yavuz@yeniasya.com.tr

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir