Dekanı olduğu ılâhiyat Fakültesinde okuyan başörtülü kız öğrencilerine karşı vermiş olduğu amansız mücadele yöntemleriyle şöhretin zirvesine tırmanan Prof. Zekeriya Beyaz, şimdilerde magazin ağırlıklı Takvim gazetesinde dinî tandanslı yazılar yazıyor.
Ancak, ele aldığı birçok konuda nakillerle yetinerek günü kurtaran Beyaz, özellikle Bediüzzaman, Nurculuk ve Risâle-i Nur söz konusu olunca, kendini tutamayıp karalayıcı, itham edici yorumlarda bulunuyor.
Kur'ân'ın bir tefsiri olup, iman hakikatlerini tesirli bir sûrette nesillere ders veren Nur Risâleleriyle yıldızının barışık olmadığını evvelden bildiğimiz Beyaz Hocanın, bu iman cereyanına karşı hemen her fırsatta kin ve nefret kusmasının sebebini tam olarak bilemiyoruz.
ınsan, bir şahsı veya fikrini sevmeyebilir, dâvâsını beğenmeyebilir. Fakat bütün bunlar, yine de kin ve nefret saçmaya, hele hele yalan yanlış iddialarla saçmalamaya cevaz vermez.
Evet, Beyaz Hoca, ne yazık ki sadece nefret hissiyle yazmıyor Nursî'yi ve Nurculuğu; aynı zamanda düpedüz yalan söylüyor ve çirkin iftira ile asılsız iddialarda bulunuyor.
Bu tutumunun en açık bir delili de, dünkü (2 Eylül) Takvim gazetesinde yazdıklarıdır.
Kendince, sorulan bir soruya cevap veriyor. Ne var ki, cevap diye yazdıkları tamamiyle iftira, itham ve karalama hesabına geçiyor. ışte, söz konusu suâl ve cevap:
"SORU: Bediüzzaman nedir? Risale-i Nur yazıları Kur'an'dan sonra dinin en önemli kaynaklarıdır diyorlar, doğru mu?
"CEVAP: Bediüzzaman, zamanın en güzeli en iyisi gibi manalara gelir. Bu kelimeyi kendisine sıfat olarak kullanan, tarihte birkaç kişi vardır. Son olarak da Said Nursî adındaki zat kendisine sıfat olarak kullanmış, bizzat yazılarının altına imza olarak Bediüzzaman kelimesini yazmıştır. Bir insanın normal isimden başka ben zamanın en güzeliyim, en iyisiyim diye imza koyması bize göre ve de günümüz anlayışına göre uygun bir şey değildir.
"Bu zatın eserleri olan risalelerin Kur'an'dan sonra dinin en önemli kaynağı olduğuna dair ileri sürülen iddialar doğru değildir. Her dini grup kendi liderini böyle aşırı biçimde büyütürler ki, itibar etmemelidir.
"Said Nursi'nin eserlerinin ve Nurculuğun ıslamiyet'e aykırı ve zararlı olduğu yolunda, Diyanet ışleri Başkanlığının çok sayıda raporu bulunmaktadır." Konuyu ele alma yöntemi dahi, Beyaz'ın art niyetli olduğunu gösterirken, biz yine "Bediüzzaman" tâbiri ve Diyanet ışleri Başkanlığının raporları hakkındaki bilgileri kaynağından bulup aktarmaya çalışalım.
Birinci ithama cevap 100 sene öncesinden
Zekeriya Beyaz gibilerin karalama heveslerine karşı bundan bir asır evvel cevabî izahatta bulunan Üstad Bediüzzaman, 1909'un başlarında Volkan gazetesinde konuya dair yazdığı ifadeler şöyle:
"Sual: Sen imzanı bazen 'Bediüzzaman' yazıyorsun. Lâkap medhi imâ eder.
"Cevap: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mâzeretimi bu ünvan ile ibraz ediyorum. Zira bedi, garip demektir. Benim ahlâkım, suretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi gariptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esâlibi, benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu ünvanın lisân-ı haliyle rica ediyorum." (Ayrıca bakınız: Hutbe-i şâmiye, s 107)
ıkinci iftiraya cevap 50 sene öncesinden
Diyanet ışleri Başkanlığınca hazırlanmış sayısız rapordan hiçbirinde, Risâle-i Nur'un ıslâmiyete aykırı ve zararlı olduğuna dair ifadeler yer almıyor.
Zekeriya Beyaz, bu noktada yüzde yüz yalan söylüyor ve ilim adamına yakışmayacak itham ve iftiralarda bulunuyor.
ışte, tamamı Risâle-i Nur'un "Kur'ân ve hadise dayalı yorumlar, izahlar ve ilhamlar olduğu"na dair Diyanet ışleri Başkanlığına ait pekçok rapordan sadece bir tanesi.
"Diyanet ışleri Reisliği Dinî Eserleri Tetkik ve Müşavere Kurulunun 25.3.1956 tarihli raporu: Bu eserlerin çoğu Said Nursî'ye ait eserler olup, münderecatının Kur'ân-ı Kerim ve Hadis-i şeriften ilham alınarak başka başka ünvarlar altında ve karihasına göre hazırladığı birtakım esrar-ı ilmiye ve hikemiyenin madde âleminden temsiller getirilerek izahları yapılmış ve hal-i hazırdaki nev-i beşeri ve bilhassa memleketimizdeki küçük ve büyük insan kütlelerini gafletten ikaz, fikrî ve şehevanî dalâletten, sû-i itikad ve sû-i ahlâk girivelerinden kurtarmaya mâtuf ifadelerden ve devletimizce de matlup olan güzel ahlâka sevk edebilecek yazılardan ibaret bulunmuş olduğu... kanaatine varılmıştır." (Ayrıca bakınız: Said Nursî ve Nurculuk, s. 22; Eşref Edip, Sebilürreşad Neşriyatı, 1963 ıstanbul.)Bakalım, kaynağından aktardığımız bu cevaplar karşısında Zekeriya Beyaz hatasını düzeltecek mi, yoksa kronikleşen alışkanlığı üzere yeni karalamalara mı yönelecek? Temenni edelim ki, hatadan dönme faziletini göstersin.
M. Latif SALıHOğLU /
Yeni Asya